Bir öğretmen öğrencisi tarafından öldürüldü.
Eskişehir’de binlerce öğretmen eğitimde şiddete karşı iş bıraktı.
Bir tarafta Özel Eğitim Öğretmenleri Sendikası, Eğitim İş, Hürriyetçi Eğitim Sen, Eğitim Gücü Sen, Eğitim Sen ve Teç Sen yer aldı.
Bir tarafta Eğitim Bir Sen üyeleri Hamamyolu’na yürüdü.
Bir tarafta Türk Eğitim Sen üyeleri haykırdı.
İsyan haklı…
Amaç ortak…
Binlerce öğretmen “şiddete dur” dedi.
Binlerce öğretmen aynı an da şiddete karşı ses yükseltti.
Ve belki ilk kez binlerce öğretmen böyle alanlara çıkabildi.
Yeter dedi, Eskişehir sokaklarında aynı ses yükseldi:
“Ölmek istemiyoruz”
Ancak eğitimciler böylesine güç yakalamışken, birlik ve beraberliğin tam zamanıyken, binleri sokağa taşıyabilmişken ayrışmayı tercih etti.
Farklı alanlarda “aynı” isyanı dile getirdi.
Farklı alanlarda “ortak” sorunlardan bahsetti.
“Ölümler bitsin” dedi.
“Yaşamak istiyoruz” dedi.
“Öğretmenler itibarsızlaştırılıyor” dedi.
“Öğretmenler geçinemiyor” dedi.
“Öğretmenler öğrencilerinin bile hedefi haline geldi” dedi.
Diyorum ya dedi, dediler.
Her bir dediklerinde zerre kadar haklılar.
Fakat…
Aynı an da farklı yerlerde dediler.
Böylesine ciddi bir konuda diyebilecekleri ne birbirinden farklı olabilirdi ki?
Diyebilecekleri ne diğerini rahatsız edebilirdi ki?
“Yaşamak istiyoruz” değil miydi asıl diyecekleri?
Eeee, neden birliği de değil de ayrışmayı tercih ettiler?
Yani eğitim emekçileri aynı gün aynı zaman da haklı olan bütün isyanlarını dediler, dediler de:
Sadece şunu diyemediler:
“Ölümün siyaseti olmaz. Her birimiz hedef olabiliriz. Aynı yerde diyeceğimizi diyelim ki, dediklerimiz daha gür yankılansın"