HİDDET VE GERİLİM!

Siyaset, belli bir toplumda, çatışma halinde olan çıkarların uzlaştırılması faaliyetidir. Uzlaştırma ise yönetim erkinin, elde bulunması ile gerçekleşir. Evrensel anlamda siyaset ise sorun çözme sanatıdır. Ancak Türkiye’de...

Siyaset, belli bir toplumda, çatışma halinde olan çıkarların uzlaştırılması faaliyetidir. Uzlaştırma ise yönetim erkinin, elde bulunması ile gerçekleşir.
Evrensel anlamda siyaset ise sorun çözme sanatıdır. Ancak Türkiye'de ise siyaset, sorun yaratma ve gerginlik demektir. Hatta karalama sanatıdır. Siyasi çıkar için doğruların yanlış, yanlışlarında doğru kabul edildiği bir platformdur. Bazen de şiddet ve hiddet kaçınılmazdır. Hatta gelenek halindedir. Ayrıca hiddet, siyasiler için gündem yaratmak, kitleleri sürüklemek için de bir araçtır.
Oysa hiddet, insanı sabırlı, şuurlu ve olgun biri olmaktan çıkarır, İnsanları, sinirli, karşısındakine düşman kesilmiş, kinci ve dökücü biri haline çevirmektedir. Bunun içindir ki, öfkeli olmak, hem kişinin kendisi için, hem de toplum için istenilmeyen, reddedilen bir özelliktir. Böyle bir huya sahip olan kişi, kendisine ve başkalarına olmadık büyük zararlar verebilir. Öfkeli kişilerden oluşan toplumlar da, hem kendi aralarında, hem de öteki kesimlere karşı zararlı olabilirler. Hülasa öfke ile kalkan, zararla oturur. Son günlerde, "Türban" tartışmasında, bu tablo net bir şekilde gündemdir. Partiler arasında ipler gerildi. Hiddet de siyasi Platformda kalıcı hale geldi. Maalesef Türkiye'deki siyasetçiler, düşüncede saplandıkları kalıplaşmalardan çok zor kurtulamıyorlar.
Başbakan Sayın Erdoğan, türbanla ilgili anayasa değişikliklerini eleştiren basını çok ağır bir dille suçluyor, itham ediyor. Bununla da kalmıyor ve " Açık söyleyeyim, aslında çıkarlarınızı tehlikede görüyorsunuz, yoksa laikliği değil. Bu manşetler yalnızca çıkarlarınızı örtmek için maske." diyerek medyayı suçluyor. Örtülü bir şekilde basını suçlaması ise tüm basını töhmet altında bıraktı. Aslında, hangi TV veya medya patronu, kendisinden ne istemiş açıklaması gerekirdi.
Sayın Erdoğan' ın, " biz o beyaz çarşaflarla beraber yola çıktık. Bedel ödemeye hazırız." sözleri ise Baykal ve pek çok kesime de mesaj oldu ama ipleri de daha da gerdi.
Elbette herkes, her alanda yasalara uymak kaydıyla istediğini söyleyebilir Yazılı ve görsel medyada kurallara uymak kaydıyla istediği görüş düşünce ve haberleri kamuoyu ile paylaşır. Bu en doğal haktır. Bu aynı zamanda, demokrasinin de gereğidir. Bu gerçeği göz ardı ederek, medyayı ve muhalefeti suçlamak, var olan huzuru ortadan kaldırırken, ülkede gerginlikte yaratır. Oysa iktidarların görevi, gerginlik yaratmak değil, olan ve oluşacak olan gerginlikleri ortadan kaldırmaktır.
Nitekim halk, siyasette gerginlik istemediği için, 22 Temmuz seçimlerinde kendi iradesiyle tercihini ekonomik ve siyasi istikrardan yana kullanarak AKP'yi yeniden tek başına iktidara getirdi. Ancak AKP kurmayları, hala halkın kendilerine verdiği bu mesajı göz ardı ediyorlar ve gerginlik yaratmada taraf olarak seçmenini hayal kırıklığına uğratıyorlar.
Başbakan Sayın Erdoğan, muhalefeti ve basını eleştirmesi ve ağır suçlaması da yadırganmamalıdır. Bu, O' nun, öteden beri başvurduğu bir taktik. Muhalefet ve medyadan gelen her eleştiriye, her zaman ağır ve bir Başbakan'dan beklenmeyecek kadar büyük hiddetle, yanıt veriyor. Tüm dünyada basının, iktidarları eleştirmek gibi bir fonksiyonu olduğunu, bildiği halde, bu tavrını sürdürmekte ısrar ediyor. Başbakan Sayın Erdoğan' ın, " Öfke de bir hitabet bir sanatıdır Zulmü, alkışlayamam zalimi de, yumuşak başlıysak uysal koyun da değiliz." Sözleri kendi takdiridir, Ancak çok partili dönemde, öfke, şiddetli kızgınlık, sertlik, partilere, özellikle de politikacılara, sürekli puan kaybettirdi. Hülasa Rahmetli Uğur Mumcu' nun, " tartışma yerine kavga, dinleme yerine suçlama, yanıtlama yerine saldırı... Bizim yaptığımız bu işte! " sözü, bugün siyasi platformdaki tabloyu en güzel şekilde ifade ediyor.
Yıllardır liderler, karşılıklı olarak, halkı tedirgin eden, hiçte hoş olmayan sözler söyleyerek toplumu geriyorlar. Çocuk ve gençlerimize de kötü örnek oluyorlar. Çünkü çocuklar, insanların davranışlarını taklit ettikleri ve öfkelenme biçimi konusunda da onları model aldıkları bir gerçektir. Oysa parti liderleri, yönetirken yenilik yapar. Kısır çekişmelerden uzak durur Gerginlik yaratmaktan da kaçınır. Kısa vadeli değil, uzun vadeli düşünür. Karşılaştığı olay, fikir ve mevcut koşulları oturtabilir ve onlara yeni bir bakış açısı kazandırabilir. Pozitif olur, stratejik ortaklıklar ve güç birlikleri oluştururlar. Zamanı iyi kullanırlar. Baskı altında bile kontrolü Kaybetmezler. Hatalarını tekrar etmezler. Tutarlı bir kişilik yapısı vardır. Her yönü ile örnektir. Ufku geniştir. Peki, Türkiye' de öyle mi?

Haberleri