İnsan eski "Eskişehir'i" de özlüyor yahu...

Eskişehir, şu son 10-16 yıllık süreç içinde çok gelişti ve çok değişti.Buna bir diyeceğimiz yok elbette.Ancak…İnsan zaman zaman o eski “Eskişehir’i” de özlüyor arkadaş.Ülke olarak şehir hafızalarını koruyamama...

Eskişehir, şu son 10-16 yıllık süreç içinde çok gelişti ve çok değişti.
Buna bir diyeceğimiz yok elbette.
Ancak…
İnsan zaman zaman o eski “Eskişehir’i” de özlüyor arkadaş.
ülke olarak şehir hafızalarını koruyamama gibi bir sıkıntımız var.
Anıların geçtiği, yaşanmışların olduğu yerleri koruyup kollayamıyoruz.
Tıpkı Eskişehir’de olduğu gibi…
Daha açık söyleyelim isterseniz…
örneğin bu şehir Avrupa’nın herhangi bir ülkesinin şehri olsaydı, üzerinden yıllar hatta yüzyıllar geçmesine rağmen “Vişnelik” diye adlandırılan mahalle hala vişne ağaçlarıyla dolu olurdu.
örneğin, “Bademlik” yıllar sonra bile badem ağaçlarıyla kaplı olurdu.
“Elmalı” Mahallesi’nde elma ağaçları, çamlıca’da çam ağaçları olurdu tıpkı eskiden olduğu gibi…
Bu şehir Avrupa’nın herhangi bir şehri olsaydı eğer…
Anadolu üniversitesi temellerinin atıldığı o 7 katlı bina, lojman yapılması için hayatta yıkılmazdı iyi mi?
Gelinen süreçte bakın bakalım!
Karabayır Bağları’nda “Bağ” bulabilir misiniz?
Gültepe’de “Gül” e rastlayabilir misiniz?
Odunpazarı’nda “Odun’u” çağrıştıran ne var?
Akarbaşı’ndan artık hiçbir şey atıyor mu?
“Kendileri gitti isimleri kaldı yadigar” misali göz göre göre yok oldu tüm anılar ve yaşanmışlıklar.
Haksızlık etmeyelim, aralarında korunan, sahip çıkılabilen ve anıları bugünlere kadar taşıyanlar da vardı elbette…
Ama çoğu yok olup gitti.
Adalar sahil yolunda tek sıra yüksek apartmanların yerini aldığı, o yazlık sinemalar ve çay bahçelerini nasıl aramaz insan…
Adalet İlkokulu’nun yanında ki Atatürk müzesini…
çocukken gidilen İl halk kütüphanesini…
Yediler Parkı içinde bulunan o minicik şelaleleri ve hortumundan su fışkırtan küçük fil heykeli insan nasıl unutur?
Sözün kısası…
Gelişme güzel, yenileşme müthiş, değişim yerinde…
Ama-Fakat-lakin…
İnsan eski “Eskişehir’i” de özlüyor yahu…
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

Sorunlar var mı var…

Şehir merkezinde...
-Yolların tamamının mükemmel olduğu söylenemez…
-Kaldırımların tamamının mükemmel olduğu da öyle…
-çöpler toplanıyor toplanmasına ama sorun yine de var…
-Asfaltsız Cadde ve Sokak yok ama, kazılıp sonradan yama yapıldığı için yamuk yumuk hale gelmemiş Cadde ve Sokak da yok…
-Sağlıksız ağaçlar var mı? var...
-Duraklarda bir standart var mı? Yok...
-Kaldırım üzerinde araçlar park ediyor…
-Yollarda ise yayalar yürüyor…
-Yeterli Otopark ne yazık ki yok…
-Şehrin merkezinde hala her yağışta su birikintileri oluşuyor mu? Oluşuyor…
-Boş arsalar çöplük halini alıyor mu? Alıyor…
-Şehrin ortak kullanacağı bir meydan var mı? Ne yazık ki yok…
-Parklarda yanmayan lambalar…
-Kazılıp kapatılmayan çukurlar…
-Bazı yerlerde 100-150 metre arayla sinyalizasyonlar…
-Kaldırım üzerinde dizilmiş mallar…
-Okul önlerinde seyyar satıcılar…
Maalesef bunlar da var şehir merkezinde…
-Bazı Caddelerde kilitlenen trafik…
-İş çıkışlarında binilmekte zorlanılan ulaşım araçları…
-Kaldırımın yarısına kadar uzatılan işyeri çıkmaları…
-Planda olmamasına rağmen binalara ilave edilen girişler…
-çizgisi olmayan yaya geçitleri…
-Fark edilmeyen hız tümsekleri var mı? Evet bunlar da maalesef var…
Kısacası...
Eskişehir güzel bir şehir ama...
Sonuç olarak yukarıda saydığımız sorunları, bazıları az bazıları da çok oranda olsa da tüm bu anlattığımız sorunlar da var mı var…
İşte bu sıraladığımız sorunlar ne kadar az olursa, bu şehir de o kadar daha çok yaşanabilir bir kent olacaktır…


****


Bak bunlar hep şiir…

-Garson : Efendim,sizleri burada görmek büyük mutluluk!
-Cemal Süreya : Kim istemez ki mutlu olmayı? Ama mutsuzluğa da var mısın?
-Garson : Anlamadım efendim?
-Can Yücel : Geldiğin kadar değil, göründüğün kadar mutlusun ve sakın unutma; gittiğin kadar değil,hak ettiğin kadar unutulursun…
-Garson : Anlıyorum efendim…Neyse, ne alırdınız?
-Nilgün Marmara : Sen ne getirdin bana çocukluğundan?
-Garson : çocukluğumdan mı? Siz ne isterseniz mutfaktan onu getireceğim işte.
-Edip Cansever : Bu aralar ellerim hep üşür benim. Doktor ‘kansızlık’ der, ben ‘sensizlik’ derim.
-Nilgün Marmara : üşümüşüm, düşlerimin üzeri açıktı.
-Garson : Ekrem klimayı aç oradan, çattık ya!
-Tomris Uyar : Bazen sensiz kalmak, kırıldığını göstermenin en iyi yoludur.
-Garson : Estağfurullah efendim,ne kırılması, bugün kötü bir gün sanırım benim için.
-Yaşar Kemal : Gülümse karamsarları şaşırt, gülümse güller açsın yüzünde,gülümsemenle yayılsın ışık, dünyayı ısıtmasan da güneş gibi çevreni ısıt.
-Garson : Ekrem klimayı kapat, gülümsüyorum... 
Bak Bunlar Hep Şiir…
xxx
Yukarıda yer alan fotoğraf ve buna ilişkin yazıyı sosyal medya üzerinde gördük ve çok hoşumuza gitti.
Paylaşmak istedik sizinle…
ünlü şairlerin masasında, ünlü şairlerin sözleriyle bir garsonun konuşmaları üzerinden harika ve insanı gerçekten gülümseten bir metin oluşturulmuş.


***


BİRAZ DA GüLMEK LAZIM


Adam, avlanmanın son derece yasak olduğu, yakalanınca çok yüklü para cezalarının kesin uygulandığı milli parkta, gol kenarında, kucağında
kocaman bir balık ile parkın polis müdürüne yakalanmış..
‘Avlanma izniniz var mı?..’ diye sormuş, polis müdürü..
‘Yok..’ demiş adam, ‘Gerek de yok çünkü bu baliği ben evimde besliyorum. Her gün buraya gelip golde bir müddet yüzdürüyorum, islik çalıyorum donup
geliyor, alıp eve götürüyorum..‘
‘Tamamen palavra..!’ demiş polis müdürü, ‘Balıklar bu dediğinizi yapamaz..’
‘İnanın bu gerçek efendim.. İsterseniz göstereyim..’
‘Tamam.. Görelim bakalım..’
Adam balığı golün derin sularına bırakmış, aradan birkaç dakika geçmiş,
polis müdürü adama donup ‘Evet?’ demiş
‘Evet ne?’
‘Ne zaman geri çağıracaksın?’
‘Neyi?’
‘Balığı..’
‘Hangi balığı?..

Haberleri