Okulu bitirip iş hayatına atıldıktan sonra ayrı bir ev tutup kalmaya başladım.
Bir yılbaşı gecesi bütün kardeşlerimle birlikte annemlerde olacaktık. O yüzden kentin en güzide alışveriş merkezine bir şeyler almak üzere gittim. Elimde bulunan beyaz peynir, istiridye ve beyaz şarap ile ikinci kattaki asansöre bindim. Aynı asansörde yaşlı bir çift ile lacivert takım elbiseli, çok yakışıklı bir delikanlı vardı. Asansörümüz, hareketinden hemen sonra arada bozulup kaldı.
Biraz bekledikten sonra imdat telefonuyla aşağıyı aradık. Hemen onaracaklarını söylediler; ama, yarım saat geçmesine rağmen biz hâlâ oradaydık. Yine aradığımızda arızanın ciddi olduğunu ve biraz daha beklememiz gerektiğini söylediler.
Moralini hiç bozmayan yaşlı Bay Philip, hepimizi asansörün ortasına oturttu ve bizden geçmiş yılbaşı anılarımızı anlatmamızı istedi.
Öyle bir sohbete dalmıştık ki vaktin nasıl geçtiğini anlayamadık. Asansör yeniden harekete geçtiğinde biz içeride kalalı dört saat olmuştu.
Asansörün kapısının açılmasını endişeyle bekleyen, bizden nasıl özür dileyeceğini düşünen, mağaza sahibine şikayet edersek belki de işinden olacağını düşünen mağaza müdürünün bizi asansörün kapısı açıldığında içeride ba daş kurmuş, bir şeyler yiyip içip, kahkahalarla gülerken görünce neredeyse dili tutulacaktı.
Birbirimizden adres ve telefonlarımızı alarak ayrıldık. Hemen annemlere gittim onlara durumu anlattım. Anca gece boyunca lacivert takım elbiseli delikanlının yüzü ve gülümsemesi gözümün önünden gitmiyordu.
Geç saatte evime döndüm. Evimin kapısının önünde bir kart ve bir karanfil vardı.
Kartın üzerinde şu yazı vardı: "Peynir ve şarap nefis John" yazılıydı.
Ertesi yılbaşı Hawai kıyılarında batan güneş altında sade bir törenle John ile evlendik. Ve hâlâ Bay ve Bayan ' Philip'e her yeni yılda yılbaşı kartı gönderiyoruz.
***
Bu öyküde ölü gibi görünen bir zamanın, iyimser insanların elinde nasıl verimli, canlı bir zaman dilimi olarak yaşandığını görüyoruz. Dünya olumsuz anları olumlu hale getiren insanların hikayeleriyle dolup taşmaktadır.
Bir kitapta okumuştum. Bir bilgin at sırtında, bir öğrencisinin evine özel derse gidip gelirken Fransızca'yı öğrenmiş.
Her gün beşinci kata kömür çıkarmak zorundaydı Çünkü sobalı bir evde kalıyordum. Baktım bu şekilde bu iş bayağı sıkıcı. Ben de anlayışımı değiştirdim. Bu kömür çıkarma işini zayıflamak için çok iyi bir yol olarak görmeye başladım. Ondan sonra kömür çıkarmak benim için bir işkence değil bir spor haline dönüştü.
Arabam olmadığı için iş yerime ve birçok yere yürüyerek giderim. Bazıları bu duruma isyan eder, arabası olanlara özenir v.s... Ben ise yürümeyi bir özgürlük olarak görüyorum.
Bu şekilde istediğim yerde dururum, kimseyi ezme riskim yoktur. Çocuklarla şakalaşırım, dostlarla merhabalaşırım. Üstelik havanın kirlenmesinde de hiç payım olmaz ve maddi açıdan da daha kârlıyım.
Şimdi böyle düşünen ben, yürürken hiç rahatsızlık duyar mıyım? Asla!
Her kötü durumu iyiye çevirebilmek
Okulu bitirip iş hayatına atıldıktan sonra ayrı bir ev tutup kalmaya başladım.Bir yılbaşı gecesi bütün kardeşlerimle birlikte annemlerde olacaktık. O yüzden kentin en güzide alışveriş merkezine bir şeyler almak üzere gittim....