Kaht-ı Rical

Devletin iyi yöneticilere sahip olması sorunu, –Diyogenes’in adam arayışı gibi– hemen hemen çağda yoğunlukla yaşanmış bir konudur.

Devletin iyi yöneticilere sahip olması sorunu, –Diyogenes’in adam arayışı gibi– hemen hemen çağda yoğunlukla yaşanmış bir konudur. Osmanlı’da (özellikle gerileme döneminde) kaliteli devlet adamı yokluğu, “kaht-ı ricâl (adam kıtlığı)” olarak isimlendirilmiştir.

Kaht-ı ricâl, Osmanlı’nın önemli sorunlarından birisi olarak tarihçiler arasında tartışılmaktadır. Bu tartışmalarda farklı ve tarafgir görüşler bulunmakla birlikte genel olarak Osmanlı’nın 1683’teki Viyana Kuşatması ile başlayan ve Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar uzayan olumsuz süreç ifade edilmektedir.

Günümüze dönelim. Bugün bir kaht-ı ricâl (adam kıtlığı) sorunundan söz edebilir miyiz? Sadece siyaseti ve devlet yönetimini ele alırsak; kanımca bir ‘adam/insan kıtlığı’ sorunundan söz etmek mümkündür. Ama bu sorun, gerçek anlamda nitelikli insan kıtlığından değil; birikimli ve kaliteli kişilerin siyaset alanında yer almadığından kaynaklanmaktadır. Siyasetin insan malzemesi değiştiğinde, siyaset dışındaki nitelikli insanlar bu alana kazanıldığında; eminim ki, devlet yönetiminin kalitesi de yükselecektir.

Genel anlamda bugünkü siyaset düzenine bakıldığında; bu sistemde gerçek anlamda bir kaht-ı ricâl (nitelikli insan kıtlığı) yaşandığını kabul etmek gerekir. Tabii ki; bu ifade ile tüm siyaset sektörünün niteliksiz olduğunu ifade etmekten ziyade, yaşamda başarılı olmuş, birikimli ve deneyimli insanların siyaset alanında pozisyon bulamadığını anlatmak istiyorum.

Ne sivil toplum yaşamı, ne de siyaset özellikle üniversite gençliğinin ilgisini çekmiyor. Ama bu kayıtsızlıkta sorunun sivil toplum kuruluşlarının gençlerle iletişim ve ilişki kuramamaları olduğunu düşünüyorum. Çünkü uygun biçimde iletişim kurulduğunda özellikle üniversite gençliğinin ciddi bir bölümünün sivil toplum konularına yakın durabildiğini gözlüyorum. Ama bu yaklaşımı siyaset için öngörmem mümkün değil. Bir başka deyişle; gençlik, sivil toplum faaliyetlerine dâhil edilebilirken, siyasetin uzağında durmayı tercih ediyor. Bu nedenle gençliğin enerjisi, farklı yaratıcılığını ve yeni bakışlarını siyasete yansıtmak mümkün olmuyor. Bu durumun sonucunun kaht-ı ricâl (adam kıtlığı) olmasından doğal ne olabilir ki?

Siyaset alanını yakından incelediğinizde; bu sektörün kendisi ile hiç de ilgili olmayan etnik, kültürel ve dini unsurlar tarafından işgal edilmiş olduğunu görürsünüz. Kendini yetiştirmiş ve eğitimli bir kişi olarak siyaset alanında pozisyon bulamazken, bir etnik kimlik nedeniyle siyasi taraftarlarınız olabilir. Belli bir yerin hemşehrisi olmak veya bir cemaatin mensubu olmak, çoğu zaman siyasette yükselebilmek için gerekli altyapıyı oluşturur.

Seçimler için oluşturulan aday listelerine bir göz atın. Bu listelerde kaç tane adayın siyasi birikimi, zengin yaşam deneyimi veya üstün problem çözme performansı nedeniyle orada yer aldığını söyleyebilir misiniz? İfade edeceğiniz sayının çok büyük olmadığını siz de, ben de biliyoruz. Listelerde yer alan adaylar cemaat - aşiret ilişkileri, belli bir yörenin insanı olmak veya rakip partinin oylarını bölmek gibi amaçlarla seçilmişlerdir. Seçimi mubah ve hatta akıllıca gören kafa yapısı devam ettiği sürece, siyaset alanı için kaht-ı ricâl (adam kıtlığı) deyimini kullanmayı sürdürmek hiç de haksızlık olmayacaktır.

Siyasetçi, sadece problemleri bilip tanıyan, çözülmesi için bir yerlere taşıyan kişi değildir. Siyasetçi, öncelikle topluma öncü olması gereken kişidir. Bu nedenle siyasetçi, topluma örnek olması gereken pek çok özelliği üzerinde taşımak zorundadır. Hâlbuki yapılan kamuoyu soruşturmalarında en az güven duyulan kurumların başında siyaset gelmektedir.

Güncel Haberleri