Aynı gün 2 isimle konuştum değişik aralıklarla…
İkisinin de özelliği siyasetçi olmalarıydı.
Ayrıldıkları nokta ise siyaseti farklı partilerde yapıyor olmalarıydı.
Kısacası…
Biri AK partili, diğeri CHP’liydi konuştuğum isimlerin.
Her ikisi de, her 2 partide tanınmış ve etkili konumları olan kişilerdi.
Beni şaşırtan, her 2 ismin de, kendi partilerindeki milletvekili aday adaylığı profilinden yakınmaları oldu.
AK Partili isim:
-“Bugüne kadar Eskişehir milletvekili aday listesine yukarıdan isim konulmaması için sürekli mücadele ettim. Eskişehirli olmayan, Eskişehir’de yaşamayan, Eskişehir’i bilmeyen insanların bu şehirde asla milletvekili olmaması gerektiğini söyleyip durdum. Ancak mevcut aday adaylarını görünce büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Ne yalan söyleyeyim, bu aday adayları profilini gördüğümde, dışarıdan gelecek tanınmış bir isme karşı çıkacağımı hiç zannetmiyorum. Hatta dışarıdan gelecek iyi bir ismin Eskişehir açısından da, parti açısından da daha yararlı olacağına inanmaya başladım. Mevcut aday adayları içinde 1-2 isim hariç, bu işi yapacağına ve bu görevi hak ettiğine inandığım, beni tatmin eden hiç kimse yok” diye anlatırken hissettiklerini, CHP’li isim de kendi partisindeki milletvekili aday adayları ile ilgili olarak benzeri cümleler kuruyor ve şunları söylüyordu:
-“Milletvekili aday adaylarının hem sayısı çok az hem de bana göre niteliği zayıf. Açık konuşmak gerekirse bir-iki ismi ayıracak olursanız, milletvekilliği görevine yakışacak isim yok ortada. 7 kişilik bir liste yapamadım inanın. İşin kötüsü, açıklanacak listeye tepki de göstermek mümkün değil. Zira adamlar çıkıp ‘Eldekiler maalesef bunlar. Başka kimi yazsaydık?” dese, haklı olacaklar. O yüzden bu seçim, milletvekilliğinin tutanın elinde kalacağı, adayların bazılarının karambole ve şansın yardımıyla vekil olacağı bir seçim olacak gibi. Bunu sadece bsen söylemiyorum. Parti içinde konuştuğum her CHP’linin görüşü bu yönde”
Bu konuşmalar sonrasında sonuç olarak çıkarttığım bir tespit var…
Her iki partide de, bir-iki ismin dışında milletvekili aday adaylarının profili pek beğenilmişe benzemiyor.
Profilin “düşük” bulunuyor olmasındaki en büyük etken olarak “kötü aday adayları, iyi aday adaylarını piyasadan kovar kuralı işledi galiba” denilmesi de, işin ilginç olan diğer bir boyutu olsa gerek…
Saygı duruşu meselesi…
19 Mayıs Atatürk’ü anma Gençlik ve Spor bayramı nedeniyle, Cumartesi günü sabahı Vilayet alanında tören yapılmış.
Törende saygı duruşu yapılmamasına tepki göstermiş Eğitim-İş Genel Sekreteri Ebru Sungar.
Bana göre doğrusunu da yapmış.
Saygı duruşu olmadan yapılan hiçbir törenin zaten anlamı yok.
Ancak…
Aradan 2 saat geçtikten sonra CHP’liler gelmiş aynı alana…
İl Başkanı doğrudan konuşmaya geçecekmiş ki, kalabalık içinde bulunan Atatürkçü düşünce derneği başkanı Azmi Kerman “saygı Duruşu” diye uyarmış!
Bunun üzerine, saygı duruşu yapılmış…
Sonrasında, Atatürkçü Düşünce Derneği başkanı Azmi Kerman, 19 Mayıs ile ilgili günün anlam ve önemini belirten bir açıklamada bulunmuş.
Açıklamasının sonunda da, sabah vilayet meydanında yapılan resmi törende saygı duruşunda bulunulmamasını eleştirmiş.
Ne diyelim?
Kerman Keşke “Ben uyarmasaydım bizim CHP’liler de saygı duruşu yapmayacaktı iyi mi?” diye bir saptamada bulunsaydı…
Siyasette Holigan düşünce…
Siyasette birilerine göre…
-Kendi partisinden ayrılıp giden hain olur…
Fakat o birilerine göre aynı durum başka partide yaşanmışsa, ayrılan kişi bu kez kahraman oluverir…
xxx
-Kendi partisinden istifa edip giden kesinlikle menfaatçidir.
Fakat o birilerine göre aynı durum başka partide yaşandıysa, istifa eden onurlu bir iş yapmıştır.
xxx
-Kendi partisinde, partiden istifa edip başka partiye giden, zaten kötü insandır…
Fakat yine o birilerine göre, aynı durum başka partide yaşandıysa, iyi insan oluverir…
xxx
-Kendi partisinde, partisinin adayına isyan eden ihanet içindedir…
Fakat yine o birilerine göre, aynı durum başka partide yaşandıysa, partisinin adayına isyan eden doğruyu yapmış insandır…
xxx
-Kendi partisinde, partisine oy vermeyeceğini söyleyen nankördür…
Fakat yine o birilerine göre, aynı durum başka partide yaşanıyorsa, partisine oy vermeyeceğini söyleyen cesaret sahibi insandır.
xxx
-Kendi partisinde, partisini eleştiren kesinlikle cebini düşünüyordur…
Fakat yine o birilerine göre, aynı durum başka partide yaşanıyorsa, partisini eleştiren adam kesinlikle ülkeyi düşünüyordur.
Hâlbuki…
Kendi partisinde yaşanan yanlış ile başka partide yaşanan yanlış arasında hiçbir fark yoktur aslında…
Yanlış, nerede yapılırsa yapılsın neticede yanlıştır.
Ama yok…
Nedense…
Siyasette insanlar, kendi partisinde yaşananlarla, diğer partilerde yaşananların aynı olduğunu bile bile farklı bir tutum içinde olur.
Hiçbir siyasetçi oturup;
-"Yahu, bizim partiden istifa edip giden adama hain damgası vurduk. Başka partiden istifa edip de bize gelen adamı nasıl kahraman ilan ediyoruz? Hâlbuki ikisi de aynı şey" diye düşünmez.
Gidene" kötü", gelene" iyi" diyerek, kendisiyle çelişme pahasına bu davranışı sürdürür.
İşte bu yüzden, aynı yanlışın nerede yapılırsa yapılsın "yanlış" olduğu gerçeği bir türlü kabullenilmez.
Aslında bu durum, siyasetin geldiği en son noktadır.
O nokta da…
Siyasette ne Şiraze ne de Şakül kalmadığının açıkça göstergesidir.