Keşke para yerine insan biriktirilse

 İnsanlar çalışma hayatına giriyorlar.İlk hedefleri, girdikleri çalışma hayatında başarı sağlamak oluyor.Başarı, işlerin büyümesini zorunlu kılıyor.Başarı devam ettikçe işler büyüyor.İşler büyüdükçe daha da büyümek...

 


İnsanlar çalışma hayatına giriyorlar.


İlk hedefleri, girdikleri çalışma hayatında başarı sağlamak oluyor.


Başarı, işlerin büyümesini zorunlu kılıyor.


Başarı devam ettikçe işler büyüyor.


İşler büyüdükçe daha da büyümek gerekiyor.


çünkü…


Ticaret adeta buna zorluyor insanları.


Büyüyemeyenin yok olduğu bir sistemde, ayakta kalmak ve güçlü olabilmek için sürekli büyümek, bunun için de sürekli yatırım yapmak gerekiyor.


çalışma hayatına girenler, aradan geçen belirli bir süreden sonra bir de bakıyorlar ki, ticari anlamda devasa bir boyuta gelmişler.


Bu boyuta gelmek için de büyük bedeller ödemişler.


örneğin, tüm zamanlarını sahip oldukları iş yerlerine adamışlar.


Yıllar boyu firmalarındaki ofislerinden dışarıya kafalarını dahi çıkartamamışlar.


Büyük büyük markalara sahip olmuşlar.


Kucak dolusu para kazanmışlar.


Fakat…


Bunu yaparken sosyal bir hayat yaşayamamışlar örneğin.


Dost çevresi edinememişler.


Kendilerine en yakın insanların bile dertlerine çare olmaya vakit ayıramamışlar.


Onlar için varsa yoksa firmaları, o firmalarında geçirdikleri zaman ve bunun karşılığında kazandıkları kucak dolusu para söz konusu olmuş.


İşte bu tarifini yaptığımız insanlar günün birinde “Bu kadar çalışma yeter. Biraz da Sivil toplum işleriyle uğraşayım” kararı veriyor.


Ya da birileri, bu tarifini yaptığımız insanları “biraz da bu işlerle uğraş” diye ikna ediyor.


Onlar da “Tamam” diyerek, bu işlere girmeye karar verip, Oda ve dernek gibi mesleki örgütlere aday oluyor…


Oluyor olmasına da…


Büyük bir eksiklik olan tanınırlık sıkıntısı hemen karşılarına çıkıveriyor.


Yıllar sonra, sahip oldukları kurumlarının ofislerinden dışarıya adım atanlar toplum karşısına çıktıklarında, o topluma kendilerini tanıtmak ve anlatmak için büyük uğraş veriyor.


Kısacası…


Para biriktirmekten insan biriktirmeye vakit bulamayanlar, bu eksikliği oda ve dernek gibi mesleki örgütlere aday olduklarında anlıyor.


Ve eminiz ki…


Pek çokları da bunu anladığında “Keşke bu kadar işe güce kendimizi kaptıracağımıza, keşke para biriktireceğimize, insan biriktirseydik” diyordur…


.....


B ir fikir, bir düşünce üretebiliyor musun?


 


ülkede yaşayan insanlar, herhangi bir düşünce üretmiyor.
Bunun yerine…
Kendilerini yönetmeye talip partilerin ortaya koyduğu düşünceleri desteklemek ya da bu düşüncelere karşı çıkma gibi bir konum üstleniyor her birey.
Halbuki…
İnsanların düşünmesi, bu düşüncelerini yönetenlere dikte ettirmesi ve böylece kendi kendini, yine kendi düşüncesi doğrultusunda yönetmesi gerekiyor.
Bu olmadığı için…
Yani…
İnsanlar herhangi bir düşünce üretmedikleri ya da düşünce üretebilecekleri bir ortam bulamadıkları için, genelde kendilerini yönetenlerin yönetim tarzlarını pek beğenmiyor.
çoğunluğu ABD de ve Avrupa'da olmak üzere, tamamı sivil inisiyatif, yani bireylerin bir araya gelerek oluşturdukları Think Tank kuruluşları var.
Bu kuruluşlar, siyasetten tutun da, çevreciliğe, Aktivistlere ve hatta strateji belirlemeye kadar pek çok konuda düşünce üreten kuruluşlar.
Bütçeleri hatta binaları var.
Bir araya gelip, düşünce üretiyorlar.
ürettikleri düşünceleri rapor haline getirip, ülkeyi yönetenlere sunuyorlar.
ülke yönetimleri, rapor haline getirilen bu düşünceleri ciddiye alıyor.
Uygulanabilir olup olmadığının tahlilini yaptıktan sonra da, ya uygulamaya geçiriyorlar bu düşünceleri, ya da uygulanamaz olduğunun gerekçileriyle birlikte, eksikliklerinin tamamlanması için geri gönderiyorlar.
öylesine ciddi kurumlar haline gelmişler ki sözünü ettiğimiz bu Think Tank kuruluşları…
Yeni göreve gelen başkanlar bile, ülkeyi yönetecek olan kadroları bu Think Tank kuruluşları içindeki uzmanlardan seçiyorlar.
Sözünü ettiğimiz bu kuruluşların bir amacı da, sayfalar dolusu kâğıtlarla meseleyi ortaya koymak yerine, karmaşık ve can alıcı sorunlara parlak ve pratik çözümler üretmek.
Kısacası.
Sözünü ettiğimiz düşünce kuruluşları son derece etkili.
Yönetmiyorlar ama yönetimde bir hayli etki sahibiler.
çünkü onların düşüncelerini hayata geçirmek zorunda olduğunu hisseden yönetimlere sahipler.
Bizde ise bu kuruluşların görevlerini aslında Sivil Toplum örgütleri üstlenmiş durumda.
Bütçeleri yok. Binaları kira. üyeleri ise pek ilgili değil.
Doru dürüst dününce ürettikleri söylenemez.
Sadece kendi alanlarında olması gerekenleri söylüyorlar.
çoğu zaman da, tıpkı Eskişehir'de yaşadığımız gibi iş işten geçtikten sonra söylüyorlar söyleyeceklerini.
Bir de işin diğer yönü var.
Yani...
Düşünce üretseler dahi, onları ciddiye alacak, onların düşüncelerini hayata geçirebilecek daha doğrusu onları yönetimin içine katabilecek bir yönetim anlayışı ve tarzı yok ülkede.
Bunlar olmayınca da, bizim ülkemizde sivil otoritenin varlığından söz etmek mümkün olmuyor...


 


 .....


Eskişehir’in kimlik kartı olmuş bir Sempozyum…


 


Geleneksel hale getirilmiş Kent Festivalleri ve Sempozyumlar o şehrin yüzüdür.


Bir kentin tanıtımında fırsatlar sunan bu Festival ve Sempozyumlar, o şehrin sosyo-ekonomik yaşantısının nasıl olduğunu anlatır size.


Festival ve Sempozyumlar ayrıca:


Sahip olduğu kültür sanat varlığının, turizm potansiyelinin adeta bir aynasını oluşturur.


öyle Festival ve Sempozyumlar vardır ki, şehrin bilinirliğinde adeta kimlik kartı görevi üstlenmiştir.


Festival ya da Sempozyum ismini duyar duymaz, otomatikman o şehir gelir aklınıza.


Bu şehir, 10 yıldır yapılan, Türkiye’de ve Dünya’da bir benzeri dahi olmayan, insanoğlunun ilk yapı malzemesi olan toprağın sanat eserlerine dönüşmesini 10 yıldır başarıyla gerçekleştiren ve adeta Festival havasında yapılan bir sempozyuma sahip.


Tepebaşı Belediyesi Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu…


 Eskişehir’in yüzü haline gelmiş…


Şehrin sosyo-ekonomik yapısını ortaya koyan…


Kültür-Sanat varlığımız ile turizm potansiyelimizin adeta aynası olan…


Ve en önemlisi de:


Şehrin bilinirliğinde adeta kimlik kartı görevini üstlenmiş bir sempozyum…


Bu yıl, Eskişehir Uluslararası Pişmiş toprak Sempozyumu’nun 11 ncisi düzenlenecek.


Bugün başlayıp 24 Eylül tarihi’ne kadar devam edecek sempozyum boyunca, bugüne kadar gerçekleştirilen 130 heykel ve 389 bilimsel yayına, yenileri eklenecek.


Kısacası…


Şehrin merkezinde 2 hafta boyunca kültür-sanat rüzgarı esecek.


Diyeceğimiz o ki…


Bu iki hafta boyunca ne yapıp edip, hemen her gün Sempozyumun yapılacağı eski ETİ Fabrikası önündeki alana mutlaka uğrayın.


Dolu dolu geçecek olan Sempozyum programını takip etmeye çalışın.


Toprağın sanata dönüşme sürecine bizzat gözlerinizle şahit olun.


Yaz aylarının sona erip, Sonbahar aylarının başladığı şu günlerde, içinize yeniden bahar havası dolacaktır.


Budan şüpheniz olmasın…


 


 


 


 


 


 

Haberleri