Bu salgın sürecinde vermemiz gereken en kritik karar, geçmişin dünyayı ve yaşamı yok eden ‘ezberler ve alışkanlıklar kitabını’ çöpe atmak olmalı.
Salgın sürecinde cankurtaran olarak sarıldığımız çevrimiçi toplantıların şimdiye kadar yapageldiklerimizden daha az zaman aldığını fark ettik. Eskiden saatlerce sürecek kurul veya komisyon toplantıları aniden 2-3 saat içinde yapılabilir hale geldi. Bu, geçmişte ne kadar boşa zaman tükettiğimizin bir ifadesi herhalde...
Bu tür bir salgın yaşadığımızda “kesinti ve süreksizlik” yaşamın olağan unsurları haline geliyor. Bundan sonra süreksizlik ihtimalini daima yaşamın gerçekleri arasında kabul etmeliyiz. Büyük bir krizi bu mantıkla yönetebildiğimizde, gerçekten ‘iyi’ olduğumuzu söyleyebiliriz.
Ekonomi ve iş dünyası açısından baktığımızda; yaşadığımız durum, sorumlu bankacılığın bir slogandan çok daha fazlası olabileceğini göstermek için değerli bir fırsat olabilir. Bu sorumluluk olmazsa, salgın sonrasında bankalar ‘kurumsal taziye’ yapacak firma bile bulamayacaklar.
Salgın sona erdiğinde birçok insanın işsiz kalmış, birçok firma iflas etmiş ve sonuçta büyük bir ekonomik maliyetin ortaya çıkmış olacak. Sis çekilip dünya görünür olduğunda insanlar tüm bu olan bitenden kimin sorumlu olduğunu arayacak. Her zaman suçlanacak olanlara ‘ihtiyaç’ vardır.
Yaşadığımız kriz sona erdikten makul bir süre sonra bir çok ülke, toplum ve ekonomiyi silkeleyen Covid-19 salgınını iyi yorumlamalı ve değerlendirmeliyiz. Şu an yaşadığımız; herkesi bir anda ‘çaresiz’ duruma düşüren küresel krizlerle ve acil durumlarla başa çıkma becerilerimizin turnusol kâğıdı testi sonucudur.
İyimser düşünelim. Salgının yarattığı büyük baskı ve etkiyle gerçekten insanlığın ‘işine yarayacak’ gerçek inovasyonlar görmeye başlayabiliriz. Eğer ortaya böyle değerler çıkacaksa; bu, büyük sıcaklık ve basınç altında elmasın oluşumuna benzeyecek.
Bazı insanları gerilim ve baskı altında daha iyi işler çıkarırlar. Salgın dünyaya, insanlığa ve yaşama bugüne kadar olduğundan daha fazla değer katılacağı gerilim ve baskı ortamını yaratmış olabilir mi? Yoksa hızla ‘eski normale’ mi döneceğiz?
Acaba bu salgın, bize insanların refahını ve sağlığını tam biat halinde iktidarların ve yöneticilerin ellerine bırakarak onların ‘yapabildiklerine’ razı olmamamız gerektiğini hatırlatmış olabilir mi?
Bu salgın; tüketicilerin, üreticilerin ve satıcıların insan sağlığı, hijyen, kalite, saygı ve özsaygı konularındaki kötü ezberlerini değiştirebilirse, yapabileceği en büyük ‘iyiliği’ yapmış demektir.
Salgın sürecinde fazlaca dikkate alınmayan bir gerçek oldu. Bu dönemde insanlarda endişeyi tetikleyen iki ana sorun kaynağı ortaya çıktı: Yalnızlık ve ölüm korkusu… Mesele, dışarı çıkması yasaklanan veya sınırlananların maddi ihtiyaçlarını kapıdan karşılamaktan ibaret değildi. Bu durum, hâlâ sürüyor.
Gözden kaçan bir eğitim ve devamında kariyer sorunu daha var. Stajlar, öğrenciler için akademik öğrenmenin bir parçası ve iş dünyasındaki kariyerlerine başlamak için bir atlama taşıdır. Hem müstakbel mezunlar hem de firmalar açısından stajlar konusunda çözümü olan var mı? O da mı ‘sanal’ olacak?
Tüm ekonomilerde KOBİ'ler iş dünyasının önemli bileşenleri olmaya devam ediyor. Şimdilerde her zamankinden daha fazla, bu işletmelerin en iyi şekilde nasıl dijitalleştirecekleri önem kazandı. “Neyle ve nasıl?” soruları aklımıza tuzaklar kuruyor.