İSLAMİYET VE ATATÜRK

Ülkemizdeki siyaset yarışı, düşmanlıklar yaratmaya ve toplumu kamplaştırmaya odaklanmıştır. Oysa siyasetin görevi, ülkede birlik ve beraberliğin temin etmek, huzur ve güvenliği oluşturmak, toplumsal ve kültürel yaşamı...

Ülkemizdeki siyaset yarışı, düşmanlıklar yaratmaya ve toplumu kamplaştırmaya odaklanmıştır. Oysa siyasetin görevi, ülkede birlik ve beraberliğin temin etmek, huzur ve güvenliği oluşturmak, toplumsal ve kültürel yaşamı geliştirmek, sağlıklı nesiller yaratmak, ülkemizi, muasır medeniyet düzeyine çıkmaktır. Ancak Türk siyasetçileri, toplumu geleceğe hazırlamak yerine, geçmişle hesaplaşmayı tercih ediyorlar.
Ayrıca geçmişimize sahip çıkmak ve mazideki gerçekleri saptırmadan kamuoyu ile paylaşmak anlaşılabilir bir durum ancak bunu, ülkenin enerjisini tüketecek, şekilde siyasi polemiklere ve argümanlara malzeme haline getirmek, hiçbir kesime kazanç sağlamaz.
Müslümanlık, Atatürkçülük ve laiklik, kavramları ve Kur' an öğrenmek, yıllardır ülkemizde, hep tartışma konusu oldu. Son aylarda ise Cumhuriyetin ilk yıllarındaki olaylar tartışma konusu yapılarak, örtülü olarak da "ATATÜRK" eleştiriliyor. Atatürk'le ilgili eserler ve simgeler tartışma konusu yapılıyor.
Oysa Türkiye'de, Kuran kursu açmak ve öğretmek, yasak bir eylem değil, devletin güvencesi, Diyanet ve Milli Eğitimin denetimi altında, bütün genişliğiyle yapılabilen bir faaliyettir. Bir kısım faaliyetler, bu şemsiye dışında yapılmak isteniyorsa, bunun başka nedenleri vardır. Bu nedenler üzerinde, her vatandaş gibi, devletin de tüm yetkililerin de durması gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti' nin, bugünü ve geleceği açısından, en büyük dayanağımız, Atatürk İlke ve inkılâpları doğrultusunda, milli ve manevi değerler ve temeller, çağdaşlık, demokratik ve laik düzenin, gerektirdiği ilkeler ve ilişkilerdir. Ayrıca "Müslümanlık ve çağdaşlık", "Atatürkçülük ve Müslümanlık", "Müslümanlık ve laiklik", ne birbirine aykırı, ne de karşı kavramlardır.
Milli Eğitim Bakanlarımızdan Rahmetli Avni Akyol: " Hem Müslüman, hem çağdaşlık; hem Müslüman, hem laik; hem Müslüman, hem Atatürkçü; hem Müslüman hem de medeni; ileri ve yenilikçi; hem Müslüman, hem de milliyetçi olabiliriz ve olmalıyız" demiştir. Çünkü ne Atatürk' ü sevmek, Atatürkçü olmak, Atatürkçü düşünce sistemi ve ilkeleri doğrultusunda hareket etmek, ne "DİNSİZLİKTİR; ne de İslamiyet, gericilik, bilime ve çağa karşı olmaktır.
Diğer yandan, genel ve ortak anlamıyla laiklik, dini ve dünyevi otoritelerin yekdiğerinden ayrılmasını, din işlerinin kişisel ve özel sayılarak, ferdin vicdanına terk edilmesini ve devletin, dinler karşısında tarafsız kalarak, din hürriyetini sağlamasıdır. Gerçek bir laiklikte, din düşmanlığı yoktur. Bilakis dine karşı, bir tarafsızlık vardır.
Türkiye'de, devletin laikliği siyasidir. Ancak idari bakımdan dini, devlete bağlı tutmuş ve kamu hizmeti olarak teşkilatlandırmıştır. Dini inanç ve kanaat hürriyetini temel hak ve hürriyetler arasında görmüş ve ibadet ve dini törenlerin, serbestliği, anayasal teminat altına alınmıştır. Türkiye'de laiklik yalnız dinle, devletin ayrılığı olmayıp, devletin dini çevreleri kontrol altında tutmasıdır. Ayrıca Laiklik, Atatürkçülüğün özüdür. Bundan dolayıdır ki, Atatürkçülüğü yıkmak isteyenler, daima laikliğe saldırmışlardır. Laikliği de, din düşmanlığı biçiminde uygulandığını ileri sürmüşlerdir.
Türkiye'de laiklik, diğer batı ülkelerinden farklı olarak, devlet ve toplum hayatında çok derin etkiler yapmıştır. Çünkü Atatürk' ün, düşündüğü laiklik, toplumu, yabancı kültür sistemlerinin, baskısından kurtarmayı ve milli bir toplum içinde özgür bireyi amaçlıyordu. Bu aynı zamanda, din ve vicdan özgürlüğünün de teminatı olacaktı.
Atatürk," bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için, akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz, bunlara tamamen uygundur. " sözleri ile de İslamiyet'i en güzel şekilde tanımlamıştır.
Atatürk'ün, İslam dini üzerindeki düşünceleri ortada iken, O' nu , "DİN" silahıyla gözden düşürülme, bazı çevrelerce "gaflet" , bazı çevrelerle de "gayret" boyutunda oldu. Gaflet boyutunda olanlar, "Din" i, çağdaşlığın önünde engel, Atatürkçülüğü de gerekçe olarak gösterdiler. Bunlar, din karşıtlığını, sürekli hale getirmeyi de alışkanlık haline getirdiler.
İslamiyet ve Atatürkçülüğü, kalp gözü ile göremeyen veya dış ve iç şer odakların taşeronluğunu yapan, çok az sayıda fanatik ve aşırılar, her dönem oldu. Bunlar hala çağımızın, İslamiyet' in, Atatürkçülüğün aydınlığında, dahi tehdit unsuru olmaya, insanları yanıltarak, şaşırtarak, hedef saptırarak kullanmaya, güçlenmeye ve yayılmaya çabalamaktadır. Ancak Türk toplumu, hem Müslüman, hem Atatürkçü, hem de laik olmak zorundadır. Çünkü ülkemiz insanı, ancak bu üç unsurda uzlaşarak, huzuru, barışı, refahı ve başarıları yakalar. Aksi halde kamplaşma, artar, ülkemizde, birlik ve beraberlik yok olur.

Haberleri