Hepsi skor peşinde...

   Başlığı okuduğunuzda aklınız başka yerlere gitmesin sakın… Konumuz: seçim ve adaylar… Aynı partinin adayları da olsa bu adayların birbirlerini hiç de haz etmedikleri ortada… Seçim çalışmaları kapsamında zaman...

 


 


 


Başlığı okuduğunuzda aklınız başka yerlere gitmesin sakın…


 


Konumuz: seçim ve adaylar…


 


Aynı partinin adayları da olsa bu adayların birbirlerini hiç de haz etmedikleri ortada…


 


Seçim çalışmaları kapsamında zaman zaman bir araya gelseler de, el ele tutuşup “birlik-Beraberlik” görüntüsü içinde olsalar da, partili adayların birbirlerini sevmediklerini artık herkes biliyor…


 


Bu durum “31 Mart seçimlerinden sonra partide tek isim olma” çabasını ortaya çıkarmaya başladı şu günlerde.


 


Bu nasıl olacak?


 


Yani, seçimden sonra partinin tek ismi nasıl olunacak?


 


Cevap aslında çok belli…


 


Seçim sonrası partinin tek adamı olmak sadece seçim kazanmakla olmuyor…


 


Aynı seçimde partinin diğer adaylarının kaybetmesi lazım ki, kazanan tek kişi olarak partinin de tek ismi olunabilsin…


 


İşte bu yüzden her adayın bir taraftan seçim kazanmak için uğraşırken, diğer taraftan da partinin öteki adaylarının seçim kaybetmesi adına çalışmalar içinde olduğu konuşuluyor…


 


Asla niyet okuma gibi bir çabamız yok ama son günlerde gerek adaylar ve gerekse adayların yakın çevresinden seçmene yönelik  “Oyunu bize ver ama diğerleri için bir talebimiz yok. Onlara vermeye de bilirsin” şeklinde konuşmaların olduğunu sıkça duymaya başladık.


 


Eğer bu söylediklerimizde haklıysak, seçim sonuçları çok enteresan rakamları ortaya koyacak.


 


örneğin, aynı partinin Büyükşehir ile Tepebaşı ve Odunpazarı adayları arasında gözle görünür bir fark göze çarpacak…


 


Sırf skor üzerinden partinin tek ismi oma gayretleri, aynı partinin farklı adaylarının farklı sonuçlar almasına yol açacak…


 


Kısacası…


 


Aynı partinin adayları bu seçimde birbirlerine sağlam çelme takacak…


 


 


 


Bırakın bu işleri!


 


 


 


Adamın “İyi” denebilecek hiçbir özelliği yok…


 


Ne itibarı var, ne güvenilirliliği.


 


Bilgi, beceri, tecrübe, donanım zaten hak getire…


 


Sevilip sayılmasını bırakın bir tarafa, çevresinden tutun da iş yapabilme yeteneğine kadar hemen her şeyden mahrum kalmış.


 


Ama gelin görün ki bu vaziyetine rağmen bir şeyler olmak istiyor…


 


Tanınırlık ve bilinirlik de olmadığı için partiler dikkate dahi almıyor kendisini…


 


Yüzüne açık açık söylemeseler de gösterilen tavırlarla  “Senden bi halt olmaz” demeye getiriyorlar…


 


Ama istemenin kaşı gözü yok ya, istiyor işte ısrarla bir yerlere gelmeyi…


 


Bu durumda yapılacak ilk ve en kolay iş, isminden başka hiçbir özelliği ve etkisi olmayan bir oluşumun başına geçerek tanınırlık ve bilinirliğini arttırmak.


 


Eğer böyle uygun bir oluşum yoksa kafadan  “Bilmem ne köyleri yaşatma derneği”, “Bilmem neyi destekleme  “Bilmem ne tanıtma grubu” uydurup, bu uyduruk oluşumun başına oturmak.


 


Böylece, gerçekleştirilecek birkaç etkinlik ve ziyaretle kamuoyunda isim yapmak.


 


Amaç: elbette mevcut profili ile yer bulamadığı siyasette, kendisinin top oynayabileceği yeni bir alan yaratmaktan başka bir şey değil aslında…


 


Bunu yaparken de, başına çöktüğü dernek, grup ve oluşumu kendi adına  basamak olarak kullanmak…


 


Aslında “ne bilmem ne köyleri” umurunda, ne de “destekleme ve tanıtma” derdi var…


 


Tek düşündüğü bu yolla partilerden birine atacağı kapak sayesinde bir yerlere seçilebilmek…


 


İşin ilginç tarafı…


 


Bunu yaparak kendini çok akıllı, etrafında bulunanları da geri zekâlı falan zannetmesi...


 


Geçmişte çeşitli isimler adı altında kurulmuş ama bu gün hiçbir faaliyeti olmayıp, adı dahi unutulmuş dernek, oluşum ve grupları şöyle bir araştırın isterseniz…


 


Hepsinin arkasında, kendisine siyasette yer bulmak isteyen ama başarılı olamayınca bu oluşumlarla işi biten insanların olduğunu görürsünüz.


 


O kendini akıllı, herkesi aptal zannedip,  bir araya topladıklarını da kullanan insanların olduğunu rahatlıkla görürsünüz…


 


 


 


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


 


 


Cahillikle sınanıyoruz resmen…


 


 


 


Televizyon kanalları göstermiyor ama seçim öncesi birçok internet sitesinin sokakta yaptığı birbirinden ilginç röportajlar var.


 


Bunlardan birini izledik.


 


Adama ekonomiyi soruyorlar:


 


Verdiği cevap şu: " Mansur Yavaş yüzünden 5 senede ekmeğe muhtaç olduk. Bu mazot fiyatından Mansur Yavaş’ın haberi var mı?"


 


Adam bu cevabı verirken hiddetleniyor.


 


üzerini başını yırtmaya başlıyor “Açız biz açız” diye…


 


çevredekiler zor sakinleştiriyor kendisini…


 


Aç kalma nedeninin daha belediye başkanı bile seçilmemiş Mansur Yavaş olduğunu zannediyor iyi mi?


 


Başka bir röportaj…


 


Elinde mikrofon olan gazeteci soruyor ülkenin ekonomik durumunu.


 


Başlıyor mu bir tartışma…


 


Adam “ülke borç içinde yüzüyor. Bu hükümet göreve geldiğinde var olan borç bugün katlandıkça katlandı” diyor.


 


Yandaki iki adam “Türkiye’nin hiç kimseye tek kuruş borcu yok” diyor…


 


Adam “Nasıl yok yahu? 400 milyar dolar borç kimin o zaman?” dediğinde her iki adamdan da aynı cevap geliyor “O borç devletin değil milletin borcu. Devletin hiç kimseye tek kuruş borcu yok”


 


Benzeri röportajlar o kadar çok ki sosyal medya üzerinde…


 


Bildiğiniz cahillilikle sınanıyoruz resmen…


 


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


 


 


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


 


 


Aradaki farkı bilmek lazım…


 


Cahil : Bilmediğini bilmeyen. Bilmediğinin farkında olmayan.
ümmi : Okumamış.
Aptal : Olasılık algılaması düşük olan insan.
Cehalet : Bilgisizlik.
Bilişsel Cimrilik (ön Yargılı Cehalet) : Bir şeyi bildiğine inanıp daha fazla öğrenmeyi ret etmektir.


 


xxx


 


İster bir kişi ister bir toplum isterse bir ülke olsun "Ahlak + Zeka + Eğitim" üçlemesinin hangisinden vazgeçerse geçsin üstünde taşıdığı olgu yıkılır.


 


İşte bu yüzden dünyayı yönetmek isteyen her güç, en büyük enerjisini karşı saflardakilerin eğitimini ve ahlakını bozmak ve beyin göçü yapmak için harcarken kullandıkları en büyük yardımcılar aptallar olmaktadır.


 


Aptal : Olasılık belirleme yeteneğini düşük olan insana denir.
Bilmeyen ve bildiğini zannederek karar veren kişilere aptal denir. Aptal genel kullanımının aksine zeka özürlü yada gerizekalı anlamına gelmez. Aptal bir insan üniversite mezunu yada bir yerde yönetici, idareci vs. olabilir.
Aptal demek basit olguların sonucunda çıkabilecek olasılıkların bir çoğunu anlayamamak ve ona göre davranamamaktır. Aptallık ise bu aptal davranışların sonucunda meydana gelen zararlardır.


 


Martin A Schwartz


 


 


 


Biraz da gülmek lazım…


 


 


 


Temel Afrika’ya safariye gitmiş. İlk günün sonunda gece otelin lobisinde avcılar konuşuyormuş.
İngiliz, "Ben bugün 1 gergedan vurdum" demiş.
Fransız, "Ben de 1 aslan vurdum" demiş.
Temel de, "Ben de 1 noşut vurdum" demiş.
İngilizle Fransız anlamamış ama cehaletleri belli olmasın diye de sormamışlar.
Ertesi gün yine ava gidilmiş gece yine toplanmışlar.
İngiliz, "Ben 2 kaplan vurdum" demiş.
Fransız, "Ben de 1 fil vurdum" demiş.
Temel, "Ben 4 noşut vurdum" demiş.
İngiliz dayanamamış sormuş:
- "Kusura bakma ama noşut nasıl birşeydir? Bunca yıllık avcıyım hiç duymadım." Temel de: 
- "Ben de ilk defa burada gördüm. Kara kara bir şeyler insana benziyorlar. Ellerini de kaldırıp "noşut noşut" diye bağırıyorlar, demiş.


 


 

Haberleri