Her iktidar güçlü olmak, gücü elinde tutmak ve gücünü devam ettirmek için, kendisine her alanda destek olacak yeni oluşumlara ihtiyaç duyar.
İhtiyaç duyacağı bu yeni oluşumları yaratmakla işe başlar.
Her iktidar kendi zenginini yaratır örneğin…
Kendi basınını, kendi sivil toplum örgütlerini ve kendi sendikalarını…
Bu sayede, ülke genelinde iktidara karşı olanlara stoperlik yapacak geniş bir cephe oluşturur.
Bir süre sonra, zengininden basınına, sivil toplum örgütlerinden sendikalara kadar tüm yarattığı bu yeni oluşumlar, süreç içinde, iktidar adına, iktidarın gücünü yavaş yavaş ele geçirmeye başlar.
Bir zaman geldiğinde en az iktidar kadar söz sahibi olup çıkarlar.
Böylece, iktidar parti binalarından değil, yaratılan zenginlerin ofislerinden, basın merkezlerinden, sivil toplum örgüt binaları ile özellikle sendikalardan yönetilmeye başlar…
İktidarların yarattığı bu oluşumlara yönelik “İktidarın arka bahçesi oldu” tanımı yapılır ya…
Aslında bir süre sonra iş tersine dönmüştür…
Artık…
İktidar partisi bir anda, kendi yaratmış olduğu o zenginlerin, basının, sivil toplum örgütlerinin ve özellikle de sendikaların arka bahçesi oluverir.
Güç artık tam anlamıyla onlara geçmiştir.
Bu aşamadan sonra…
İktidar partisinin, iktidarda kalabilme adına, paçası başta olmak üzere her insiyatifi bu oluşumlara kaptırdığına ve sembolik bir kuruma dönüştüğüne şahit oluruz…
HANGİ KURUMUN BAŞINDAKİ İSİMLE KONUŞSAK, YAKINDIKLARI İLK KONU İKTİDARA YAKIN OLAN SENDİKALAR…
Bugün için gelinen nokta, sanki böyle bir ortamın yaşandığını gösteriyor bize…
Zira…
Hangi kurum ve kuruluşun başındaki bürokratla konuşsak, ilk şikayet ettiği konu, iktidarın yarattığı, iktidara yakın olan sendikaların sergilemiş olduğu tavır oluyor…
Hepsi bunalmış adeta…
-“Tek amaçları üyelerine makam ve mevki dağıtmaktan ibaret” diyor pek çoğu…
Pek çoğu, parti adına, partiden daha fazla dayatma içinde olmalarından yakınıyor…
Ve yine pek çoğu, partinin buna karşı çıkamayacak kadar çaresiz olduğunu söylüyor.
Hangi kurumun başındaki insanla konuşsak, “kurumu biz yönetmiyoruz ki” diyor açık açık…
-“Kurum partiden de yönetilmiyor aslında” diye devam ediyor hepsi…
Hemen hepsinin söylediği:
-Kurumların resmen iktidara yakın sendikalar tarafından yönetildiği…
En küçük birimden en üst göreve kadar tüm atamaların sendikalar tarafından yapıldığı…
Herhangi bir atamada partinin değil, sendikanın sözünün hayata geçtiği…
Kendilerinin de kurumun başı olarak çoğu zaman parti ile sendikalar arasında pinpon topu misali gidip geldiğini ifade ediyorlar…
Bir sendikanın temel görevi ve üyelerinin de beklentisi, özlük haklarının korunması ve ekonomik şartlarının mümkün mertebe iyileştirilmesidir değil mi?
Fakat…
Kurumu yönetip, makam ve mevki dağıtmaktan buna bir türlü sıra gelemiyor…
.....
Şükürler olsun ki! insanlara geçecek yer bırakmışlar!
Yer şehrin merkezinin tam göbeği…
Şair Fuzuli Caddesi ile İki Eylül Caddesini birbirine bağlayan, Astsubay Orduevi’nin tam önünden geçen sokak.
Tamamen yayalar için ayrılmış baktığınızda.
2 araç gelmiş, yola paralel şekilde park etmiş.
Allahtan, aralarında bir kişinin geçebileceği şekilde mesafe bırakmışlar!
Bu büyük imkanı kendilerine bahşeden araç sürücülerine şükreden yayalar da, bir o araca bir diğerine sürtüne sürtüne geçip, yollarına gidebiliyorlar…
Hangisine kızacağımızı gerçekten bilemedik…
Zaten tar olan sokağa paralel araçlarını koyan o sürücülere mi?
Yoksa…
Hiçbir gariplik yokmuş gibi bu iki aracın arasından cambaz gibi geçmeye çalışanlara mı?
Şimdi böyle bir şey medeni bir ülkede olsa…
-Olay yerine anında polis gelir…
-Gelmiyorsa bile anında telefonla ihbar edilerek gelmesi sağlanır.
-Gelen görevli polis, bu şekilde park eden o 2 araca, o güne kadar görmedikleri oranda bir para cezası keser.
-O ülkenin insanları o araçların arasından sürtünerek geçme yerine, araçların üzerine çıkarak, hatta her 2 araca da zarar vererek tepkisini gösterir.
Bizde ise…
Polis görürse ya görmezden gelir, ya uyarır çok nadir olarak da ceza keser.
Gazeteci görürse fotoğrafını çeker.
Vatandaş ise, “Oh şükürler olsun ki arada geçecek yer var” diyerek yoluna devam eder…
.....
Böyle bir şehir, kötü niyetli insanlar için adeta cazibe merkezi ama…
Amerikan filmlerinde sıkça konu edilir…
Bir operasyon düzenlenir, yüzlerce insanın yaşamı kurtarılır.
Film, kahramanın gülümsemesiyle son bulur.
Siz de TV başında tarif edemeyeceğiniz bir huzuru yaşarsınız…
çok sayıda insanın kurtulmuş olması, tarifi imkansız bir gülümseme yerleştirir yüzünüze.
Aslına bakarsanız, bu tür hayali filmlerin gerçeği, Eskişehir’de, hem de sık sık çekiliyor…
Nasıl mı?
Anlatalım o zaman:
Eskişehir Huzurlu bir kent…
öğrencisi oldukça fazla olan da bir kent…
Aynı zamanda da genç nüfusa sahip bir kent…
Bu 3 özellik bile bu şehri, kötü niyet taşıyan insanlar için adeta “Cazibe merkezi” yapar…
Yasa dışı işlerle uğraşan her kötü niyetli insan, böyle bir kente bir şekilde girmek ve kötü niyetlerini bu şehirde sergilemek ister…
özellikle işi uyuşturucu satmak olan insanlar için Eskişehir’den daha uygun ve güzel başka bir şehir daha yoktur.
Bu yüzden defalarca denerler bu şehirde olmayı ve barınmayı…
Bir yandan büyük paralar kazanıp, bir yandan da insanları zehirlemeyi…
Ta ki kafalarına Emniyetin, Narkotiğin bir operasyonunu yiyinceye kadar niyetleri tam da budur…
O yüzden…
Ne bu kötü niyetli insanların Eskişehir’de var olma isteği biter, ne de Emniyet’in o insanları bu şehirde barındırmama kararlılığı…
Eskişehir’de bu meselede, bugüne kadar kazanan hep Emniyet ve narkotik oldu…
Sözünü ettiğimiz o kötü niyetli insanlar bu şehre çoğu defa giremedi.
Giren de amacına ulaşma adına bu şehirde barınamadı…
Bugüne kadar uyuşturucu satıcılarına karşı gösterilen mücadele, bundan sonraki süreçte de gösterileceğinin adeta teminatı oldu…
Yazının başına dönecek olursak…
İşte, yukarıda sözünü ettiğimiz filmlerin gerçeğini biz Eskişehir’de, sık sık tekrarlanan ve göz açtırılmayan her uyuşturucu operasyonunda izliyoruz…
Yapılan her operasyon sonrasında, yüzlerce genç insanın yaşamının kurtulduğuna şahit oluyoruz.
Kendi içimizde bunun tarif edilmez bir huzur ve mutluluğunu yaşıyoruz…
Bu gerçek filmi Eskişehir’de bizzat oynayıp, yüzlerce insanın yaşamını kurtaranları her ne kadar tanımıyor olsak da, onların bu şehirde gerçek kahraman olduklarını çok iyi biliyoruz…