Kent ve İktidar

Bir kentin kamusal tartışma ve iletişim kalitesi, o toplumun sorunlara yaklaşım kalitesini gösterir. Bu yaklaşımın aktörleri başta kamuyu oluşturan kentli yurttaşlar olmak üzere özellikle yerel yönetici ve siyasetçiler, kentin...



Bir kentin kamusal tartışma ve iletişim kalitesi, o toplumun sorunlara yaklaşım kalitesini gösterir. Bu yaklaşımın aktörleri başta kamuyu oluşturan kentli yurttaşlar olmak üzere özellikle yerel yönetici ve siyasetçiler, kentin ileri gelenleri ve medyadır. Bu aktörlerin yaklaşım özelliklerine bakmak, kentsel sorun-çözüm iklimi hakkında bilgi edinmek için önemlidir.

Günümüzde kentlerimizi –‘kozmetik kentçilik’ nedeniyle ilk bakışta görünmeyen– bir çöküşe doğru götüren etkenlerin başında ‘sorun odaklı yerel siyaset’ anlayışı gelir. Bu anlayış, kentin aktörleri arasında sorunun görünen yüzü üzerine verimsiz ve etkisiz bir tartışmayı tercih eder. Tartışma görünümü altında bilgi eksikliği eşliğinde biteviye sorun didiklenir. Dolayısıyla gerçek temelleri olan bir kentsel sorun; Kentin çekişen aktörleri arasındaki bir anlaşamamazlık ve didişme sorunu halinde kabul görmeye başlar. Söz konusu taraflar, duruma göre siyasi partilerin yöneticileri, milletvekilleri, merkezin yereldeki idarecileri, yerel yönetim seçilmişleri veya meslek odasından sivil toplum örgütüne kadar değişik kurum ve kuruluşların yöneticileri olur. özetle; kentsel soruna yaklaşım çözüm odaklı değil, sorun ve dolayısıyla karşı cephedekini sorundan sorumlu tutma odaklıdır.

Yukarıda özetlediğim çerçeve, bizi kentsel sorun konusunun ikinci boyutuna götürür. Kentsel çöküşe giden süreçte yerel siyaset; konular, sorunlar ve çözümler yerine kişiler üzerinden yapılır. Burada ön plana çıkan aktörler; merkezi iktidarın kentteki temsilcileri, yerel yönetimin en üst düzey kişileri, muhalefetin temsilci ve sözcüleri ile sorundan zarar veya yarar göreceğini düşünen kurum ve kuruluşların başkan düzeyindeki yöneticileridir. Kişiler arasındaki rant, çıkar ve ikbal beklentisi uyumluluğu kimin ‘sorunu didiklemenin’ hangi tarafında yer alacağını belirler. özetle; kentsel soruna yaklaşım, çok büyük oranda kişiler arasındaki ilişki ve iletişimin ‘içeriğine’ bağlı olarak gerçekleşir.

Burada ilginç bir gözlemimi daha belirtmek isterim. Kentsel sorunların bir kısmının kaynağı, siyasetin sözünü ettiğim yerel tarzından –yani yerel siyasetin bir bütün olarak kendisinden– kaynaklanır. Kentte sorunların ciddi bir oranını yerel siyasetin tercihleri ve merkezle çatışması oluşturuyor. Merkezi iktidarla yerel arasında bir siyasi taraf farklılığı varsa bu kamusal kaynağın kente akmasının önüne engeller konmasına neden oluyor. Merkezi iktidar yandaşı kent yönetimleri daha fazla kaynak elde ederken sonuçta kentler arası rekabette adil olmayan bir durum ortaya çıkıyor. Hiç kuşkusuz; böyle bir durumda kent toplumu kente akacak kaynakla oluşacak yeni fırsat ve imkânlardan mahrum kalıyor.

Siyasetin varlık nedeni, vatandaşa hizmet etmektir. Kimin hizmet edeceği ise siyasetin hizmet açısından ikincil unsurudur. Ama siyaset, bir ‘meslek’ haline dönüştüğünde birincil ve ikincil unsurlar yer değiştirir; kimin siyaset yapacağı birincil unsur haline dönüşür. özetle; ‘Kim?’ meselesi önemli hale gelir. ‘Kim?’ sorusunun gerçek cevabı, iktidarın ve bundan kaynaklanan ‘nasiplerin’ elde tutulmasıdır. İşte; tamda bu noktada yerel iktidar yerel muhalefete rağmen kendi tercihlerini ‘yapmaya’, yerel muhalefet de yerel iktidara rağmen ‘yaptırmamaya’ odaklanır. Yerel iktidarın ‘yapmaya’ çalıştığı –her ne ise– hizmetin içeriği ve kalitesi önemlidir; ama daha önemli olan, yerel muhalefete rağmen ‘yerel iktidarın devamını sağlamak üzere gözle görünür olanın yapılmış’ olmasıdır. Yerel muhalefetin başarısı ise yerel iktidarı ‘çalıştırmamak’ olarak hedeflenmiştir. Dolayısıyla iktidarın ‘her ne pahasında yapıyor olma’, muhalefetin ise ‘her ne pahasına yaptırmıyor olma’ girişimleri sonuçta kentin temel sorunlarının çözülmemesine, buna bağlı olarak mevcutların derinleşmesine ve yeni sorunların ortaya çıkmasına yol açar. özetle; kentteki aktörler arasındaki tartışma ve iletişim kalitesi, aynı zamanda kentte sorunların ortaya çıkma ve derinleşme ihtimalini belirleyen unsurlardan birisidir.

Bu noktada şöyle sorular akla geliyor: Yerel siyasette neden kişiler –bireysel yönleriyle– siyasal sürecin odağında yer alıyor? Bu kişilerin ‘çok üstün’ bilgi, beceri ve deneyimleri olduğu için mi? Yoksa çağdaş kent kültürüne uygun biçimde kolektif ve katılımlı iş geliştirmeyi öğrenememiş olunmasının mı etkisi var? Veya bu kişileştirme, genel anlamda iktidarın bize has, ‘alaturka’ özelliklerinden mi kaynaklanıyor?

Haberleri