Yaratıcı düşünme; yeni fikir ve olasılıkların üretilmesi ve birden fazla doğru cevap alternatiflerinin oluşturulmasına imkân tanıyan bir düşünme sistemidir. Eleştirel düşünme; analitik becerilerimizi geliştirmeye ve kullanmaya, mantıksal bir irdeleme sonucunda doğru cevabı bulmaya yönelik düşünme biçimidir. Girişimciler bu iki düşünme biçimini birbirini tamamlayacak biçimde birlikte kullanırlar.
Yaratıcı düşünce, yenilikler arar. Kurallarla bağlanmayı sevmez. Özgürce davranabilmek, onun yaratıcı ve yenilikçi yanını güçlendirir. Yaratıcı düşüncenin ayaklarının yere basmasını sağlayan ise analitik ve eleştiril düşüncedir. Yaratıcı düşüncenin ne kadar gerçekleşebilir ve kabul edilebilir olduğunun belirlenmesinde,analitik ve eleştirel düşüncenin önemli rolü olur.
Kişisel veya kurumsal düzeyde gelişmenin sağlanabilmesi için, yaratıcı ve eleştirel-analitik düşünce arasında bir dengenin yakalanması gerekir. Eğer yaratıcı düşünce kendi başına bırakılırsa, düzenin dışına savrulma ve marjinalliğe düşme riskini taşır. Diğer yandan analitik-eleştirel düşünce baskın olursa, bu durumda ilerleme (gelişme) sağlanamaz, tam bir statüko ortamı oluşur.
Bu iki düşünce türünün tek türden, tek formüllük bir karışımından söz edemeyiz. Kimi zaman yaratıcı, bazı durumlarda ise eleştirel-analitik düşünce öne çıkar. Doğanın ve toplumun özünde olan karmaşa-statüko çatışması düşüncenin ilerleyiş sürecinde de yer alır. Eğer girişimcilikten söz ediyorsak, –hiç kuşkusuz– yaratıcı ve yenilikçi düşüncenin diğerine oranla birkaç adım önde olması gerekir. Aksi durumda girişim cesaretini oluşturacak fırsatlar üzerine kurgulanmış iş düşüncesi ve atılımı oluşmaz.
İnsanların düşünme modelleri de yukarıda sözünü ettiğim yaratıcı x analitik-eleştirel düşünce ekseninde yer alır. Bunu bir ucu siyah diğer ucu beyaz olan bir griler ölçeğine benzetebiliriz. Ama çoğunlukla yığılma uçlarda olur. Özellikle düşük kültür, hoşgörü, saygı ve empati özellikli toplumlarda –çoğunlukla statüko noktasından görülen– uçlardaki yığılma hiç de şaşırtıcı değildir.
Bir diğer ilginç durum ise planlamadan ve hedeflerden kaçışta görülür. Yaratıcı düşünceyi sorumsuz ve özdenetimsiz düşünce ile eşdeğer tutan bakış açıları (kişiler),eleştirel-analitik düşünceden hoşlanmazlar. Planlamanın veya hedeflerle yönetimin yaratıcılığı ve yenilikçiliği engellediğinden, hatta yok ettiğinden söz ederler.
Planlama ve hedeflerle yönetim işletme kültürünün araç kutusundaki iki aletten daha fazla bir şey değildir. Eğer araçların önem ve değerini gerekenden fazla abartırsanız,bunlarla ilgili bazı yanlışlar oluşmaya başlar. Örneğin verilere tahmin yapmak için bilgisayarlar uygun ortam oluştururlar. Ama bilgisayarla tahmin yapıyor olmanız; milli piyangoyu, lotoyu ya da at yarışını kazanacağınızı garantilemez. Eğer öyle olsaydı bilgisayar –donanım ve yazılım– uzmanlarının dünyanın en zengin kişileri olması gerekirdi.
Steve Jobs, Bill Gates, Elon Musk veya Jeff Bezos gibi kişiler, zenginliklerini teknoloji ve bilişim konularındaki uzmanlıklarından daha çok girişimciliklerine, iş bilgilerine ve gelecek öngörülerine borçlular. Özetle; iş kültürü araçlarını abartarak ya da azımsayarak bir yere varmak mümkün değil. Araç, araçtır ve belli bir amaca yönelik olarak kullanılır. Onların bizim yerimize düşünmelerini –en azından şu anki dünyada– bekleyemeyiz.
Yaşamın, girişimciliğin veya işin herhangi bir aşamasında farklı düşünce türlerine ve araçlara ihtiyacımız olur. Yeni bir girişim için yaratıcı ve yenilikçi düşünce önemlidir. Ama amaç belirlendikten sonra, eleştirel-analitik düşünceden daha fazla yararlanabiliriz. Her şey yerli yerinde ve zamanında olmalıdır.