Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasetteki dikkatleri üzerine çekişi, İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığını kazanmasıyla olmuştur ancak, siyasetteki yükselişi belediye başkanlığı görevini sürdürürken uğradığı mağduriyettir.
Belediye başkanıyken okuduğu bir şiir nedeniyle hapis cezası alıp, cezaevine girmesiyle mağdur duruma düşmüş, bundan sonra da siyasetteki yükselişin basamakları tek tek oluşmuştur.
Benzeri bir durumu Ekrem İmamoğlu için de söylemek mümkün.
O da dikkatleri üzerine İstanbul büyükşehir belediye başkanı olmasıyla çekti…
Belediye başkanlığı görevinin henüz bir ayını bile doldurmadan yeniden seçim kararı alındı.
Kamuoyunda büyük oranda mağduriyete uğratıldığı düşüncesi oluştu.
O nedenle, yenilenecek İstanbul seçimlerinin bu iki isimle ilgili içerdiği başka bir anlamı daha var.
Şöyle ki:
45 gün sonra İstanbul’da yeni bir seçim yapılacak…
Bu seçim aslında her ne kadar İmamoğlu ile Binali Yıldırım arasında yapılacak başkanlık yarışı niteliğinde olsa da, seçimin İmamoğlu ile Erdoğan arasında yaşanacağı ortada…
İstanbul seçiminin İmamoğlu tarafından yeniden kazanılması halinde, bu durumun Erdoğan açısından son derece olumsuz bir durum yaratacağı aşikâr…
Karizmanın çizilmesi bir yana böyle bir sonuç büyük ihtimalle kendisi adına siyasi çöküşün de başlangıcı olacak.
Seçimin AK parti tarafından kazanılması halinde ise benzeri olumsuz durum Ekrem İmamoğlu için geçerli olacak.
Sonuç olarak…
Yenilenecek seçimleri kazanan taraf için sıkıntı yok ama İstanbul’u kaybeden için “Siyaset sahnesine belediye ile geldi, belediye ile gitti” söylemi son derece isabetli bir tespit olacak…
.....
Peki, sen ne yaptın
o yaşlarda?
30 yaşında tabur komutanı olarak Trablusgarp’ta İtalyanlarla savaşıyor…
34 yaşında tümen komutanı olarak çanakkale’de İngilizlerle çarpışıyor…
25 yaşında General olarak Muş, Bitlis ve Van bölgelerini Ruslardan temizliyor.
36 yaşında Ordu komutanı olarak Filistin cephesinde savaş veriyor.
38 yaşında işgal altındaki İstanbul’dan Samsun’a çıkıyor…
40 yaşında Meclisin Başkomutanlık görevi vermesiyle Sakarya’da Yunan ordusuna karşı savaşıyor.
41 yaşında bütün Anadolu topraklarını düşmandan temizliyor…
42 yaşında Türkiye Cumhuriyetini kuruyor… 7 yıl boyunca devrim üzerine devrim gerçekleştiriyor.
Atatürk’e düşmanlık besleyen, Fesli Kadir’e methiyeler düzme üzerinden Atatürk düşmanlığı yaptığını zannedenleri (bir tane de Eskişehirspor yönetiminde çıkmış)çok merak ediyoruz…
Acaba hangisi bu yaşlarla ne yaptı?
Emperyalizme karşı savaş mı başlattı?
Devrim üzerine devrim mi yaptı?
Bitme noktasına gelen bir ulusu yeniden ayağa mı kaldırdı?
Vallahi merak ediyoruz?
Acaba Türklüğü mü yüceltti?
Köylüyü milletin efendisi mi yaptı?
Kadınlara seçme hakkı verip, çocuklara ve gençlere anlamlı bayramlar mı hediye etti?
öylesine merak ediyoruz ki:
Atatürk’e hakaret etme yetkisi olduğunu zannedenler bu yaşlarında, vatanına bağımsızlığı mı öğretti acaba?
Fabrikalar, sanayi tesisleri mi kurdu?
Yoksa boş zamanlarında oturup Geometri kitabı mı yazdı?
Bu saydıklarımız ve sayamadığımız yüzlercesinden bir tekini bile yaptıysa sözüm yok…
Fakat 57 yaşına kadar mal gibi yaşadıysa ya da yaşayacaksa ve de çıkıp buna rağmen Atatürk’e dil uzatabiliyorsa, o benim nazarımda bildiğiniz çöptür!
Meslek icabı siyasal düşüncesini beğenmediğimiz, sevmediğimiz, dünya görüşünü paylaşmadığımız ve bir arada olmaktan hiç de keyif almadığımız insanlarla yeri gelir otururuz.
Meslek etiği açısından konuşuruz da.
Ancak…
Atatürk’e hakaret eden biriyle, bu her kim olursa olsun yan yana dahi gelmeyiz, gelemeyiz.
çünkü Atatürk, meslek etiğimizin de, kurumların da çoğu değerlerimizin de her zaman üstünde yer alır…
.....
Yılmaz Büyükerşen’den müze istiyoruz…
Anadolu üniversitesi’nde kampusun isminin Yunus Emre olmasına karar verildi.
Kampusun kapısından girdiğinizde, biri gidiş diğeri geliş olmak üzere ikiye ayrılan yolun tam ortasına konulan, sırtında odun taşıyan Yunus Emre heykeli ile heykelin üzerine de Yunus Emre’ye ait olan “Doğru olmayan odun bile bu kapıya layık değildir” yazı halen durur…
Yunus Emre’nin, kendi adını taşıyan yerleşim yerindeki kabri(makamı)nın birebir aynısı, büyükşehir belediyesinin yaptığı Şarhöyük Mahallesi’ndeki Büyük park içine bizzat konuldu.
Ahmet Adnan Saygun’un bestelediği Yunus Emre Oratoryosunun en çok sanatseverlerle buluştuğu şehir oldu Eskişehir…
Balmumu Heykelleri Müzesi’nde Yunus Emre’nin heykeli, etrafında şiirlere donatılmış ayrıcalıklı bir bölüme özenle yerleştirildi.
Yılmaz Büyükerşen’in Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajans yönetiminden istifa etme nedeni de Yunus Emre haftası etkinliklerinin basitlik içinde geçiştirilmeye çalışılmasını içine sindiremediği içindir.
Tüm bunları şunun için yazıyoruz…
Yılmaz Büyükerşen bilinen özelliklerinin yanı sıra tam bir Yunus Emre hayranıdır…
Eskişehir’in Kültür-Sanat ve Müzeler şehri olmasında kuşkusuz büyük bir rolü ve emeği vardır…
Son yıllarda panoramik müzeler oldukça revaçta…
Dünya’da ve ülkemizde örnekleri ilgiyle izleniyor ve beğeniliyor.
Dün bur okurumuz yazmış ”Eskişehir’de yunus Emre ile ilgili panoramik bir müze niçin yok?” diye…
Eskişehir-Müze ve Yunus Emre isimlerini yan yana görünce aklımıza elbette ister istemez Yılmaz Büyükerşen geldi.
Madem böyle bir panoramik müze eksikliği hissediliyor…
Maden bu şehir kültür-Sanat ve Müzeler şehri…
Madem Yılmaz Büyükerşen’in Yunus Emre hayranlığı var…
O halde böylesi bir müzeyi de yapacak kişi elbette Yılmaz Büyükerşen’den başkası olmaz, olmamalı…
Ne diyelim?
Teklif bizden, değerlendirip değerlendirmemek, ya da yapıp yapmamak kendisinden…
.....
Biraz da
gülmek lazım
Karadeniz sahilinde bir kahvede inatçılık şampiyonası düzenlenmiş. Yarışmacılar başlarından geçen birer olayı anlatacak, kahve sakinleri de şampiyonu seçecekmiş. Yarışmaya üç kişi katılmış ve birinci yarışmacı söz almış:
- Bir akşam işten eve döndüm, kapıyı çaldım. Hanım, "Kim o?" dedi. Kim olacak bu saatte? Kapıyı başka kim çalar ki? Kızdım, kapıyı bir daha çaldım. Hanım ısrarla "Kim o?" dedi. Bu sabaha kadar böyle devam etti. Sabah oldu ise gittim.
İkinci yarışmacı söz almış:
- Ağrıyan dişimi çektirmek için, dişçiye gittim. Dişçi, "Hangi dişin ağrıyor? diye sordu. Madem koskocaman dişçi, ağrıyan dişimi o bulsun diye inat ettim. Dişçi bütün dişlerimi çekti. Sıra ağrıyan dişime gelince, "Yine ağrıyor" demedim ve ağzımdaki bu tek diş inadımdan kaldı.
üçüncü yarışmacı söz almış:
- Evlendiğim ilk gece hanım, "Bana dokunma" dedi. Ben de inadım tuttu. Aradan 17 yıl geçti, hâlâ dokunmadım.
Şaşıran jüri başkanı sormuş:
- Ama senin üç tane kocaman çocuğun var, nasıl olur?
- İnadımdan onların bile nasıl olduğunu sormadım.