Kaos teorisinin temelleri, bir sistemde oluşabilecek küçük bir değişikliğin büyük sonuçlara yol açabileceği üzerine kurulmuştur. Sadece bir örnek olması açısından; ülke tarihinin çok uzak olmayan geçmişinde –kök neden farklı olabilse de– bir Anayasa kitabının bir devlet adamı tarafından bir başkasına atılmasının oluşturduğu ekonomik ve sosyal kriz ortamını hatırlatmak isterim.
Küreselleşme, daha önce ulus – devlet düzeyinde olan sosyal ve ekonomik sistemlerin küresel boyuta taşınmasına neden olmuştur. Böylece öğeler arasındaki bağımlılık düzeyi artmış ama ilişki modeli de daha gizli ve gizemli hale gelmiştir. Bu nedenle herhangi bir alandaki küçük bir değişiklik, öngörülemediğinden büyük sorunlara ve ciddi sonuçlara neden olabilmektedir.
Kaos teorisi, krizleri açıklamak için pek çok durumda uygun bir araç olmaktadır. Kaos teorisinin gördüğü ilgi, sadece fantastik bir konu olmasından değil, uygulamadaki başarılarının gözlenmesindendir.
Şimdi işin biraz bilimsel temellerine inelim. Maddenin en kararlı durumu, katı halidir. Bu halde maddede atom ve molekül düzeyindeki hareketlilik enazlanmıştır. Maddenin en kararsız durumu ise atomların aşırı hareketli olduğu gaz halidir. Madde katı, sıvı ve gaz halleri arasında çevre koşullarına bağlı olarak dengede durur. Bir başka deyişle yaşamda düzen ve kaos bir arada var olurlar.
Toplumların yaşamı da maddenin durumuna benzer. Toplumlar kaos ve katı düzen arasında denge noktalarını bulur ve orada konumlanırlar. Ta ki, bir değişim veya dönüşüm ihtiyacı oluşana kadar…
Kriz dönemlerinin bir kaosa denk düştüğünü düşünebiliriz. Kriz dönemlerinde önceki sistem sorgulanırken (maddenin bir başka hale geçmek istemesi gibi) yeni bir düzenin fırsatları ve riskleri kollanır. Bu nedenle kriz, bir sonraki halin ipuçlarını içinde taşır. Dolayısıyla krizler, sosyal ve ekonomik dönüşümler için uygun fırsatlar ve ortamlar yaratırlar.
Daha önce sözünü ettiğim gibi; kaos teorisinin son yıllarda bu denli kabul görmesindeki ana fikir, dünyanın giderek daha karmaşık hale gelmesidir. Küreselleşmenin yarattığı etkilerden biri, dünya sistemlerinin karmaşıklaşmasıdır. Küresel karmaşıklığın artması ise artan bağımlılık nedeniyle herhangi bir noktada kriz olasılığını artırmaktadır. Kaos teorisi krizlerin anlaşılıp açıklanmasında yardımcı olmakla birlikte krizlerin öngörülmesinde kullanılabilecek yetenekli bir teori veya model henüz geliştirilebilmiş değildir.
Küreselleşmeden en fazla etkilenen kuruluşlar arasında hiç kuşkusuz ekonomik işletmeler yer almaktadır. Ulusal ve bölgesel pazarların bir dünya pazarı oluşturacak biçimde entegrasyonu, ülkeler arası ticaretin gelişmesi ve bilginin akışkan hale gelmesi, firmaları dış etkilere açık hale getirmiştir. Dünyanın herhangi bir noktasındaki sınai veya ticari bir değişim, bir firmanın yükselmesine veya çökmesine neden olabilmektedir.
Bu gerçek, firmaların çağa uygun olarak yapılanmaları için önemli bir ipucu niteliğindedir. Kriz yönetiminin, çağdaş iş modellerinin bir parçası haline gelmesindeki ana fikir budur.