Ben aslında zaman zaman hikayeler aktarmayı, hikaye anlatmayı çok severim. Son zamanda bu huyumdan biraz vazgeçmiş gibi gördüm kendimi.
Bugün sizlere pek çoğunuzun bildiği bir hikaye aktarmak istiyorum.
Ülkede her gün yer yerinden oynamaya devam ediyor nasılsa. Her gün “Bu da olmaz, mümkün değil.” dediğimiz bir gündemle karşı karşıya kalıyoruz.
O yüzden bugün de gelin bir hikayeye ortak olalım sizinle…
İslam kaynaklarında ilk insan olarak kabul edilen Hz. Adem’e Cebrail’in bir yüzük verildiği rivayet edilir.
Bu yüzük Adem hayatını kaybettikten sonra ait olduğu yer cennete geri götürülür. Cebrail bir gün bu yüzüğü Davut peygambere getirir. 10 tane soru sormak ve yüzüğü soruları bilene vermek için Davut’a oğullarını çağırmasını söyler.
Davut’un oğullarından Süleyman hariç hiçbiri soruların tamamına doğru yanıt veremez. En küçük oğul Süleyman soruları bilir ve yüzük Cebrail tarafından Davut aracılığı ile Süleyman’a verilir. Süleyman’a bu sınav sorularının yanıtlarını ise bir karıncanın söylediği rivayet edilir.
Hz. Süleyman kendisinde olan tılsım ile yüzükteki tılsımı bir araya getirince hayvanlara, cinlere, ateşe, toprağa, toprağa hükmetmeye başlar. Süleyman’ın gücü dilden dile dolaşır.
Sarayında güçlü bir şekilde hayatını sürdüren Süleyman bir gün hacet gidermeye giderken yüzüğünü karısına emanet eder. Bu esnada bir ifrit (cin) Süleyman kılığına girerek yüzüğü çalar.
Süleyman’ın mührü bir devin eline geçer. Süleyman mührünü istese de kimse ona inanmaz. Dev Süleyman’ı saraydan atar. Yüzük de mühür de deve geçer.
Hz. Süleyman bir sahil kasabasında balıkçıların yüklerini taşıyarak hayatını sürdürür ve aradan kırk yıl geçtikten sonra dev bir daha başkalarının eline geçmesin diye mührü denize atar. Ardından kendisine karşı ayaklanan hayvanlar ve cinler tarafından parçalanarak öldürülür.
Aynı günlerde yanında çalıştığı balıkçı Hz. Süleyman’a hizmetine karşılık para yerine bir balık verir, Hz. Süleyman akşam balığı pişirmek için karnını yardığında kendi yüzüğünü görür ve onu parmağına takıp saraya gider.
Sarayda eski hayatına kavuşarak peygamberlik dönemini tamamlar. Halk arasında sıkça kullanılan, “Mühür kimdeyse Süleyman odur.” Atasözü de bu hikayeye dayanır.
Öyle doğru bir söz ki…
Mühür kimdeyse Süleyman gerçekten o oluyor. Mührü kötü niyetli bir dev de eline geçirebilir. Uzunca bir dönem bu dev gibi kötüler hüküm, güç sahibi olabilir. Ancak iyilik, iyilik ve doğru için mücadele er ya da geç devi yıkar ve gücü tekrar eline alır.
Süleyman gibi asla pes etmemek lazım. Tüm gücünü kaybetmiş gibi görünebilirsin ama bir gün bir balığın karnından çıkar gelir yüzük de mühür de. Yeter ki doğru yolda ilerlediğinden emin ol…
Bir de şiir paylaşayım da bu hikayenin üzerine tam olsun…
“Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat sevicileri
Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi
Kumkapı meyhanelerine dadandık
Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi
Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar
Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
Çöpçülerin elleriyle okşardım seni
Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
Baktım gökte bir kırmızı bir uçak
Bol çelik bol yıldız bol insan
Bir gece Sevgi Duvarını aştık
Düştüğüm yer öyle açık seçik ki
Başucumda bi sen varsın bi de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi”
Can Yücel
Herkese mutlu bir gün diliyorum. Sevgiyle kalın…