Aşağıda yer alan davalar, hala dünyamızın en ilginç davalarından sayılıyor. Başta Sokrat olmak üzere birçok insan suçsuz oldukları halde suçlanmışlar ve yargıç önüne çıkarılmışlardır. Yine bu suçsuz suçlu davalarında, sözde suçlular yargılanarak birçoğu ölüme mahkum edilmişlerdi.
Sokrat (İÖ 399): Ünlü bilge 70 yaşında yargıç karşısına iki suçlamayla çıkarılmıştır: Birincisi, inançsızlık, yani devletin tanıdığı tanrıları tanımazlık; ikincisi de Atina gençlerini ahlak dışı davranışlara yöneltmek.
Bilinen gerçek, bu iki suçun da düzmece ve 'uzun dilli, aşırı gerçekci' bilge Sokrat'tan kurtulma amacını hedeflediğiydi. Mahkemede tam 501 'jüri' üyesi bulunuyordu. Sokrat karşıtları, onun kurulu düzeni ve yöneticilerini durmaksızın eleştirdiğini, Atinalı gençleri de düzene başkaldırmaya kışkırttığını ileri sürdüler.
Sokrat kendini savundu. (Nasıl savunduğu Eflatun'un ünlü yapıtında görülebilir) Savundu, ama bütün söyledikleri, suçlamaları çürütmek yerine kendisinin 'gerçeğin arayıcısı' olduğunu vurgulamak oldu. 60 oy farkla ölüme mahkum edildi.
Sevenleri onu kaçırmayı önerdiler. Sokrat 'hayır' dedi. Nedeni, ölüm ona bir çeşit "şehit" olma konumu veriyordu. Bu fırsatı kaçırmadı ve son demlerine kadar dostlarıyla söyleşerek baldıran içti ve zehirlenerek öldü.
Galileo Galilei (1633): Kitabı Dünyadaki En Büyük İki Sistemin Diyaloğu'nun yayınladığında evrenin merkezinin dünya değil, güneş olduğu yolundaki Kopernik kuramını ileri sürüyor, Katolik Kilisesi'ne başkaldırıyordu. Bu, düpedüz 'inkarcılık'tı ve Kutsal Kitap'a karşı gelişti. İnanışa göre, Tanrı, dünyayı 5 günde, evrenin geri kalanını da artan 1 günde yaratmıştı. Galileo'nun ortaya koyduğu bu gerçek kabul edilirse, inançla ilgili hemen her şey tartışmaya açılır ve kuşku dönemi başlardı.
Kitap, İtalya ve birçok başka ülkede yasaklandı. Yazar 69 yaşında Engizisyon Mahkemesi önüne çıkarıldı. İşkenceyle korkutuldu. 22 Haziran 1633 günü Galileo Galilei, yargıçlar kurulu önünde kuramının uydurma olduğunu itiraf ederek ölümden yakasını kurtardı.
Tituba, Batı Hint Adaları'ndan ABD'nin Massachusetts'teki Salem kentine hizmetçi olarak gelmişti. Boş vakitlerinde çevresine toplanan kimi gençlere el okuma, fal ve 'kara büyü' gibi şeyler öğretiyordu. Yaşları 9 ile 20 arasında 10 kız yapılan ayinlerde öylesine kendilerinden geçiyorlardı ki, 'büyülenmiş' kabul edildiler ve kendilerini bu duruma kimlerin getirdiğini öğrenme peşine düştüler.
Kızlar bülbül gibi şakıdılar, bir takım kadın ve erkek adları verdiler. Suçlananlar apar topar yakalandı fakat her birinin suçsuzluklarını kanıtlayarak tanıkları vardı. Çaresiz kalan kızlar, bu kez 'onların değil, onların ruhlarınca büyülendikleri'ni ileri sürdüler. Salem'de sayıları 150'yi bulan büyücü yakalandı. 1692 yılında yapılan yargılama sonunda 6'sı erkek 25'i kadın 31 'büyücü' idam cezasıyla cezalandırıldı. 2'si hapiste öldü, bir erkek de işkence ile hayatını yitirdi. Bir yıl sonunda, 1693'te henüz yargılanmamış diğer 'büyücü'ler serbest bırakıldılar. Olan, ölenlere oldu.
Yüzbaşı Alfred Dreyfus, Fransız ordusu subaylarındandı ve Yahudi kökenliydi. 1884 yılında Almanlar adına casuslukla suçlandı ve olayla ilgisiz belgeler ve kulaktan dolma bilgilerle dolu bir 'gizli dosya'ya dayandırılarak mahkum edildi, Şeytan Adası'na gönderildi. Derken asıl suçlunun bir başka subay, Binbaşı Esterhazy olduğu anlaşılınca ülkeyi bir heyecan dalgasıdır sardı. Romancı Emile Zola oturdu, ateş püsküren bir yazı yazıp yayınladı. Onu da aldılar, mahkemeye çıkardılar ve..... suçlu buldular. Ne var ki, ok yaydan çıkmıştı artık. Dreyfus, 1889 yılında yeniden yargılandı, yine suçlu bulundu, ama 10 gün sonra affa uğradı, 1906 yılında da (aradan 17 yıl geçmişti) suçsuzluğu 'resmen' açıklandı. Rütbeti yükseltildi, 'nişan'lar aldı, şövalye bile yapıldı.
Oscar Wilde, şairliğinin ve yazarlığının yanı sıra, bir yandan da eşcinsellikte özgürlüğü savunuyordu. Bu nedenle Queenberry Markisi'nin genç oğluna 'kur' yapınca, baba Marki ateş püskürdü, ağzına geleni söyledi. Wilde, mahkemeye başvurdu fakat işleri tersine döndü, davacı, davalı olmaya başladı. Wilde mahkemeden vazgeçti. Bir gün sonra Wilde ile bir genç delikanlı "aşırı ahlaksız eylemlerde bulunmak" suçundan yargı önüne getirildiler. Wilde, jüriye karşı kendini canla başla savundu. Gel gelelim eskiden ilişkide bulunduğu delikanlılar öyle ifadeler verdiler ki, jüri ne yapacağını şaşırdı. Sonunda hem Wilde'ı, hem de delikanlısı Alfred Taylor'u 2 yıl hapsi mahkum ettiler. Yıl, 1895 idi.
MASUMLARIN DAVALARI
Aşağıda yer alan davalar, hala dünyamızın en ilginç davalarından sayılıyor. Başta Sokrat olmak üzere birçok insan suçsuz oldukları halde suçlanmışlar ve yargıç önüne çıkarılmışlardır. Yine bu suçsuz suçlu davalarında,...