Yıllardır, IMF' ile anlaşma yapılan ülkelerde, özelleştirme adı altında tam bir yağmalama yaşanır, ülkenin, gerçek varlıklarına el konulur, özelleştirme, her zaman dış borçlarla ilişkilendirilir, kâr eden kuruluşlar devletten alınıp, büyük finans kurumlarının çarklarının çevrilmesi için kullanılır.
Düşük ve orta gelirli gruplar, daha çok vergi yüküyle karşı karşıya bırakılır, yerli üreticiler vergi öderken yabancı sermaye, ya da ortak girişimler, yabancı sermaye çekmenin aracı olarak vergi muafiyetinden yararlanırlar. Tasarruf önlemleri, adı altında hayat donduruluyor, iç pazara dönük üretim gerçek kazançların sınırlandırılması yoluyla tahrip ediliyor ve yerli üretim, dünya pazarına yönlendiriliyor. Fabrikaların kapanması, isçilerin günlük 3-4 dolara çalıştırılması, erken emekliliğin teşvik edilmesi bu programın öngörüleridir.
IMF ve diğer uluslararası kurum/kuruluşların, ülkemiz üzerinde pek çok örtülü hedefleri vardır. Ancak özellikle de çok partili dönemde, bu gelişmeler hiçbir zaman enine boyuna değerlendirilmedi. Hatta bu kesimlerin, diğer ülkelerdeki tahribi bile göz ardı edildi.
Dünyadaki, IMF' nin strateji ve politikaları bellidir. IMF'nin, bütün dünyada uyguladığı politikalar belli başlılarını tekrar özetlersek: Alt yapı ve üretim harcamalarını kısmak, karlı devlet kuruluşlarını, büyük yabancı şirketlere veya ortaklıkları satmak, kar etmeyenleri tasfiye etmek, yabancı sermaye girişinin serbestleştirilmesi, bankacılıkta, finans kurumlarında, vergi yapısında köklü değişiklikler yapılmasını sağlamak. Küçük ve orta ölçekli isletmelere ve tarıma verilen teşvikleri kısıtlamak ve aşama aşama kaldırmak. Merkezi bütçeden il veya belediye yönetimlerine verilen kaynakların azaltılması, hatta dondurulması, IMF Programlarının sonuçlarından belki de en acısı, yoksullaşmanın yanında dini ve etnik çatışmaların, hız kazanmasında katkıda bulunmaktır. Zengin pazarlara, malzeme yapılmanın yanında, iç tüketimin öldürülmesi asil hedeftir
Ve nihayet! Uzun yıllar, ülkemizde uygulanan IMF politikaları, bu tabloyu Türkiye' de gerçekleştirdi. Kamunun elindeki kâr eden kurum/kuruluşlar elden çıkartıldı. Türkiye' yi de üretmeyen, ülke haline getirdi. Geçmiş yıllarda, tarım ürünleri açısından dünyada kendi kedinde yeterli yedi ülkeden biri olan Türkiye, bugün tarım ürünleri ithal eden ülke haline getirilmiştir. Üstelik Türkiye, tarımda, yeni tohum çeşitleri ve gübre için ödeme yapmak zorunda bırakıldı.
İsviçre'nin Lozan kentindeki, Lozan Üniversitesi'nin İktisadi İdari Bilimler Akademisi Dekanı Prof. Dr. Finger" ... Başta Başbakan olmak üzere, diğer Bakanlar da Türkiye'de ekonominin iyiye doğru gittiğini söylemektedirler... Her şey özelleştirildiğinde, bütün kamu kurumları satıldığında, devletin kasasına belli bir miktar para girdiğinde sevinebilirsiniz. Ancak bu size, sadece belli bir dönem rahatlama getirebilir. Sıcak para bir sirkülasyon sağlayabilir. Özelleştirmeden gelen para, zaten IMF ve Dünya Bankası'na aktarılıyor, bu gerçek de halktan gizleniyor. Gidişatın iyi olduğunu gösteren bugünkü rakamların etkisi geçici olacaktır. Bugün yapılan istatistikler, ekonomik durumu iyi gösteriyor olabilir ama önemli olan kırsal kesimlerle, şehirlerarasında yapılan istatistiklerin ortaya koyduğu verilerdir. Belli şehirlerde, yapılan istatistikler, asla gerçeği yansıtmaz. Bir ulusal araştırma yapıldığında, gerçekler zaten ortaya çıkar. Özelleştirmeler yapıldığında, gelen paralar nerelere yatırılıyor? Bu paralar acaba bazı çevrelere mi, tarıma mı, iş çevrelerine mi, sanayiye mi yatırılıyor. ...Rakamlar başka ancak gerçekler başkadır." diyerek uyarıda bulunuyor. Ancak Hükümet, özellikle TÜSİAD, kurtuluşu, IMF ile analaşmakta görüyor. Oysa atalarımızın söylediği gibi, "BORÇ YİYEN KESESİNDEN YER."
Keşke, borçlanmakla kalsak, devlete gelir getiren pek çok kurum/kuruluşu, özelleştirme veya devlet tüccar değil, gerekçeleri ile de yabancılara sattık. Sonuçta da üretmeyen Türkiye' de, devleti vergi gelirlerine mahkûm ettik. Oysa üretmeyen toplumlarda vergi geliri elde etmek çok güçtür. Türkiye' de, kamu hizmetlerinin, maliyetini karşılamak üzere, ekonomik birimlerden karşılıksız olarak, devlete kaynak aktarılması gerekmektedir. Kamu hizmeti yapmak durumunda olan devlet, bunu yaparken mal ve hizmet üretiminde bulunur. Gerekli üretim faktörlerini sağlarken, kamu fonlarını kullanır. Bu fonlar içerisinde, vergi gelirlerinin oranı yüksektir. Ne var ki özelleştirme, devleti küçültelim ve devlet tüccar değil felsefesi, en önemlisi de siyasi çıkar, kamu gelirlerini yok etti.
Sonuç ise ortadır. Ocak-Şubat döneminde de bütçe harcamaları, 44 milyar 604 milyon lira, bütçe gelirleri 34 milyar 245 milyon lira olarak gerçekleşti. Merkezi Yönetim Bütçesi, bu yılın aynı dönemini 10 milyar 359 milyon lira açıkla geride bıraktı. Ocak-Şubat döneminde 29 milyar 336 milyon lira olan vergi gelirleri, bu yıl 1 milyar 706 milyon lira azalarak, 27 milyar 630 milyon liraya geriledi. Hülasa 2009 Bütçesi iki ayda delik deşik oldu.
IMF, SEFALET BORÇ VE ESARET DEMEKTİR
Yıllardır, IMF ile anlaşma yapılan ülkelerde, özelleştirme adı altında tam bir yağmalama yaşanır, ülkenin, gerçek varlıklarına el konulur, özelleştirme, her zaman dış borçlarla ilişkilendirilir, kâr eden kuruluşlar...