Karaladıkça ortaya çıkar...

İlkokul yıllarında bazı alışkanlıklarımız vardı hemen hepimizin yaptığı.Bunlardan biri de karalama idi.Özellikle kurşun kalemle karlardık defterimizde her boş bulduğumuz köşeyi.Özellikle mektup zarfların üzerinde bulunan...

İlkokul yıllarında bazı alışkanlıklarımız vardı hemen hepimizin yaptığı.
Bunlardan biri de karalama idi.
özellikle kurşun kalemle karlardık defterimizde her boş bulduğumuz köşeyi.
özellikle mektup zarfların üzerinde bulunan soğuk damgaların üzerinin karalanması ayrı bir zevk verirdi.
çünkü…
Gözle rahat görülmeyen soğuk damgaların güzelliği, üzeri kurşun kalemle karalanınca ortaya çıkıverirdi.
Bunun yanı sıra…
Güzel bir resmin zerine şeffaf kağıt koyup, üzerinden kalemle geçerdik.
Sonra bu şeffaf kağıdı, boş bir beyaz kağıt üzerine koyup, bu defa sert uçlu bir cisimle üzerine bastırarak, kağıda çıkmasını ağlar, o boş kağıdı da kurşun kalemle karalayınca aynı güzel resmi çıkartırdık ortaya.

Kısacası…
çocukluğumuzun o yılları, bu anlamda karaladıkça güzelliklerin ortaya çıktığı yıllardı.
Doğup büyüdüğümüz bu şehri çok seviyoruz.
Sevdiğimiz bu şehre yapılan haksızlıklara tahammül dahi edemiyoruz.
Bu şehri kötülemeyi adet haline getirmiş insanları da doğrusu sevmiyoruz.
Zaman zaman birileri çıkıp, saçma sapan nedenlerle bu şehri kötü gösterme uğraşı içine giriyor.
Eline aldığı kalemle, karalayabildiği kadar karaladığını zannediyor.
Ama bilmiyor ki, tıpkı bizim çocukluğumuzda olduğu gibi, o karaladıkça altından bu şehrin güzelliği çıkıyor.


.....


Sonsuza kadar güç, sonsuza kadar iktidar…


Mesleğe başladığımız yıllarda, ihtilal sonrası ilk seçimler yapılmış ve Anavatan partisi tek başına iktidar olmuştu.
Eskişehir’in 5 milletvekilinden 3’ünü kazanmıştı ANAP.
Cemal Büyükbaş, İsmet Oktay, Mustafa Balcılar…
Her üçü de Kamu kurum ve kuruluşları üzerinde etkili isimlerdi.
Yapılacak atamalarda kesinlikle üçünden birinin onayı şarttı.
Aynı partiden olmalarına rağmen zaman zaman görüş ayrılığına düşseler de…
üçü de Eskişehir’e hakimdi.
Onların istemediği hiçbir şey olmaz…
Onların istediği anında olurdu.
Kısacası üç milletvekiliyle birlikte Anavatan partisi güçlüydü ve bu gücü olabildiğince kullandı.
Bu güç hiç bitmeyecek gibiydi ama…
Bitti. Güçle birlikte, parti de, partinin kudretli isimleri de bitti.
Anavatan Partisinden sonra Doğru Yol Partisi geldi iktidara…
Tıpkı Anavatan gibi, Eskişehir’in 5 milletvekilinden 3’ünü kazandı.
Hüsamettin Cindoruk, İbrahim Yaşar Dedelek ve Fevzi Yalçın.
Cindoruk’u anlatmaya gerek yok…
Siyasetin son derece kudretli bir ismi. TBMM Başkanı.
Bir dediği iki olmayacak, hatrı kırılmayacak birisi.
İbrahim Yaşar Dedelek, kısa süre de Parti içinde yükselmiş, söyledikleri dinlenilen biri.
Fevzi Yalçın ise, parti teşkilatında söz sahibi bir isim.
Onlar da çok güçlü geldiler.
Bu gücü olabildiğince kullandılar.
Kamu kurum ve kuruluşlarına yapılacak atamalarda, karar hep onların oldu.
İstedikleri yapıldı, istemedikleri asla yapılmadı.
çünkü devir Doğru Yol Partisi devriydi.
Güç hiç bitmeyecek gibiydi ama, onların da gücü bitti. Güçle birlikte partileri de…
DYP nin ardından, DSP nin iktidarına şahit olduk.
DSP’de iktidar olduğunda Eskişehir’den üç milletvekili çıkarttı.
Mahmut Erdir, Necati Albay ve Mail Büyükerman.
Güçlüydüler ama, doğrusunu söylemek gerekirse bu gücü kullanmadılar.
Kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan atamalar konusunda baskıcı olmadılar.
Ama yine de, istediklerini yaptırmak için bastırdıkları oldu.
Neticede, bir şekilde iktidar gücünü kullandılar.
Ne de olsa DSP iktidardı ve gücünü kullanacaktı,
Onlar da güçlerini hiç bitmeyecek sandılar ama, güç de bitti partileri de…
En son AKP geldi iktidara.
O da tıpkı iktidar olan tüm partiler gibi Eskişehir’den 3 Milletvekili çıkartmakla başladı işe.
O gür bu gündür, yani 15 yıldır AKP iktidarı var.
Onlar da diğerleri gibi güçlüydü.
Hatta onlardan daha güçlüydüler. Bu güne kadar yapılan hiçbir seçimde alınmayan oyu almışlardı
Onlarda diğerleri gibi bu gücü sonuna kadar kullandı.
Hala da kullanmayı sürdürüyor.
Ne diyelim…
Güç şimdi onlarda…
Güçleri bitmeyecek gibi…
Ama yukarıda saydığımız partilerin akıbeti büyük bir ders olmalı…
Zira…
Bir gün bir şekilde güç de bitecek, parti de…
çünkü bu iş böyle geldi böyle gidecektir.
Sonsuza kadar güç, sonsuza kadar iktidar mümkün değil…


......


Şu sıralar en
sevdiğim hikaye…


üç kafadar bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar. Biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni. Ermeni olan aynı zamanda da papaz. Sıcak, bir süre sonra yolda susuyorlar. Etrafta su yok. Bağların olgun zamanı. "İki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın" diye bir bağa giriyorlar. Bağın sahibi bir Türk ama onu görememişler. Papaz din adamı ya, "Burası kimindir? Ayıptır" demiş, diğerleri "Yahu kaç paraysa veririz" diyerek yemeye başlamışlar ki bağın sahibi gelmiş. Bakmış yabancı birileri üzümünü yiyor. Fena bozulmuş ama üç kişiyle de başa çıkamayacağını düşünmüş. Birine bakmış, kıyafetinden Ermeni ve papaz olduğu belli. Diğerine bakmış, konuşmasından Kürt olduğunu anlamış. üçüncüsü de Türk.
Dönmüş Ermeni’ye, "Bak bu adam Türk, yesin malımı, benim kanımdandır, helali hoş olsun. Bu da Kürt’tür ama yine de din kardeşimdir. Peki sen ne demeye yiyorsun benim üzümümü?" demiş. Bu laf, üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen Türk ve Kürt’ün hoşuna gitmiş. Adam, diğerleri seyrederken papazı bir güzel dövmüş, kıpırdayacak hal bırakmamış, yere uzatmış.
Bağ sahibi, üç kişiden birini eksiltince Kürt’e dönmüş. "Madem müslümansın da niye bağıma giriyorsun? Bu adam benim milletimden, kanımdan yediyse afiyet olsun, sana ne oluyor?" diyerek bir güzel onu da dövmüş ve yere uzatmış.

Bağın günahı diğer ikisine kalınca Türk’ün gönlü tam rahatlamış ki, bağ sahibi Türk’e dönmüş ve "Ulan hem Türk’sün, hem müslüman, aynı kandanız, aynı dindeniz, bana yapılır mı bu?!" diyerek Türk’e de vurmaya başlamış. Türk dayağı yerken bir ara Kürt’ün yanına devrilmiş, iki yumruğun arasında kulağına "Biz," demiş "papazı dövdürmeyecektik"…

Haberleri