Mesleğe ilk başladığımız yıllarda, nereden baksanız 30 yıl kadar önce, Eskişehir’e gelen 2 çinli vatandaşı haber yapmıştık gazetede…
önemli bir haberdi 2 yabancının Eskişehir’e gelmesi.
Birinci sayfadan haber yapmıştık “Eskişehir’e gelmek nereden akıllarına geldi ki?” diye.
Yine o yıllarda, Anadolu üniversitesi Eczacılık Fakültesi bünyesinde kurulan ve kısa adı TBAM olan Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Merkezi’nin düzenlediği Uluslar arası bir toplantıda ilk kez Hintli, Endonezyalı, Avustralyalı insanları görmüştük Eskişehir’de…
öyle diğer şehirlerden, yakınlarını ziyaret için değil de, gezmeye falan gelenler de pek olmazdı.
Eskişehirli olmayanların Eskişehir ile ilgili tek hatıraları, Trenlerin mola verdiği istasyonda, mola sırasında yedikleri simit ve haşhaşlı ile içtikleri salep’ten ibaretti.
***
Geçtiğimiz günlerde İsmet İnönü Caddesi üzerinde bir süre önce faaliyete açılan Capella Otel’e kahvaltı için gittik.
Bu arada Otel gerek iç dekorasyonu, gerekse verilen hizmet açısından son derece mükemmel olmuş.
Otel’in sahipliğini yapan 3 ortak hiçbir masraftan kaçınılmadığı gibi, müşterilerin rahatlığını sağlama adına en küçük detay dahi düşünülmüş.
Her neyse…
Kahvaltı sırasında gördük ki, Otel’de kalan müşterilerin neredeyse yarısı yabancı, diğer yarısı da diğer illerden gelen ziyaretçilerdi.
Neredeyse odaların tamamı dolu olan otel müşterileri arasında, geleneksel elbisesi ve şapkası olan Yahudi vatandaşları dahi vardı.
İşin enteresan tarafı, kimse diğerleriyle ilgilenmiyor, kimse kimseye yabancı gelmiyordu.
Bizim 30 yıl önce, Eskişehir’de 2 çinli vatandaş gördüğümüzde hissettiğimiz reaksiyonun zerresi dahi yoktu etraftaki hiç kimsede…
***
Birileri kabul etmemekte direniyor olsa da Eskişehir süreç içersinde Türkiye’nin en önemli Turizm merkezlerinden biri oldu.
Hatta…
Sahili olmamasına rağmen Eskişehir en çok yerli ve yabancı turistin ilgi gösterdiği şehir haline geldi.
Şöyle bir düşünün:
Türkiye’de hangi şehre, o şehrin merkezini gezip görmek için gidersiniz?
Hangi şehrin sırf merkezini gezmek için düzenlenen turlara katılırsınız?
özellikle şehir merkezi görmek için hangi şehre zaman ayırıp gidersiniz?
Ama Eskişehir’e insanlar sırf şehir merkezini görmeye geliyor.
Hem de turlar halinde…
üstelik Sonbahar ve Kış ayları yoğunluklu olarak hemen hemen tüm aylarda yapıyorlar bunu.
Eskişehirli öylesine kabullendi ki artık bu ziyaretçileri, arka arkaya sıralanmış onlarca tur kafile otobüsleri şaşırtmıyor artık…
Porsuk üzerindeki köprülerde fotoğraf çeken ziyaretçileri, rahat fotoğraf çeksinler diye durup bekliyor pek çoğu…
Cafelerde oturan Eskişehirliler, tur kafilesi geldiğinde masaları boşaltıyor otursunlar diye…
HHH
Sonuç olarak…
Eskişehir’in şu son 30 yılına baktığınızda, büyük bir mucizenin gerçekleştiğini görüyorsunuz.
“Mümkün değil. Bu şehri gezmeye kim gelsin?” dediğiniz şehrin, tam anlamıyla turizm şehri olduğuna şahit oluyorsunuz.
Geçmişe tanık olduğunuz için de “nereden nereye” diyorsunuz ister istemez…
Eskişehirli olarak koltuklarınız kabarıp, gurur da duyarak yaşıyorsunuz bu hissi…
.....
Prangaya vurulan ağaçlar…
Geçmişte Büyükşehir belediye meclis üyeliği de yapmış olan Prof Dr Nazmi Oruç göndermiş maili.
Göndermiş olduğu mail aynen şöyle:
“Cumhuriyet tarihimizin Eskişehir'deki en önemli simgelerinden olan Odunpazarındaki Anadolu üni. Cumhuriyet Tarihi Müzesi önündeki tarihi çınar ağaçları adeta prangaya vurulmuş gibi kurtarıcı bekliyor. Değerli gazeteniz aracılığıyla şehrimize hiç yakışmayan bu durumun gazeteniz kanalıyla duyurulması dileğiyle”
NOT: Benzer prangaya vurulmuş çınarlar Odunpazarı-SGK önünde de kurtarılmayı bekliyor.”
Mailine iliştirdiği fotoğraflarda da söz konusu ağaç köklerinin üzerine serilen beton asfaltı nasıl kaldırdığı ve tümsek oluşturduğu görülüyor.
Umarız Oruç’un bu uyarısı üzerine Belediyelerin park ve bahçeler müdürlükleri harekete geçer ve bu ağaçları bu prangadan kurtarır.
.....
Yüzeysel-küçük-güncel sorunlar
Gerçek, Büyük ve Derin sorunları fark edemeyen toplumlar, bilinç, idrak ve nitelik katliamına maruz kaldıkları için, küçük sorunlarla oyalanırlar.
Yüzeysel-küçük-güncel sorunlar içerisinde bir o yana, bir bu yana sürüklenen toplumlar, nostaljik kültürle, folklorik bir kültürle malül bulundukları için, gerçek zamanları, gerçek dünyayı, gerçek tarihi etkileyebilecek, çözümleyebilecek, yansıtabilecek bir kültür de üretemezler.
Bu ne demek biliyor musunuz?
Bilim bir yandan Mars’a odaklanmış, diğer yandan yapay zekâ’ya…
Mars’a odaklanılmış, çünkü Dünya gelecekte üzerinde yaşayacaklara yetmeyecek.
İnsanoğlu’nun neslini sürdürmesi için yeni yerleşim yerlerine ihtiyaç var.
Mars bu konuda en ideal gezegen olarak tespit edilmiş.
Hepsinden önemlisi.
Bilim bir tıkanma süreci yaşıyor. Mars’a koloni kurma fikri, bilimin sıçraması, yeni keşifler yaratılması açısından önemli bir hedef.
Ay’a seyahat öncesinde, bu hedefi gerçekleştirmek için birçok keşif yapıldığı hesap edildiğinde, mars’a yerleşme hedefinin de ortaya pek çok yeni keşifler doğuracağı söyleniyor.
Bilim yapay zekaya odaklanmış çünkü bu son derece önemli bir konu.
Yakın bir gelecekte aralarında doktorlar, hakimler, mühendislerin de olduğu pek çok mesleği yapay zekaya sahip robotlar üstlenecek.
Tüm mesleklerde insan’dan kaynaklanan hatalar sıfırlanacak.
Robotlar kendi aralarında iletişim kuracak.
Belki duygu sahibi olacaklar, belki de insan neslini ortadan kaldırmaya karar verecekler.
Bu sözünü ettiğimiz iki konu aslında Dünya’nın gerçek, derin ve büyük sorunu…
Biz bunu hala idrak edemiyoruz…
Bilinç, idrak ve nitelik katliamına maruz bir haldeyiz.
Küçük sorunlarla geçiriyoruz zamanımızı.
Yüzeysel-küçük-güncel sorunlar içerisinde bir o yana, bir bu yana sürükleniyoruz toplum olarak.
Ve bu yüzden, gerçek zamanları, gerçek dünyayı, gerçek tarihi etkileyebilecek, çözümleyebilecek, yansıtabilecek bir kültürü de ne yazık ki üretemiyoruz.