İHMALİ ALLAH'A YIKMA TEVEKKÜLÜ

Asırlarca Müslüman toplumların dini yorumlar ve Kur’an mesajlarını anlamaları, üzerinde düşünmeleri ve yanlış bir tevekkül inanışına sürüklenmişlerdir. Tevekkül kelimesi, bir anlamı ile, başlanan bir işin seyrini ve...

Asırlarca Müslüman toplumların dini yorumlar ve Kur'an mesajlarını anlamaları, üzerinde düşünmeleri ve yanlış bir tevekkül inanışına sürüklenmişlerdir. Tevekkül kelimesi, bir anlamı ile, başlanan bir işin seyrini ve sonucunu Allah'a havale etme ve O'na güvenme, diğer anlamı ise, ne ile karşılaşılırsa karşılaşılsın, itirazsız kabullenme ve "Kaderim buymuş, Allah'tan" deyip uğradığı haksızlığı ve hak gaspını da, hakkını aramayı aklına bile getirmeden benimseme olmaktadır.
Müslüman toplumlar aşırı tevekkül ile kandırılarak tembelliğe itilmişler, yani pasifleştirilmişlerdir. Sanki Kur'an'da "Hayır ve şer Allah'tan, ne yaparsanız yapın Allah'ın dediği olur. İdarecileriniz de sizin için neyi uygun buluyorlarsa itirazsız kabul edin. Her işinizin gerekleri olan tedbirleri almanız şart değil, çünkü tedbirlerinize değil Allah'a güvenin. Bir işin risklerini azaltacak denetimlerinizi de dost-ahpap çerçevesinde tam yapmayın. Bir şey olmaz, Allah büyüktür deyin. Arabalarınıza Allah Korusun veya Allah'a emanet ifadelerinizi yazın" deniyormuş gibi insanlarımızın beyinlerine bu ifadeler kazınmıştır. Kazınan bu ifadelerin etkisi ile de insanlarımız ön yargılı olmuşlar ve Allah'a tevekkül etmeyi eksik kabul etmişlerdir. Yine bu önerilerin tam tersi olan Kur'an'daki gerçekler bilerek veya bilmeksizin anlatılmamış, hatta gizlenmiştir. Onlara başlanan herhangi bir işin başarı anahtarının gayret etmek ve çalışmak olduğu değil, çalışsa da, çalışmasa da Allah'ın istediğinin olacağı, yapılmakta olunan işin gerekleri olan aletlerin ve önlemlerin, risklere karşı tedbirli olmanın ve denetlemelerin ciddi yapılmasından ziyade Allah'a güvenmenin /tevekkül etmenin daha önemli olduğu söylenmiş ve anlamsız bir tevekkül aşılanmıştır. Bu eksik bilgilendirmeler, menfaatine uygun olduğu için özellikle devlet idarecileri veya sözde Kur'an'ı biliyorum ve Kur'an'dandır diyerek ilgisi olmayan sözler söyleyen din adamları tarafından desteklenmiştir. Zamanla insanlar Allah yanında, anlamadan okudukları için, Allah'ın bizlerden ne istediğini ve beklediğini bilmedikleri kuralların olduğu Kur'an'dan da oluşmuş korkuları nedeniyle söylenenlere bir nevi körü körüne inanmışlardır. Bu inanmışlığın etkisi ile de başladıkları veya yaptıkları herhangi bir işe dört elle sarılma yerine, o işin gereği olan önlemleri ve denetlemeleri de önemsemeden doğrudan, işin kolayına ve ucuzuna yönelmeyi daha da önemseyerek, olacakları ve sonucu Allah'a yüklemeyi benimsemişlerdir. Yine idarecilerin veya onları "Her şey Allah'tandır" sözüne inandırmış olanların hakkını gasp ederek onları perişan hale getirmelerini yine Allah'tandırla yorumlayarak sessizce kabullenmiş ve İsra-53, Şura-41 ve Nisa-148 nci ayetlerdeki ibadet demek olan "Hakkını aramak" muhkem-kesin hükmüne aykırı davranmışlardır "İsra-53. Ya Muhammed! Kullarıma söyle: Birbirleri ile konuşurken sözlerine dikkat etsinler ve en güzel bi-çimde /hak gasp etmeden, hakaret edip gururu incitmeden, fakat hakkını ezdirmeden ve haksızlık edene gereğini de esirgemeden konuşup tartışsınlar. Yoksa şeytan, oluşacak olumsuz düşüncelerini kışkırtıp aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın pusuda bekleyen apaçık bir düşmanıdır". İşte bu tip çabasız, önemsenmemiş, risklerine karşı önlemler alınmamış, denetlemeleri tam yapılmamış tevekküle "insanı pasifize edici tevekkül" adını verebiliriz. Burada oluşan bir olumsuzluğun temel nedenlerini araştırmadan, sadece Allah'tan kabullenme, diğer bir ifade ile boş bir tevekkül de söz konusudur. Kişi böylesi davranmakla hem tembelliği tercih etmiş olmakta, hem de olacaklardan kendini değil, Allah'ı sorumlu tutmakta ve buna da "Kaderim buymuş, Allah böyle istedi" diyerek suçsuzluğuna kendini inandırmaktadır. Ancak, temelde ise kendini kandırmaktadır.
Çalışmayı, gayreti, aklını kullanıp iş yapmayı ve elden geleni yaparak, yani "Atını sağlam kazığa bağladıktan sonra" işin sonunu Allah'a tevekkül ederek havale etmeyi ise "insanı aktive edici tevekkül" diye tanımlayabiliriz. Allah'ın bizlerden istediği ve beklediği gerçek tevekkül şekli, işte bu aktive edici, gayret ve çalışmayı bırakmadan, olabilecek risklere yönelik gerekli önlemleri almayı ve yapılacak denetimlerin ciddi yapılmasını benimseyen tevekkül şeklidir. Al-i İmran-159 ncu ayet de zaten bunu belirtmektedir (Ali İmran-159: Bir kez gayret edip karar verdin mi /azmettin mi de artık Allah'a güvenip dayan. Allah, tevekkül edenleri sever. Tövbe-109: Binasını Allah'tan gelen bir sakınma duygusu ve hoşnutluk üzerine /tedbir alıp aklını kullanarak kuran mı hayırlıdır, yoksa sel artıklarının ucundaki yarın kenarına /dere yatağına kurup da onunla birlikte cehenneme yuvarlanan mı?). Sayın Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'ün ifadesi ile tevekkül "Allah'ı işi yapmaya değil, yapılan işin, gayretin sonucunu belirlemeye vekil kılmaktır". Diğer bir ifade ile gerekli önlemleri almaksızın oluşan bir sonuç, ancak kişiye ve kişiden kaynaklanan etme-bulma prensibine fatura edilir, Allah'a veya kadere değil. Sonraki yazılarımda "Kader ne demektir" başlıklı yazımda da açıklayacağım gibi, Allah yaratılışı yapması yanında, sebep ve sonuç ilişkisi çerçevesinde ne olursa ve ne yapılırsanın karşılıklarını ezeli ve ebedi kurallar olarak birlikte belirlemiştir. Buna göre de her beşer, "Ne ekerse onu biçer. Her ne ederse kendine eder". Bir nevi Bumerang misali, kişi neye niyet eder ve söylerse, mutlaka niyet ettiği ve söylediği ona geri döner. Yani insan ihmali ile olan her kaza kader denilip karşılığı verilmeden tevekkül edilip kabullenilecek bir olay değildir.
Özellikle Allah'tan yardım istenmesinde olduğu gibi yine sadece Allah'a tevekkül edilmesi ve araya başkalarının sokulmaması üzerinde durulmakta ve bu konu Fatiha-5, İbrahim-12, Talak-3 ve Mümtehine-4 ncü ayetlerde vurgulanmaktadır (Fatiha-5: Ve sadece O'na /Allah'a ibadet /kulluk edilecek olan ve sadece O'ndan ilahi yardım istenecek olandır O. Talak-3: Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona yeter. Mümtehine-4: Rabbimiz! Yalnız sana tevekkül ettik, sana yöneldik, dönüşümüz sanadır).
NOT-1: Ayrıntılı bilgiyi "SON DAVET KUR'AN" da bulabilirsiniz.
NOT-2: 14 Mayıs-2014 tarihinden itibaren 2 haftada bir Çarşamba günleri saat 17-30-19.00 saatlerinde Özdilek Sanat Merkezinde Halka açık "DİN-BEYİN ve KUR'AN SOHBETLERİ" ne başladım.


Haberleri