Mucitler ve enteresan hikayeleri ASANSÖR

Asansör dikey olarak insan ve yük taşımakta kullanılan bir araçtır. “Aman bu da icat mı? Yukarı çıkıp aşağı iniyor. Sanki Ne!” deyip geçmeyin. Eğer asansörler olmasaydı bir sürü insanın yaşadığı yüksek binaların,...

Asansör dikey olarak insan ve yük taşımakta kullanılan bir araçtır. "Aman bu da icat mı? Yukarı çıkıp aşağı iniyor. Sanki Ne!" deyip geçmeyin. Eğer asansörler olmasaydı bir sürü insanın yaşadığı yüksek binaların, gökdelenlerin olması mümkün değildi. İnsanlar çıkayım derken tık nefes olup evlerine, iş yerlerine ulaşamazlardı. Ayrıca yükleri taşıyamadıkları için de birçok sanayi kolu gelişemezdi. Kısacası çok faydalı bir şeydir bu asansör.
Peki, ilk defa nasıl kullanılmaya başlandılar diye soracak olursanız onu da anlatalım. Eski Roma İmparatorluğu saraylarında, saray mühendisleri kadar arasında inip çıkan dolaplar yapmışlar. Saray halkı bu dolaplara biniyor, kölelerde onları yukarı çekerek katları çıkmalarını sağlıyorlarmış. Sözüm ona asansör. Olan gene zavallı köleciklere oluyormuş. Meslekleri sorulduğunda "asansörcüyüm" mü diyorlardı bilemeyiz ama böyle de bir vazifeleri varmış.
17. Yüzyıl geldiğinde asansör çıkartıp indirmek için insan gücüne gerek kalmadı. Basınçla hava ile hareket eden asansörler yapıldı. ilk asansör 1853 yılında Amerika'da imal edildi. Çok katlı binalar çoğaldıkça insanları binaların yukarısına taşıma ihtiyacı da kaçınılmaz bir hale gelince mühendisler kolları sıvadı ve 1867 yılında bir Fransız mühendis insanları kalp krizi geçirmeden yukarı katlara ulaştırabilecek, onun "asseneur" dediği bizimse asansör dediğimiz aleti yaptı. Ülkemizdeki kullanımlarına ise 1892 yılında başlanan asansörlerin daha güvenli bir halde kullanılması için uğraşan biri vardı. İlk asansör güvenlik cihazının mucidi olan bu kişinin adı Elisha Graves Otis'tir. İlk güvenli asansörlerini 1853 yılında satan Oris ölünce yerine oğulları Charles ve Norton geçerek 1867 yılında Otis Brothers şirketini kurdular. 19.yüzyılda bazı maden ocakları ve fabrikalarda gerekli malzemelerin ve maddelerin taşınması için yük asansörleri kullanılıyordu. İnsanların can güvenliğini tehlikeye atmayan "Lambırr!' diye yere düşmesine izin vermeyen asansörler de yine bu yüzyılda yapıldı. Bunlar buhar gücüyle çalışan asansörlerdi ve şöyle çalışıyorlardı. Şimdi önce buhar makinesi bir tamburu döndürüyor, asansör kabinini çeken halat aynen makaralı balık oltalarında olduğu gibi tamburun üzerine sarılıyordu. Çalışma şeklinden dolayı 'ölme eşeğim ölme' adını da verebileceğimiz bu asansörlerin asıl mahareti ne buharda ne kabindeydi. Her şey asansörü çeken ipin sağlam olup olmamasıyla ilgiliydi.
1870 ile 1900 yılları arasında genellikle hidrolik asansörler kullanıldı. Yarısı yapının en üst katından yere kadar inen, öbür yarısı da temelin altında toprağa gömülü olan çelikten bir silindir asansör boşluğunu oluşturuyordu. Asansörün kabini de bu silindirin içinde aşağı yukarı hareket eden çelik bir pistonun üzerine oturtulmuştu. İçinde "A benim tatlı yârim, gönlümün tahtı yârim" türküsü çalıyordu. Tabi ki şaka! Sesi sedası olmayan bu asansörün silindirine basınçlı su pompalandığında aşağı iniyor, sular kesilince de aşağı inilmiyor, binanın tam ortasında havada sallanılıp hep birlikte çığlık çığlığa bir korkuyla, "Atem tutem ben seni şekere batem ben seni" türküsü söyleniyordu.
Allah'tan 1890 yılından sonra elektrik motorları moda olmaya başladı da millet bu hidrolik asansörlerden paçayı kurtardı. Gerçi bu elektrikli asansörlerin de elektrik kesildiğinde nefesi kesilmek gibi bir huyu vardı ama olsun. Kısacası ilk asansör kullanıcıları "Bu kadar korkuyu çekeceğime yürürüm daha iyi be!" diyecek kadar çileyi çekmişlerdir ama şimdilerde onlarsız olamadığımız bir dönem yaşıyor asansör milleti.

Haberleri