Köşemiz takip edenler bilir.
AK Parti’nin kurulduğu günden bu yana Eskişehir’i ve Eskişehir halkını tam anlamıyla okuyamadığını, şehrin hassasiyetini bir türlü kavrayamadığını ve bu yüzden de mahalli seçimlerde bir türlü başarılı olamadığını söyleyip duruyoruz…
Zaman zaman “Nedir o hassasiyet? Nedir şehrin bir türlü o okunamadığını söylediğin durumu? Bari sen anlat da biz de onlar da öğrensin” gibisinden uyarılar geliyor.
Anlatmak istediğimiz aslında çok basit.
Bakın! İstanbul’da yapılan seçimler ve sonuçları bize bir şey gösterdi.
Kazanmasına pek de ihtimal verilmeyen Ekrem İmamoğlu’nun seçimi kazanması bize yeni bir “aday profili” penceresi açtı.
İstanbul seçim sonuçlarıyla birlikte şunu gördük:
Bir aday aynı zamanda muhafazakâr, aynı zamanda Cumhuriyet felsefesine bağlı olabiliyormuş.
Bir aday aynı zamanda ülkenin bölünmez bütünlüğünü savunup, milliyetçiliğini ön plana çıkartırken, aynı zamanda Kürt seçmenin oyunu da alabiliyormuş.
Bir aday sakinliği, nezaketi, zarafeti ve sözlü saldırılara rağmen bozmadığı izanı ile gönülleri fethedebiliyormuş.
Bir aday bir yandan “Partim CHP’nin ideolojik felsefesine tam anlamıyla bağlıyım” derken, bir yandan da camide kuran okuyabiliyormuş.
Kısacası bir aday, o eski ideolojik katılıktan çıkıp, evrensel değerler çerçevesinde kendisini partisinden olmayanlara bile sevdirebiliyormuş.
İşte! Bizim de, Eskişehir ve Eskişehirlileri bir türlü okuyamadığını söylediğimiz AK Partililere söylemek istediğimiz tam da bunlardı…
Yani…
Partide, yöneticisinden başkanlarına, seçilmişlerinden adaylarına kadar, parti felsefesi ve düşüncesini evrensel değerlerle harmanlamış, karşı tarafa da kendini anlatıp, sempatisini kazanabilecek insanların ön planda olmasıydı…
Seçmen baktığı zaman “Bu adam AK Partili ama aynı zamanda Cumhuriyet felsefesine inanan biri. Bu muhafazakar ama aynı zamanda evrensel değerlere de bağlı birisi. Bu adam partisinin ideolojisini savunuyor ama aynı zamanda milliyetçiliği reddetmeyip, etnik gruplara karşı samimiyetsiz değil” tablosunu görmesiydi…
AK Parti Eskişehir’de bunu yapamadı. Bu özellikle insanları bulup, yönetici, başkan, seçilmiş ve aday olarak Eskişehirlilerin huzuruna çıkartamadı.
Bunu yapamadığı için de mahalli seçimlerde bir türlü başarılı olamadı…
.....
Ne çaba var ne de niyet…
Bundan yıllar önceydi…
Eskişehirspor büyük bir maddi sıkıntı içine girmiş, yöneticiler tesisler gelirken futbolcuların yemesi için kahvaltılık falan getirmeye başlamıştı.
Kulüp başkanlığı Ali çelikoğlu’nun üzerine kalmış, o da işin içinden çıkabilme adına çırpınıp duruyordu.
Bir saban, Büyükşehir Belediyesinin önünde görmüştük kulüp yönetim kurulunu.
Büyükşehir belediye başkanı Yılmaz Büyükerşen’i ziyaret etmek ve yardım istemek için gelmişlerdi belediyeye…
Bazı yöneticiler “Doğrudan yardım isteyeceğiz. Vermezse de ağzımıza geleni söyleyip çıkacağız. Şehrin takımına bu denli sahip çıkmazlık olmaz ki!” diye kendi aralarında konuşmaya başladılar…
Kendi kendimize “Herhalde ziyarette hararetli tartışmalar yaşanacak” diyerek takılmıştık peşlerine.
Büyükerşen son derece iyi karşılamıştı Eskişehirspor yönetimini…
Kulübün çok zor durumda olduğunu söyleyip yardım isteyen başkan ve yöneticilerini dinledikten sonra da “Bakın şimdi çocuklar!” diyerek başlamıştı anlatmaya:
-“önce şuna açıklık getireyim. Benden yardım değil para istiyorsunuz. Ben bu parayı size vermem, veremem. Birincisi, yasal engeller olduğu için veremem. İkincisi de bu şehirde yaşayan herkesin parasını, kulübün milyonlarca lira borçla dolu dipsiz kuyusuna atmak istemem. Ama benden para yerine yardım istiyorsanız o başka” demişti…
Bazı yöneticilerin “yardımdan kastınız ne?” sorusu üzerine de anlatmaya devam etmişti:
-“Bakın bu iş dernek statüsü ile yürümez. Hemen bir şirket kurun. Biz belediyeler olarak size elimizden gelen yardımı yapalım. Neler yapacağımız konusunda hiçbir öngörünüz yok. örneğin belediyeler olarak temizlik ihalelerine ciddi paralar ödüyoruz. Bu işi kuracağınız şirket ile siz üstlenin. Araçları da biz verelim. Yine kuracağınız şirket imar alanlarında kira geliri getirecek mülklerin sahibi olsun. Bu iş taşıma suyla dönmez. Dernek statüsüyle bu işi götüremez, şirketleşmiş kulüplerle asla baş edemezsiniz. Bakın çinliler başta olmak üzere çoğu ülke yatırımcısı futbol’a el attı. Satın almak ya da ortak olmak için Türkiye’de kulüp arıyor her biri. Tek şartları var, satın alacakları ya da ortak olacakları kulübün şirket statüsünde olması”
Bu konuşmanın ardından yönetimi uğurlamıştı makam odasından…
Ziyarete girerken “Ağzımıza geleni söyleyeceğiz” diyen yöneticiler, Büyükerşen’i dinledikten sonra belediye binasından çıkarken “Adam haklı arkadaş!” demeye başlamıştı bile…
Aradan yıllar geçmesine rağmen Eskişehirspor bir türlü şirketleşmeyi başaramadı.
Geçtiğimiz günlerde yine gündeme geldi Büyükerşen’in Eskişehirspor’a yardım meselesi…
Büyükerşen yıllar önce söylediklerini aynı şekilde yine tekrarladı.
Eskişehirsporlu bazı önemli isimler yine “Adam haklı arkadaş!” demeye başladı…
Ama ortada şirketleşme adına yine bir çaba yok, yine bir niyet yok…
.....
Bize devlet adamı lazım…
-Devlet adamı yaşatmak için vardır, siyasetçi yaşamak için...
-Devlet adamının özel hayatı yoktur, siyasetçi özel hayatı için vardır.
-Devlet adamı yakmamak için yanar, siyasetçi yanmamak için yakar.
-Devlet adamını hakperestler destekler, siyasetçiyi fanatikler.
-Devlet adamı hak ve adalete dayanır, siyasetçi sandığa güvenir.
-Devlet adamı birleştirir, siyasetçi ötekileştirir.
-Devlet adamı toplar, siyasetçi böler.
-Devlet adamı uzlaşmacıdır, siyasetçi insanlar arasındaki ihtilaftan beslenir.
-Devlet adamı sevdirir, siyasetçi korkutur.
-Devlet adamı mütebessimdir, siyasetçi mağrur ve asık suratlı.
-Devlet adamı öfke ile kalkanın zararla oturacağını bilir, siyasetçi öfkenin de bir sanat olduğunu sanır.
-Devlet adamında tedbir, teenni vardır, siyasetçide cahil cesareti.
-Devlet adamı konuşur, siyasetçi bağırır.
-Devlet adamı vicdana hitap eder, siyasetçi cüzdana...
-Devlet adamı gelişir, siyasetçi değişir.
-Devlet adamının düşüncelerinde istikrar vardır, siyasetçi gömlek değiştirir gibi fikir değiştirir.
-Devlet adamı tek yüzlüdür, siyasetçi çok yüzlü...
-Devlet adamı dik durur, siyasetçi diklenir.
-Devlet adamı kendini milletin hizmetine adar, siyasetçi ise millet kendine itaat etsin, hatta minnet etsin ister.
-Devlet adamı yanlışları anında görür, siyasetçi atı alan üsküdar’ı geçtikten sonra fark eder.
-Devlet adamı din ile politikayı ayırır, siyasetçi dini politikaya âlet eder.
-Devlet adamı liyakate bakar, siyasetçi sadakate.
-Devlet adamı icabında “hayır” diyebilenleri sever, siyasetçi “evet efendim”cileri...
-Devlet adamı millete hesap verir, siyasetçi seçmenine...
-Devlet adamı rüyasında milleti görür, siyasetçi seçmenini...
-Devlet adamı emin adımlarla ilerler, siyasetçi zikzak çizerek yürür.
-Devlet adamı uzun vadeli düşünür, siyasetçi günlük yaşar.
-Devlet adamı görür, siyasetçi bakar.
-Devlet adamı düşünür, siyasetçi eşinir veya kaşınır.
-Devlet adamının etrafında vatandaşlar vardır, siyasetçinin yanında yandaşlar...
-Devlet adamı vatan tutar, siyasetçi taraf tutar.
-Devlet adamının adı ebedî kalır, siyasetçi koltuktan düştüğü gün kaybolur.