Türkiye, maden çeşidi bakımından oldukça zengin bir ülke olmasına rağmen, kendi madenlerini işleyemiyor. Bazı madenleri ise çıkaramıyor bile. Maden yataklarımız tamamen yabancı şirketlerin kontrolü altında olup ekonomiye de katkılar arzu edilen boyutta değlldir.
Nitekim Kaymaz Altın Maden Yatağı ile ilgili, mücadelemizde de genç bir maden mühendisi, “ …Mücadelenizi, takdirle karşılıyorum. Bugünkü şartlarda, yabancılar madenlerimizi bedavaya kapatır. Zararı yok, bizler istifade etmeyelim. Gelecek nesiller, belki akıllı olur, bu madenlerimizi, kendi insanımızın yararına işletir” demişti.
Nitekim Bergama Ovacık’ta, altın çıkartan, Normandy madencilik Şirketi, deneme üretimine başladığı, Mayıs 2001 tarihinden, 2002 tarihine kadar 4 bin 523 kilo cevher üretti. “Dore” adı verilen bu cevher, Türkiye’de, KDV ödememek için, İsveç’e gönderilerek ayrıştırıldı ve 2 ton 113 kilo altın ile 2 ton 415 kilo gümüş elde edildi. Şirket, devlete tek kuruş vermeden 19 milyon doları kasasına indirdi.
Oysa Normandy Madencilik Şirketi, o güne kadar, işçi maaşı elektrik gideri, mal ve hizmet KDV’ si ve harçlar toplamı olarak, 7 milyon dolar harcama yapmıştı.
öte yandan, madencilik faaliyetlerinin etkileri, mineral zenginleştirme ile birlikte açık ve kapalı maden işletmeciliğinin, sebep olduğu çevre problemleri şeklinde karşımıza çıkar. Madencilik, jeolojik yapıyı, röliyefi, su rejimini, yerel iklim ve peyzajı değiştirir, toprak ve bitki örtüsünün yok edildiği, açık maden işletmeciliğinde belirgin olarak görülür.
Nitekim Kütahya’nın, Gediz ilçesi Murat Dağı’nda özel bir şirkete ait tesislerde siyanür kullanılarak, altın ve gümüş araması yapılması için, hazırlanan, çevresel Etki Değerlendirmesi (çED) raporunun, bakanlıkça onaylanması tepki yarattı
çünkü Siyanürün, Eskişehir’de Porsuk çayı’nın, yanı sıra, Gediz, Banaz çaylarıyla Ankara’nın da aralarında bulunduğu 7 kenti etkileyeceği, öne sürülürken, raporun iptali için Kütahya Bölge İdare Mahkemesi’ne 60 başvuru yapıldığı belirtildi.
Bugün de Mihallıççık, Beylikova ve Sivrihisar İlçeleri, Dumluca, Adahisar, Kızılcaören, Yalınlı, Süleymaniye ve Karaçam Mahalleleri sınırlarında kurulması planlanan Krom – Manyezit Ocağı Kapasite Artışı, Planlanan Demir – Nikel Ocağı ve Kırma Eleme Tesisi Projesi için, çED Olumlu kararı verildi ama bölge halkı çevreye vereceği zarar dolayısıyla tepkilidir.
Ayrıca projeye dair, halkın katılımı toplantısı, şeklen yapılmış gibi gözükse de aslen yapılmadığını, bölge halkı sonradan öğrenmiştir. Oysa maden yasasına göre, Planlanan Demir – Nikel Ocağı ve Kırma Eleme Tesisi Projesi ile ilgili, maden yasası gereği,bölge halkı ile toplantı yapılması gerekirdi.
Bölge hakı, kaygıkı olmakta haklıdır. çünkü raporun toplamda, 41 ayrı sayfasında dinamit ve diğer patlayıcı maddelerle patlama yapılacağı belirtilmektedir. 1.000.000 tonluk bir faaliyet için, kullanılacak patlayıcı miktarının oldukça fazla olacağı da gayet açıktır.
Raporda, bu kadar fazla patlayıcının, nerede ve hangi önlemlerle depolanacağına ilişkin hiçbir bilgi yoktur. Raporda patlayıcıların, depolanacağı depo ambarının yerinin belirtilmeyişi bir tarafa böyle depo ambarından bile bahsedilmemiştir.
Bölgenin tamamen tarım arazileri ile kaplı olduğu göz önüne alındığında, yerel su kaynaklarının, tarım ve hayvancılık faaliyetleri açısından önemi açıktır. çED kapsamında yetkili uzmanlar eliyle gerekli ve uygun jeoloji çalışması yapılmadığından, bölgedeki yer altı ve yer üstü su kaynaklarının konumu ile bu kaynakların,, özellikle yapılacak patlamalar ile ne şekilde etkileneceği, yer altı su yollarının, ne şekilde değişeceği gibi, bölge için hayati nitelikteki sorunlar, çED Raporunda, hiçbir şekilde ele alınmamıştır.
Yine çED raporunda, proje kapsamında, planlanan üretim faaliyetlerinde, öncelikle açık ocak üstü tarımsal toprak, kazılmak suretiyle alınarak ocak yakınında bir alana istiflenecek, tarımsal toprağın altından açığa çıkan maden üstü 1 milyon tona yakın sülfür bileşikli pasa da yine ocak yakınında bir yere istiflenecetir.
Bu pasadan sızacak sülfür bileşiklerinin yer altı suları ve Porsuk çayı’na karışması önlenemeyecektir. Böylece işletilmesi sulama ihtiyacı nedeniyle tamamen Porsuk çayı’na bağlı tarım arazilerinde tarımsal üretim zamanla suyun ve toprağın kimyasal kirliliği nedeniyle ortadan kalkacaktır.
Oysa Anayasamızın, 56.maddesi’nde, " Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek, Devletin ve vatandaşların ödevidir." hükmü yer almaktadır.
Madenlerimizi, kamu yararına işletmek ve aynı zamanda çevreyi korumak da bir kamusal sorumluluktur ama çevreyi korumada, ilgililler, özellikle de bölge halkına da ciddi görevler düşmektedir. Maden sahasındaki alanlarda, yaşayan insanlarımızın, hatta ülkemiz insanının, madenden ziyade, tarım alanlarına, en önemliside suya ihtiyacı vardır. çünkü toprak ve su varsa yaşam vardır.