İktidar partisi Eskişehir'deki belediyelerin önünü kesiyor mu?
Ya da...
İktidar partisi, kendi partisinden olmadığı için Eskişehir'deki belediyeleri bir şekilde engelliyor mu?
Bize kalırsa yapıyor bunu.
Belediyelerin hem önünü kesiyor hm de engelliyor.
Nasıl mı?
Örnekleri ortada.
Büyükşehir Belediyesindeki AK parti çoğunluğunun birçok konuda karar alırken özellikle belediye'den gelen isteklere "olmaz" dediği bir gerçek.
Musaözü Gölet ihalesin, sırf Tepebaşı Belediyesi alacak diye ihaleye saatler kala iptal edilmesi de bir gerçek.
Türk Dünyası Kültür başkenti projesi ile her yere para dağıtılırken, sahibi sırf Tepebaşı Belediyesi diye Kütahya yolu üzerindeki yarım Kültür merkezi binasına tek kuruş para verilmeyişi de bir gerçek.
Hatta...
Tepebaşı Belediye Başkanının mezun olduğu okula sokulmaması, Tepebaşı Belediyesinin fakir ve kimsesiz çocuklara her yıl vermiş olduğu giysi yardımının milli Eğitim müdürlüğü tarafından ret edilmesi de bir gerçek.
Öte yandan...
Belediye el değiştirince Kurşunlu Külliyesi'nin vakıflar tarafından geri alınmak istenmesi, Fidanlık mesire yerinin sırf Odunpazarı Belediyesine verilmemek için ihalesinin iptal edilmesi, Odunpazarı Belediyesince bastırılan kitapları öğrencilere dağıtan öğretmenlere soruşturma açılması da bir gerçek.
Daha bunun gibi bir sürü olay.
O halde...
İktidar partisi, bir şekilde kendi partisinden olmayan Eskişehir'deki belediyeleri engelliyor.
Önünü kesmek için hemen her şeyi yapıyor.
Belediye başkanları da bunu her yerde söyleyip geziyor.
Dışarıdan baktığınızda her ki tarafın da kendine göre haklı olduğu noktalar var.
Engelleyen konumunda bulunanlar "Ne yani şimdi kalkıp hükümet imkânlarıyla bizim olmayan belediyelere pirim mi yaptıralım?"
Engellenen konumunda olanlar ise: "İktidar partisinden olmadığımız için hizmet vermede engelleniyoruz. Aslında iktidar biz belediyeleri değil, halkı cezalandırıyor" diye düşünüyor.
Türkiye'de iktidarların, farklı partilerden olan belediyelere aynı ve eşit anlayışla yaklaşabildiği bir medeni düşünce taşıma noktasına gelemediği göz önüne alındığında...
O zaman Belediyeler açısından ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor:
O da "Engellenmek, önü kesilmek istemiyorsan iktidar olacaksın arkadaş!"sonucu...
.....
Ne yapalım?
Biz böyleyiz...
-Eskişehirli hava atmayı sever ama hava atanı oldum olası sevmez.
-Zenginliği ile övünmeyi sever ama zenginliği ile övüneni hiç haz etmez.
-Eleştirilmekten nefret eder ama eleştirmekten bir türlü vaz geçmez.
-Dedikodu yapanı sevmez örneğin, ama her ortamda dedikodu yapmak hoşuna gider.
-Gerçeklerin yüzüne söylenilmesini ister her ortamda ama kimsenin yüzüne bir şey söyleyemez.
-Kendi işiyle ilgili olur olmaz konuşulmasından nefret eder ama başkasının işiyle ilgili olur olmaz konuşmaya bayılır.
-Gece herhangi bir mekânda sanatçıya şampanya patlatmaktan acayip keyif alır ama bunu yapan başkaları için pek de iyi şeyler düşünmez.
-Yeni aldığı arabasının her yerde konuşulmasını ister ama başkasının aldığı arabanın konuşulmasına tahammül bile edemez.
-Aile yaşantısı ile ilgili çıkan söylentileri Allaha havale eder ama başkasının aile hayatı ile ilgili söylentilerin dibine vurur.
-İstanbul'da aldığı evin her ortamda konuşulmasından keyif duyar ama başkasının aldığı ev konuşulurken burun kıvırır.
-Gittiği tatilin kulaktan kulağa yayılmasını ister ama başkasının yaptığı tatili bilmiyormuş gibi davranır.
Yukarıda saydığımız örnekleri, Eskişehirliler adına daha da çoğaltmak mümkün.
Zira...
İster kızın, isterse eleştirin Eskişehirliler olarak böylesine bir zafiyetimiz var.
Nedense, kendimiz için hak gördüğümüz ne kadar davranış varsa, aynı davranış ve düşünceleri başkası için mubah sayıyoruz.
Ya da...
Başkasında onaylamadığımız her türlü düşünce ve davranışı, bizzat kendimiz yapıyoruz.
Bu büyük bir zafiyet.
Bu ciddi bir hastalık...
Ve ne yazık ki, bu zafiyet ve hastalık bizim çoğu zaman samimiyetsizliğimizi ortaya koyuyor.
Hâlbuki bu hastalık ve zafiyetten kurtulmak çok kolay.
Biraz empatiye bakıyor iş.
Başkasının yaptığını eleştiriyorsan, aynısını yapmayacaksın.
Ya da...
Sen bir şey yapıyorsan, aynısını yapana ses çıkartmayacaksın.
Bu kadar basit ama...
Biz bu basit tedavi yöntemini bile bu şehirde yaşayanlar olarak bir türlü uygulayamıyoruz iyi mi?
.....
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Amerika da bir ilkokulda öğretmen çocuklara evde ders alınabilecek bir hikaye yaratmalarını, ertesi gün sınıfta okuyacaklarını söylemiş.
Ertesi gün çocuklar hikâyelerini anlatmaya başlamış. İlk sırada küçük Suzi varmış.
Başlamış anlatmaya: Bizim çiftliğimiz var. Bir gün babamla yumurtaları topladık, bir sepete koyduk. Arabayla giderken bir tümsekten geçtik, sepet devrildi ve yumurtaların hepsi kırıldı."
Öğretmen - Güzel. Peki bu hikayeden alınacak ders nedir?
- Bütün yumurtaları aynı sepete koyma. - Aferin çok güzel. Lily sıra sende.
Küçük Lily tahtaya kalkmış ve anlatmaya başlamış: - Bizim de bir çiftliğimiz var. Babam yumurtalardan civciv çıkması için onları kuluçka makinesine koyar geçen hafta 12 yumurta koydu. 12 civcivi olacağını sanıyordu, ama sadece 8inden civciv çıktı.
- Eveeet. Peki buradan alınacak ders nedir? - Yumurtadan çıkmamış tavukları sayma
- Aferin bu da çok güzel. Billy, sıra sende Küçük Billy tahtaya kalkmış ve anlatmaya başlamış:
- Amcam Ted Vietnam Savaşına katılmıştı. Bir gün helikopterle bir göreve giderken helikopter vurulmuş. Ted Amcam helikopter düşmeden elinde bir makineli tüfek, bir kasatura ve bir şişe bira ile atlamayı başarmış. Paraşütüyle yere inerken yolda birayı içip bitirmiş. İnince mermisi bitene kadar makineli tüfeğiyle 70 kişiyi haklamış. Sonra kasatura kırılana dek onunla 20 kişiyi halletmiş. Sonra da son 10 kişiyi de silahsız bitirmiş.
- Böyle korkunç bir hikâyeden alınacak ne ders olabilir?
- İçerken Ted Amcama bulaşmayın...
O zaman iktidar olacaksın!
İktidar partisi Eskişehirdeki belediyelerin önünü kesiyor mu?Ya da
İktidar partisi, kendi partisinden olmadığı için Eskişehirdeki belediyeleri bir şekilde engelliyor mu?Bize kalırsa yapıyor bunu.Belediyelerin hem önünü...