Türkiye' de, 81 ilde baro var. Dikkat ediyoruz. Eskişehir, İstanbul ve Ankara Baroları dışında, ülke ve avukatların sorunlarını, savunan baro yok denecek kadar az. Oysa ülke, yargı ve baroların sorunları, karşısında, sessiz kalmak, haksızlıklar karşında, tepki göstermemek, dış ve iç şer odakları, cesaretlendirmektir.
Ayrıca avukatlık mesleği, saygın ve itibarlı bir meslektir. Her mekân ve şartlarda, itibarını korumak şarttır. Bu alanda öncelikli görev, avukatlığı meslek edinen insanlarımıza ve meslek örgütleri olan barolara düşmektedir.
Avrupa Birliği Bakanlar Komitesi' nin, kararlarında, Avukat, mahkeme önünde savunmaya, müvekkilleri adına hareket etmeye, yasayı uygulamaya, dava açmaya, ya da danışmaya ve müvekkillerini temsile, ulusal hukuka uygun olarak yetkili kılınmış ve bu sıfatı taşıyan kişi olarak tanımlamıştır.
Avukatlar, kimsenin emrinde değildir. Avukat istediği davayı alır. Siyasi bir dava almak bir avukatı, onun sempatizanı ve taraftarı yapmaz. Bu yanlış ve mantık dışıdır. Avukat kendi işyeri olan adliyelerde, bir yabancı olarak görülmemelidir. Avukatlarda, her vatandaş ve adliyede çalışan personel gibi, adliyelerin sahibidir. Avukatlar, cesur olmak ve düşündüklerini de korkusuzca, kamuoyu ile paylaşmak zorundadır.
Nitekim İstanbul Baro Başkanı Sayın KOCASAKAL, " Biz avukatız güce tapmayız, gerekirse kırılırız, eğilip bükülmeyiz. Hiç kimseden, emir almayız. Kutup yıldızımız adalettir. Yargının kurucu unsuruyuz. Yıkıcı unsurlarına karşı da biz varız. Meslek onurumuza yapılan her saldırı hakkettiği cevabı alacaktır. Bizi hukuksuz, mesnetsiz, suç duyuruları, hapis tehditleri, baskı ve gözaltılar' la korkutamazsınız." demiştir.
Ülkemizde, BAROLAR, yalnız kendi sorunlarını değil, ülke sorunlarını da gündeme getiren, bu sorunları, kamuoyu ile cesurca paylaşan sivil toplum örgütleridir. Nitekim İstanbul Barosunun, toplantısında, bir konuşma yapan, Ankara Barosu Başkanı FEYZİOĞLU, " Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin, içinde bulunduğu belki de en olağanüstü dönemle karşı karşıyayız: Doğrudan avukatların ve mesleğin hedef haline getirildiği, demokrasinin askıya alındığı ve Cumhuriyetin yok edilmek istendiği bir dönem. " sözleri ile kaygılarını, kamuoyu ile paylaştı.
Öte yandan Sayın FEVZİOĞLU' nun,"Avukatlar, müvekkillerinin haklarını savunur. Bir avukat, görevini yaparken, kendini savunmak zorunda bırakılırsa, bu, hukuksuzluğun geldiği son noktadır. İşte bugün Türkiye'de geldiğimiz nokta budur." sözleri karşısında ne denebilir ki?
Eskişehir Baro Başkanı Sayın Öztekin' de, her vesile Ergenekon davasında verilen mütalaaya tepki gösterdi. "Eğer bir örgüt varsa lideri kimdir? Nerede, ne zaman, nasıl ve kimler tarafından kurulmuştur? Bu belli değildir. Terör örgütüne meşrulaştırılmaya çalışılan, PKK'yı örnek gösterebiliriz... Bir lideri, kadroları, yapılanması, silahları vardır.
İstanbul Barosu Başkanı Sayın Ümit KOCASAKAL' ın, avukatlar tarafından uzun süre ayakta alkışlanması, umut vericidir. Çünkü ülkesine, yaşadığı kente, mesleğine ve sorunlarına sahip çıkan insanlar, her zaman destek görmeli, baş tacı da yapılmalıdır.
Sayın KOCASAKAL' ın, hâkimlere yönelik olarak da, " Güce boyun eğmeyin. Biat etmeyin. Korkunun esire olmayın, cesur olun. Hak ve adalete ve hukuka göre karar verin. İnsanları delilsiz tutuklayıp, hapislere atmayın. Yasaları eğip bükerek, silah gibi kullanmayın. Varsın sizi meslekten atsınlar, biz yanınızda oluruz. Yoksa vicdanlarınızdan, aynalardan, çocuklarınız gözlerinden kaçamazsınız." demiştir.
Elbette Avukatları savunduğu davalarla, özdeştirmek yanlıştır. Avukatlar istediği davayı alır. İstemediği davayı almazlar. Ancak bu bile etik değildir. Çünkü Avukatlar kedisine teklifte bulunan, her kişiyi, dikkate almak zorundadır.
Ankara Barosu Başkanı Sayın FEVZİOĞLU 'nun, söylediği gibi, baskıcı rejimler varlıklarını devam ettirebilmek için, mutlaka bir düşmana ihtiyaç duyarlar. Ancak Türkiye'de siyasi iktidar ve bu iktidara bağımlı kılınmış yargı, kendine karşı en önemli direnç noktası teşkil eden baroları ve avukatları, hedef almış diyerek, genelleme yapmakta yanlıştır. Çünkü görevini hakkıyla yapan, hâkim ve savcılar da var.
Savunma hakkını, mesleği, insan hakları ve demokrasiyi koruma mücadelesinde, baroların birlikte hareket etmesi, hem avukatlık mesleği, hem de hukuk açısında önemlidir. Barolar, birlikte güç oluşturmadıkları ve karşılıklı dayanışma olmadığı sürece, ülke ve kendi sorunlarını çözemezler. O nedenle de mesleğinin gereğini yapan avukatlar, görevlerini yaparken, kimseye, ne müvekkile, hakime, ne de iktidara tabi değildir. Hiçbir hiyerarşik üst de tanımazlar. Çünkü Mauricie Dueverger' in söylediği gibi, Hukukun, kuvvetinin azaldığı yerde, kuvvetlinin, hukuku geçerli olmaya başlar.
HUKUKA SAHİP ÇIKILMALI
Türkiye de, 81 ilde baro var. Dikkat ediyoruz. Eskişehir, İstanbul ve Ankara Baroları dışında, ülke ve avukatların sorunlarını, savunan baro yok denecek kadar az. Oysa ülke, yargı ve baroların sorunları, karşısında, sessiz...