Ziraat Odası Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Hüseyin Ünal, "Kota uygulaması yüzünden şeker pancarı üreticisi tam anlamıyla bitti. Bölgemizde yıllardan beri kota yüzünden üretimde büyük düşüş olurken, şeker imalatı da azaldı... Kota yüzünden Eskişehir'deki pancar üretimi 15 bin ton geriledi. Daha önce Çifteler' den, Adapazarı'na şekerpancarı yetiştiriliyordu. Bunu da engellediler. " sözleri ile siyasi iktidarlara tepki gösterdi.
Elbette yılardır, geçimini pancardan temin eden çiftçiler, kota uygulaması ile zor durumda kaldılar. Siyasi otorite bazında yapılan görüşmelerden de yıllardır, bir sonuç alınamadı. Nitekim Sayın ÜNAL, " Ziraat Odası olarak, pancar üreticisi adına, Ankara'da ilgili bakanlıklar, hatta başbakan ile bile görüştük. Sorunumuzu dile getirdik Her zaman olduğu gibi şimdi de çiftçimizin yanındayız dendi" diyerek sitem etti.
Oysa bu alanda, öncelikli sorumlu çiftçilerdir. Çünkü 'DEMOKRASİ İLE YÖNETİLEN ÜLKELERDE, SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ SEÇMENİN' elindedir. Hal böyle iken çiftçiler yıllardır, siyasi iktidarları, hep eleştirdi ama tercihini de eleştiride bulunduğu siyasi otoriteden yana kullandı. Bu nedenle de şikâyetçi oldukları konularda, özellikle de pancar kotasında, çiftçilerin de sorumluluğu vardır.
Şu bir gerçek ki 1980'li yılların başında itibaren uygulanan, ihracata dönük gelişme modeli, tarım sektörüne, kendine yeterlilik ve kapsamlı bir sorumluluk yüklemişti. Ancak o yılardan sonra, tarım ürünlerinin ithalatına yönelik politikalar tercih edildi. Yine o yıllarda siyasi otoritenin, bu kararına çiftçilerimizden, Ziraat Odalarından, ne de diğer çiftçi örgütlerinden tepki gelmedi. Bilakis Özal hükümetlerine, destek verildi. Sonuçta da tarım ürünlerinde, kendi kedine yeterli dünyada, yedi ülkeden bir olan Türkiye, tarım ürünleri ithal eden ülke durumuna düşürüldü. Bugün de et fiyatlarını düşürmek içi hayvan ithal edilerek aynı yanlışlık tekerrür ediyor.
Aslında tarım sektörünü zor durumda bırakan, pek çok sebep/sebepler var. En önemli iki sebep ise, tarımı adeta yok ediyor. İlki, ülkemizde tarım arazilerinin amaç dışı kullanılması, diğeri ise erozyondur. Her iki tehlike ile de yalnız devletin kurum/kuruluşları ilgileniyor. Çiftçilerin ve çiftçilerle ilgili sivil toplum örgütlerinin, her iki tehlikenin önlenmesine katkıları yok denecek kadar azdır.
Türkiye çiftçilerimiz, hala "babadan oğla miras " felsefesi ile üretim yapmaktadır. Arazi bölünmeleri ise kötü gidişin tuzu biberi oldu. Çiftçiler, devlet tarafından kendilerine sunulan, bilgi, teknoloji, araştırma ve yayın hizmetlerine, yeteri kadar ilgi göstermiyor. Tarım Sektörüne yönelik Ziraat Odaları ve çiftçilerle ilgili diğer sivil toplum örgütleri, özellikle de çiftçilerimiz, ürün planlaması ve pazarlamasına yönelik, kayda değer bir çalışmaları yok.
Öte yandan Türkiye'de, çiftçilerle ilgili olarak Bakanlık, Tarım Satış Kooperatifleri, Üretici birlikleri, tarım sektörü ile ilgili meslek kuruluşları, görevlerini yeteri kadar yerine getirmedikleri gibi, dünyadaki tarım sektöründeki, gelişim ve değişimleri, çiftçilere aktarmak için, gayret ve çaba göstermiyorlar. Bazen de çiftçiler, kendilerine önerilen tarımdaki gelişmeleri ve projeleri dikkate almıyorlar.
Nitekim Tarım İl Müdürlüğümüz, Sivrihisar' da "ORGANİK TARIMI" başlatmak istedi. İl müdürü, Sayın GÜMÜŞ' ün, cabası ile ön hazırlıklar bitirildi. Ancak bölge muhtarları ile yapılan toplantıda, proje kabul görmedi. Oysa proje, ilçede kabul görmüş olsa idi, ciddi mesafe alınacak, bölge çiftçileri açısından da çok şey değişecekti. Nitekim Türkiye''de, 1980''li yıllarda sadece 8 ürünle başlayan organik ürün üretiminin, 2008 yılında 247''ye ulaştığı, 9 bin 384 üreticinin 141 bin 752 hektar alanda 415 bin 380 ton ürün elde ettiği belirlendi. Elde edilen ürünlerin Tamamına yakını da ihraç edilmektedir.
Sivrihisar Kültür ve Dayanışma Derneği' de, Sivrihisar' da, " ÜRÜN PROJESİ" uygulamak istedi. Proje için finansman, teknik yardım, en önemlisi de pazar sağlandığı halde, bölgedeki çiftçilerin, toplulaştırmaya karşı çıkmaları nedeniyle, hayata geçirilemedi.
Elbette devlet, Türk çiftçisine yardımcı olacaktır. Ancak çiftçimiz de kendi imkanları ile ayakları üzerinde durmasını ve ulusal ve global pazarlarda rekabet etmesini öğrenecektir. Çünkü atalarımızın söylediği gibi, taşıma su ile değirmen dönmüyor.
Ayrıca çağımızda, tarımdaki sorunların çözümü, devlette değildir. Çiftçilerin kendilerindedir. "ÇİFTÇİ PERİŞAN" demekle de, sorun/sorunlar çözümlenemez. Ayrıca her şeyi, devletten beklemek veya devleti suçlamak, dün çözüm değildi, bugün de gelecekte de çözüm olamayacaktır. O nedenle de, çiftçiler ve tarım sektörü ile ilgili ZİRAAT ODALARI ve çiftçilerle ilgili diğer sivil toplum örgütleri de, çiftçilerimizin bugünkü, mevcut sorunlarını çözmek ve ulusal ve global pazarlarda rekabet edebilmesini sağlamak için, elini taşın altına koymak zorundadır.
İşin doğrusu da bu değil midir?
KOTALARDAN ÜRETİCİDE SORUMLU
Ziraat Odası Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Hüseyin Ünal, "Kota uygulaması yüzünden şeker pancarı üreticisi tam anlamıyla bitti. Bölgemizde yıllardan beri kota yüzünden üretimde büyük düşüş olurken, şeker imalatı da...