Bundan 7 ay önce anlaştı üç Belediye.
Dediler ki;
-"Binaların çatı katlarını bağımsız bölüm haline getirelim"
Oturdular düzenleme yaptılar.
Sonra da meclislerine getirdiler konuyu.
Kabul edildi haliyle.
Mesleki odalar "Yapmayın-etmeyin. Bu iş kent merkezine büyük bir yük getirir. Bu yükün karşılığı olan sosyal donatıları karşılamazsanız kent merkezi kilitlenir" deseler de, pek dinlemediler.
Yaptı üç belediye yapacağını.
Binaların çatı katlarını bağımsız bölüm haline getiren konu, yönetmelikle de kesinleşmiş oldu.
Bu elbette sevindirici bir haberdi Müteahhitler için.
Fazladan alan kazanıyorlardı ve bunun karşılığında da daha çok gelir elde edeceklerdi.
Sadece sevinen onlar da değildi elbet.
Projeciler de sevindi bu işe.
Ancak...
Mesleki odalar ısrarcıydı bu işin olmaması için.
Üyelerinden gelecek tepkiyi bile bile mahkemeye taşıdılar alınan kararı.
Kararın mahkemeye taşınması, kararı alan üç Belediyeyi ürküttü.
Yönetmelik olmasına rağmen müracaat edenlere çatı katları verilmedi.
Hala da verilmiyor.
Kararın alınmasının üzerinden 7 koca ay geçti.
Bu 7 ay içinde ne Çatı katları ruhsatı alabildi müteahhitler ne de inşaata başlayabildi.
Hala birçoğu "Acaba çatı katları ruhsatı bugün yarın verilir mi?" diye bekliyor.
Bazıları hiç başlayamadı inşaatlarına.
Bazıları ise yarım bıraktı.
Başlanmayan ve yarı kalan binalarda sattıkları daire sahipleri ise, daha çok mağdur oldu.
Şimdi arada kalan müteahhitler ateş püskürüyor...
Önce Belediyelere kızıp "Madem uygulamayacaktınız niçin çatı katları kararı aldınız" diye soruyor.
Ardından...
Mesleki odalara kızıp, "Siz kimin meslek örgütüsünüz ki?" diyor.
Gerçekten ilginç bir durum var ortada.
Sizce kime kızmaları gerekiyor?
"Bunu yapmayın" diyen ve konuyu mahkemeye taşıyan mesleki odalara mı kızacaklar?
Yoksa...
Çatı katlarında anlaşıp yönetmelik haline getirmelerine rağmen, bunun ruhsatını 7 aydır vermeyen üç Belediyeye mi?
Yada, her ikisine de mi?
Kime kızsın bu insanlar?
---------------------------
İlk yapacağınızı son yaparsanız...
Ak Parti Medya ve Tanıtım Başkanlığı, 17 günden beri süren Gezi Parkı eylemlerinde, parti yöneticileri ve milletvekillerine, kullanacakları dil ve konuşmalarında vurgu yapacakları konuları içeren "Gezi dili" stratejisi belirlemiş.
Belirlenen Gezi dili stratejisi yazılı olarak tüm teşkilatlara da gönderilmiş.
Şöyle kaleme alınmış izlenecek olan strateji...
*Kararlı rahat ancak tansiyonu düşüren üslup kullanalım.
*Halkı ideolojik ve siyasi gruplardan ayrı tutalım.
*Yeşil ve çevre konusundaki duyarlılıkları takdir edelim ve bu alandaki hassasiyetimizi vurgulayalım.
*Türkiye'deki gelişmeleri ve güzel şeyleri öne çıkaralım.
*Taksim projesinin seçimden önce halkla paylaşıldığını ve halktan onay alındığını vurgulayalım. (İstanbul'da oy oranımız yüzde 50)
*İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi'nde yapılan oylamada CHP Taksim projesine oy verdiğine vurgu yapalım.
*CHP'nin süreçteki olumsuz tavrını öne çıkaralım.
*MHP ve BDP'nin tavrını rezervlerle beraber takdir edelim.
*Polisin moralini bozmayalım ama aşırılıkların inceleme ve sorgulama konusu yapılacağını söyleyelim
*Yapılan tahbiratı, vandalizmi en net şekilde anlatalım.
*Twitter'daki yalanları teşhir edelim.
*AK Parti tabanı ülkede huzuru, barışı zedelememek için sükunet içinde evinde oturmaktadır, bunu belirtelim.
İktidar Partisinin Gezi dili stratejisi bu yukarıda sayılan maddeler çerçevesinde olacakmış.
Ne diyelim?
Her zaman aynı şeyi yapıyoruz...
Yani...
İlk yapacağımızı son yapmak durumunda kalıyoruz. Belki de bu yüzden bela başımızdan hiç eksik olmuyor.
----------------------------
Ne yıkılıyorlar ne de yapılabiliyorlar..
-Eski Otogar 10 yıldır yapılmıyor.
-Eski Kılıçoğlu sineması 5 yıldır yıkılamıyor.
-Eski Tepebaşı belediyesi binası 2 yıldır yapılamıyor.
-Anadolu Üniversitesinin ilk kuruluş yeri olan eski İşkur binası yıkıldı, bir yıldır yapılamıyor.
-Kütahya yolu üzerinde ki Kültür Merkezi binası, yıllardır bir türlü yapılamıyor.
-Bir yıl önce boşaltılan eski Özgüven binası hala yıkılamıyor.
Örnekleri daha da arttırmak mümkün.
Uzun sözün kısası...
Şehir merkezinde ne eskiyen binalar yıkılabiliyor, ne de yapılması gereken binalar yapılabiliyor.
Hepsi kötü durumda hepsi mezbele vaziyette.
Bazıları yasal olarak yıkılıp yapılamıyor, bazıları ise hatır gönül ilişkilerinden ötürü yaptırılamıyor.
-----------------------
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Şiddetli ishal olan Temel, hastaneye kaldırılmış.
Doktor, kısa bir muayeneden sonra, hastabakıcıya talimatını vermiş:
- Hastamız şiddetli ishal, kendisini hemen tekerlekli sandalyeye oturtun ve ilgili servise götürün.
Hastabakıcı Temel'i tekerlekli sandalyeye koymuş ama yanlışlıkla koridorun sonundaki psikiyatri servisine bırakmış.
Aradan birkaç gün geçmiş. Temel'e ilk teşhisi koyan doktor, Temel'i psikiyatri servisinde görünce şaşkınlıkla sormuş:
- Yahu sen ishaldin, ne arıyorsun psikiyatri servisinde:
Temel kafasını sallamış:
- Ne pileyum, sizin hastabakıcı puraya ceturdi...
- Peki ishal durumun nasıl?
- Aynen eskisi gibi ama...
- Aması ne?
- Artuk kafama takmayrum...
Müteahhitler kime kızsın?
Bundan 7 ay önce anlaştı üç Belediye.Dediler ki;-"Binaların çatı katlarını bağımsız bölüm haline getirelim"Oturdular düzenleme yaptılar.Sonra da meclislerine getirdiler konuyu.Kabul edildi haliyle.Mesleki odalar "Yapmayın-etmeyin....