MANDA VE ÖZELLEŞTİRME!

Bütçe konuşmalarında, MHP Lideri Sayın BAHÇELİ, " Bugün NATO Genel Sekreteri olarak Türkiye’yi korumaktan söz etmektedir. Bizi korumaya almak kimin haddinedir. Türkiye "MANDA" ve "HİMAYE" altına alınmıştır da bizim mi haberimiz...

Bütçe konuşmalarında, MHP Lideri Sayın BAHÇELİ, " Bugün NATO Genel Sekreteri olarak Türkiye'yi korumaktan söz etmektedir. Bizi korumaya almak kimin haddinedir. Türkiye "MANDA" ve "HİMAYE" altına alınmıştır da bizim mi haberimiz yoktur. Türkiye NATO'nun planlarına karşı koymalı, İzmir merkezli yapının da ne olduğu kamuoyuna açıklanmalıdır." sözleri, Sivas Kongresindeki bir gelişmeyi hatırlattı.
CHP lideri KILIÇDAROĞLU, Türkiye'nin 'NATO toprağı' olmadığını vurgulayarak, Başbakan Erdoğan'a hitaben, 'Sayın Başbakan'ın söylediği bir laf daha var; 'Türkiye NATO toprağıdır' diyor. Sayın Başbakan, bu kürsüye geleceksiniz, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarından ve parlamentosundan özür dileyeceksiniz. Türkiye Cumhuriyeti'nin toprakları, NATO'nun toprağı değildir' diye tepki gösterdi.
Elbette iktidar, bu tespitler karşısında, ne düşünür bilinmez ama Türkiye' yi, önümüzdeki günlerde, çok zor günlerin beklediği de bir gerçektir. Çünkü İktidarın komşularımızla sıfır sorun politikası, hayata geçemediği gibi, İran, Irak ve Suriye ile olan ilişkiler arzu edilmeyen boyutlara ulaştı.
Oysa AK Parti iktidarı, kendilerinden önce ülkemizin dış politikasını "dört tarafı düşmanlarla dolu bir ülke" temelinde yürütüldüğünü gerekçe göstererek, bu psikoloji ve imajı "komşularla sıfır problem " politikasına dönüştürdük. Çözülmez sanılan problemleri çözdük, kurulmaz denilen dostlukları yeniden inşa ettik. " görüşünü kamuoyu ile paylaşmıştı. Ancak gelinen nokta ortadadır.
MHP ve CHP liderleri, suçlamalarını, neye dayandırıyor bilinmez Özellikle de MHP lideri, "MANDA" ile neyi kast etti açıklık getirmedi ama yabancılara devredilen işletmeler, arzu edilmeyen boyuta ulaştı. Bankacılık sektöründe, Demirbank, Sitebank, Yapı ve Kredi Bankası, Adabank, Bank Ekspres (Yeni adı Tekfenbank), Denizbank, Şekerbank, Sümerbank gibi bankalar, TMSF tarafından yabancılara satılmıştır.
Bugün Türkiye bankacılık sisteminde, yabancı payı %42'dir. Bankacılık sisteminin yabancıların eline geçmesi; Türk ekonomisinin yabancılar tarafından kontrol edilmesine olanak sağlaması anlamına gelmektedir. Çünkü bankaların, kredi verdiği reel sektör şirketlerinin kaderi, yabancıların eline geçmektedir
Hâlbuki İsveç, İtalya, Almanya, İspanya ve Fransa'da yabancı payı %9 ile %12 arasındadır. Sadece Avusturya ve Danimarka'da %20 civarına yükselmektedir. Bunların hepsi düşük ve makul oranlardır
İletişim sektöründe, Türk Telekom, Telsim, Teletaş ve Türk Kablo yabancılara satılan kamu kuruluşlarıdır. İletişim sektörünün yabancıların eline geçmesi, ulusal güvenliği tehlikeye sokma potansiyeli taşımakta; yabancılara, istenildiğinde iletişimi kesebilme dahil ihtiyaç duyulan bilgilere yasal olmayan yollardan ulaşabilme gibi birçok hususta imkân sahibi olmaları yönünde olanak sağlamaktadır.
İstanbul Sanayi Odası'nın, her yıl saptadığı Türkiye'nin 500 Büyük Firması' arasına giren, Petkim, Tüpraş, Telekom, Tekel, Türkiye Şeker Fabrikaları, Çimento fabrikaları gibi, büyük kamu kuruluşlarını satın alan yabancıların, iç pazarda tekel konumundan dolayı bir çok konuda belirleyici olacağına hiç şüphe yoktur.
Maalesef, ülkemizde özelleştirme kavramı iktidara gelen tüm partiler tarafından yanlış algılanmış ve yanlış uygulanmıştır. Dünyanın hiç bir ülkesinde, özelleştirme adına devletin en kar eden işletmeleri, teşebbüsleri yabancılara bizde olduğu gibi devredilemez. Aksine başka ülkelerde devletin kar eden kurumlarını ellerinde tutmak için elinden gelen tüm çabayı göstermesi gerekir. Nitekim Rusya, en büyük petrol şirketlerini, devlet alırken, Fransa' da aynı yolu izlemiştir.
Toprak ve maden satışı da kaygı vericidir. Nitekim Sayın Prof. Dr. Cihan DURA, " AKP iktidarı, 2003-2012 arasında dokuz yıl boyunca yabancılara yaklaşık 90 milyon metrekare toprak sattı. 98 bin taşınmazı yabancıların mülkiyetine geçirdi. Yabancı ülkelerin şirketlerine, 29 ya da 49 yıllığına 150 bin kilometrekarelik maden alanını işletme hakkı tanıdı. AKP döneminde yabancılara satılan arsa ve arazilerin, 1923'den bu yana satılan arsa ve araziler toplamına oranı yüzde 80'i geçti. Aynı dönemde satılan kat mülkiyetli taşınmaz sayısının, toplam içindeki oranı ise yüzde 85'i aşmış bulunuyor." tespitleri kaygı vericidir.
Oysa 1980'li yıllarında, özelleştirme uygulamaları ilk kez, İngiltere, Arjantin
Şili ve Meksika'da uygulamaya konulmuştur. Bu ülkelerde ekonomide, rekabet kurallarına işlerlik kazandırılması, kamu kesimindeki savurganlığın önlenmesi, tüketicinin korunması gibi çok sayıda fonksiyon hayata geçirilmiştir. İngiltere'de özelleştirmenin bilinen bütün yöntemleri denenirken, en çok kullanılanı, halka arz yöntemi olmuştur. Yabancı şirketlere değil.
Bizde öyle mi?

Haberleri