Kentte Yükselen Güvenlik Sorunları

Son günlerde ülke genelinde gasp, hırsızlık, soygun ve silahlı saldırı olaylarının varlığına alıştık sanki…

Son günlerde ülke genelinde gasp, hırsızlık, soygun ve silahlı saldırı olaylarının varlığına alıştık sanki… Medyanın sıradan ve olağan haberleri gibi karşılıyoruz bu tür olayları. İnsanların canına ve malına kast edilmesi, kamuoyunu giderek daha az etkiliyor. Bir olumsuz olayın ‘zirve’ yaptığı dönem, kamuoyunun ona karşı ilgisizleşmeye başladığı bir zamandır. Bu kayıtsızlaşma ile birlikte kamu güvenlik güçleri de, güvenliğin kendi görevleri olduğunu unutmaya başlar. İşte; bugün gasp olayları nedeniyle geldiğimiz nokta böyle bir süreçtir.

Güvenli bir kentte yaşamak her kentli yurttaşın temel haklarından biridir. Kentler, bu yerleşimlerde yaşayan insanlara kaliteli ve sağlıklı olduğu kadar güvenli yaşam mekânları sunmalıdır.

Bugün kentlerimizde güvenlik konusuna baktığımızda; iyi tasarlanmış suç önleme mekanizmalarından uyuşturucu kullananların artışına, bireysel ve sosyal ruh sağlığı bozukluklarından gerekli sosyal denetim ve rehabilitasyon sistemlerinin eksikliğine çok farklı sorunlarla karşılaşıyoruz. Ama en önemlisi, güvenlik konusunu kentin temel gelişim stratejileri çerçevesinde algılamıyor olmamız geliyor. Kentsel stratejik gelişim konusunu ve kentin gelecek tasarımı yaklaşımını yeterli ölçüde kavramadığımız için bunları alt kategorilerden biri olan kentsel güvenlik ile eklemlendirmemiz de mümkün olmuyor.

Kendi kentimizde veya ülkemizdeki diğer örneklerde kentsel güvenlik konusunun nedenleri konusunda bir araştırma yaptığımızda karşımıza şu sorunlar çıkıyor. Birincisinin, kentin hazırlıklı olmadığı göç ve denetlenemeyen –dolayısıyla yönetilemeyen– hızlı kentleşme olduğunu izliyoruz.

İkinci olarak kentsel güvenlik sorunlarının yoksulluk ve yoksunluk gibi bazı kaynak sorunlardan beslendiğini görüyoruz.

Üçüncüsü; her boyutta denetim konusundaki eksikliklerimizdir. Örneğin ekonomik, sosyal veya teknik sistemlerin ilk kuruluşunda yapılan denetimlerin daha sonraki dönemlerde sürekliliği olmadığı için pek çok farklı yeni problemlerle karşılaşabiliyoruz.

Son olarak; kentlerimizdeki altyapı eksikliklerinin ve bunlarla ilgili sistemlerin iyi çalışmayışının kentsel güvenlik sorunlarına yol açtığını izliyoruz.

Yukarıda saydığım kaynak sorunların ortadan kaldırılmasının ilk adımı kentsel gelişim ile ilgili bir vizyona ve gelecek tasarımına sahip olmaktan geçiyor. Örneğin yerel yönetimlerimizin biraz zorunlu, biraz da zoraki olarak yaptıkları stratejik planlarında kentsel güvenlik konusuna ne denli yer verdikleri incelenmeye değer bir konu olsa gerek.

Kentin gelişimini, sadece fiziksel mekân kullanımının dönüşümü olarak algıladığımız sürece kentsel güvenlik sorunlarını aşmamız da mümkün olmaz. Dolayısıyla kentsel güvenliğin, kente ilişkin gelecek tasarımı ve gelişim planlamasının –geleceği tanımlayacak temel stratejilerin– unsurlarından biri olmasını kavramamız gerekiyor.

Özellikle kentteki bazı bölgeler dikkate alındığında denetim konusunda ciddi eksiklerimiz olduğu anlaşılıyor. Bunda yerel yönetimlerin kaynak ve kadro olarak yetersiz kalmalarının önemli boyutta olumsuz katkıları oluyor. Güvenlikle ilgili kamusal birimlerin sorumluluklarını da bundan ayrı tutamayız. Ama denetim alanında da sürdürülebilirlik anlayışını geliştirmemiz gerekiyor. Ayrıca denetim görevinin kentin paydaşları olarak yurttaşlar tarafından da sahiplenilmesi zorunlu…

Güvenli bir kentte yaşamak, bir yurttaşlık hakkıdır. Bu hakkın kullanımı konusunda yerel yönetimlere ciddi görevler düşüyor. Ama öncelikle vatandaşlar olarak bu hakkımızın farkında ve bilincinde olmak ve bize düşen görevleri yerine getirmek zorundayız. Kent, her isteyenin aklına geleni ya da çıkarına uygun olanı sorumsuzca yapabileceği bir alan değildir.

Güncel Haberleri