15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Fetö terör örgütüne yönelik mücadele başladı.
Asker,Polis,Yargı ve diğer kamu kurumlarında bulunan ve örgütle bağlantısı olduğu belirlenenler ya tutuklandı ya gözaltına alındı ya da açığa alındılar.
Söz konusu örgütle söz konusu mücadele halen devam ediyor.
Hala kamu kurumlarında fetö üyesi olduğu iddiasıyla gözaltılar sürüyor.
Görünen o ki bu mücadele daha da devam edecek.
Fakat...
Bunlar yapılırken,siasetin içinde var olduğu bilinen örgüt üyelerine sıra bir türlü gelmiyor.
Özellikle iktidar partisi, kendi içinde var olan ve örgütle bağlantısı gün gibi ortada olan isimleri ayıklamaya bir türlü başlamıyor.
Söylenenlere bakılırsa, iktidar partisi,parti içinde bulunan ve fetö örgütüyle direkt bağlantılı olduğunu çok iyi bildiği isimleri ayıklamak istiyor ama, bunun hem bu örgüte en büyük desteği verdiğinin bir kez daha ortaya çıkacağı algısından hem de parti tabanında oluşacak diğer benzeri algılardan çekindiği için sanki bunu sürekli öteliyor.
Kısacası...
İktidar partisi, kendi içindeki fetöcü olarak bildiği isimlere bir takım çekincelerle dokunamıyor.
İşte...
Bu durumda,özellikle son günlerde Milli Mutabakat Hükümeti söylemleri yükselmeye başladı.
Yani...
İktidar partisi başkanlığında, içinde CHP ve MHP'nin de yar alacağı yeni bir hükümet kurulmasının bu meseleyi çözebileceği konuşulmaya başlandı.
İçişleri, Milli Savuma,Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlıklarının kurulacak Milli Mutabakat Hükümetinde CHP ve MHP'ye verilmesi suretiyle söz konusu örgüte karşı kamu kurumlarının yanı sıra siyaset içinde de etkin bir mücadele gerçekleştirilebileceği tartışılıyor.
Yani...
İktidar partisinin kendi partisi içinde bir türlü yapamadığı temizliğin, kurulacak Milli Mutabakat Hükümeti ve bu hükümette yer alacak CHP ve MHP'li bakanlıklar aracılıyla rahatlıkla yapılması fikri yüksek sesle söylenir oldu.
Bu olur mu olmaz mı bilemiyoruz.
İktidar elindeki bu gücü böyle bir hükümet altında diğer partilerle paylaşır mı? Onu da bilemiyoruz.
Ancak...
Söz konusu örgütün siyaset içinden de temizlenmesi noktasında bu formül her geçen gün daha da fazla konuşulur olduğunu çok iyi biliyoruz...
.....
Bunu mutlaka okumalısınız...
"İstanbul Üniversitesi'nde öğrenci olduğum sıralar, okul duvarında bir ilan gördüm: "Avrupa'ya talebe yollanacaktır. "Allah Allah, dedim! Ülke yıkık dökük, her yer virane, Lozan yeni imzalanmış, bu durumda Avrupa'ya talebe... Lüks gibi gelen bir şey...
Ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk, "Berlin Üniversitesi'ne gitsin." diye yazmış....
Vakit geldi, Sirkeci Garı 'ndayım; ama kafam çok karışık.Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı?Tam gitmemeye karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir posta müvezzi ismimi çağırdı."Mahmut Sadi! Mahmut Sadi! Bir telgrafın var."
"Benim" dedim.Telgrafı açtım, aynen şunlar yazıyordu: "Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz."
İmza: Mustafa Kemal
Okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım. "Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme." dedim.
"Düşünün 1923'te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerde, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?"
Çok başarılı oldum. Ülkeme alev olarak döndüm. Önce Istanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü'nü kurdum. Kürsü başkanı oldum. Daha sonra ülkemin başbakanlığını yaptım. Ben kim miyim?Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamıyım..
Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak"
Aslında yoruma gerek yok.
Yazı zaten kendini yeterince ifade ediyor.
Atatürk'ün nasıl bir lider olduğunu da çok iyi anlatıyor...
.....
Biraz müsade....
Biz gazeteciler sürekli bir gün sonrasını yaşarız.
Yani...
İnsanlar sabah gazetelerini alıp güne başladıklarında,biz gazeteciler için o gün bitmiş, bir sonraki günün hazırlığı aynı sabah başlamıştır.
O yüzden diğer insanların ve okuyucuların bir gün önünde oluruz.
Bu da ister istemez bizim mesleği yapanlarda bir strese neden olur.
Bir de bu duruma ülke ve Eskişehir gündeminin yoğunluğu eklenince, stresin yanına yorgunluk da eklenir.
Vücut artık hem bedensel hem de zihinsel olarak sos vermeye başlar.
Biz de farkında olmadan bu duruma gelmişiz.
Her gün değişen gündemin yanı sıra bir de darbe sürecinin getirmiş olduğu özel gündemin içinde yazıp çizerken vücudu unuttuk.
Bir de baktık ki, her gün aralıksız yazıp çizerken Yaz'ı kaçırmışız.
Sonundan da olsa tutabilmek için siz değerli okurlardan biraz müsade isteyeceğiz.
Dönüşte görüşmek dileğiyle...
Milli Mutabakat Hükümeti....
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Fetö terör örgütüne yönelik mücadele başladı.Asker,Polis,Yargı ve diğer kamu kurumlarında bulunan ve örgütle bağlantısı olduğu belirlenenler ya tutuklandı ya gözaltına alındı ya da...