Ortaya böyle bir garabet çıkarsa...

Referandum’da Evet çıkarsa sistem değişecek.Cumhurbaşkanlığı ile Meclis seçimi aynı gün seçilecek.Yani…Seçmen iki ayrı oy kullanacak.Oyların biri Cumhurbaşkanlığı için çıkan adaylara, diğer oy ise mecliste temsil edilecek...

Referandum’da Evet çıkarsa sistem değişecek.
Cumhurbaşkanlığı ile Meclis seçimi aynı gün seçilecek.

Yani…
Seçmen iki ayrı oy kullanacak.
Oyların biri Cumhurbaşkanlığı için çıkan adaylara, diğer oy ise mecliste temsil edilecek olan partilere.

örneğin:
A kişi ilk turda yüzde 51’in üzerinde oy alarak partili bir Cumhurbaşkanı seçildi.
Cumhurbaşkanı seçilen bu A kişisinin partisi oldu ya, sandıktan 2 nci parti olarak çıktı. Yani mecliste muhalefete düştü.
öyle ya…
Seçmen A isimli Cumhurbaşkanını seçebilir ama, meclisin belirleneceği seçimde A kişinsin partisine oy vermeyebilir.
Bu durumda…
Cumhurbaşkanı, aynı zamanda parti başkanı olduğu için ortaya büyük bir garabet çıkıyor.

Yani…
Cumhurbaşkanı aynı zamanda muhalefet partisi lideri oluyor.
Daha da önemlisi…
Seçilmiş Cumhurbaşkanı, partisi mecliste 2 nci parti olmasına rağmen, Bakanlar kurulunu belirleyip, hükümeti oluşturuyor.
Olması yüzde 1 ihtimal dahi olsa, böyle bir ihtimal ne yazık ki var.
İşin kötü tarafı…
Böyle bir tablo gerçekleşmesi halinde Anayasa’nın buna ilişkin bir düzenlemesi yok.
Daha da enteresan olan…
Cumhurbaşkanının önünde, kendi partisinin muhalefette olduğu bir meclis bulacak olması.
Bunun da siyasi istikrarsızlık yaratacağı…
Dün bu köşede, Binali Yıldırım’ın “Abidik-Gubidik” sözleri ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun, yeni sistemde olmayacak Başbakanlıktan söz etmelerini eleştirip, “Onlar bile neyin ne olduğunu anlamamış” diye yazınca, çeşitli telefonlar aldık.
Arayanlardan biri de CHP’li İbrahim Arslan’dı…
Yukarıda verdiğimiz örneği anlattı.
-“Genel başkan aslında böyle bir garabeti ortaya koymak isterken dil sürçmesi sonucunda başbakanlık dedi” diyerek, asıl anlatmak istediğinin bu mesele olduğunu ifade etti.

Kendisine de söyledik…
Genel başkanların ağızlarından çıkan sözlerin yarattığı gaf kolay kolay unutulmuyor.
Asıl niyet bilinse dahi, yapılan gaflar büyük bir eleştiriyi de beraberinde getiriyor.
Boşuna söylenmiyor “siyaset nerede ne söylenmeyeceği sanatıdır” diye…


.....


Okyanus ötesinden gelen vefanın ezikliği ve utancı…


Anadolu üniversitesi bünyesinde kurulan ve uluslararası büyük başarılara imza atan TBAM’ın görevine son verilmesini işlemiştik iki gün üst üste…
Yazıyı kaleme alırken, bu merkezi kuran ve dönemin Eczacılık Fakültesi Dekanı olan Prof Dr Hüsnü Can Başer’in de ismini de sık sık geçirmiştik.
Halen Kıbrıs Yakındoğu üniversitesi’nde görev yapan Prof Dr Hüsnü Can Başer’in en son üniversite Sağlık Bilimleri Enstitüsü müdürlüğü görevine getirilmiş olmasını da kutlamıştık hatırlarsanız.
İşte aynı bilim insanı ile ilgili yeni bir haber daha aldık.
Prof Dr Hüsnü Can Başer’in, Prof. Dr. Gerhard Buchbauer ile birlikte editörlüğünü yaptığı Handbook of Essential Oils: Science, Technology and Applications (Uçucu Yağlar El Kitabı: Bilim, Teknoloji ve Uygulamalar) adlı kitabı ABD’de yılın kitabı seçilmiş.
Amerikan Tıbbi Bitkisel İlaçlar Konseyi, Başer’in 2. Baskısı olan kitabını (ABC James A. Duke 2016 Botanik Literatürü Mükemmeliyet ödülü)’ne layık bulmuş.
Başer, söz konusu ödülü California’da düzenlenen törenle almaya hazırlanırken, bir yandan da Dünya’da büyük ilgi gören kitabın 3 ncü baskısına hazırlanıyormuş.
Tabii Prof Dr Hüsnü Can Başer’in başarılarını her duyduğumuzda, Eskişehirli olarak seviniyor, gurur duyuyoruz…
Ama-Fakat-lakin…
Bu sevincin arka planında, böylesine değerli bilim insanlarını niçin Eskişehir’de tutamadığımızın, onlara hak ettikleri değeri niçin veremediğimizin, hak etmedikleri haksızlıkları niçin yaptığımızın ve sonunda da bir teşekkürü bile çok gördüğümüzün hüznü ve üzüntüsü yatıyor…
Dahası…
Bizim göstermediğimiz vefanın, ta Okyanus ötesinden geliyor olmasının da ezikliği ve utancı…


.....


Komik yahu!


Almanya ile şu sıralar büyük sorun yaşıyoruz.
Onlar önümüze çeşitli engeller koyuyorlar, bizim devlet yöneticilerimiz restler falan çekiyor.
Bir kavga var anlayacağınız ortada.
Kimileri, Almanya’nın bu tutumunu eleştiriyor…
Bazıları ise, “ülke sonuçta onların ülkesi… Bir anlamda hak vermek gerekir” falan diyor.
Her iki görüşe ve değerlendirmeye de diyecek bir şeyimiz elbette yok.
Ancak…
Hal böyleyken, sosyal medya üzerinden, yaşanan bu süreç ile ilgili fikir beyan edenler de çıkıyor.
Genelde “hükümetin tarafında yer alacağım” düşüncesi içinde olanların, yine hükümete destek olma çabası ile yapmış olduğu saçma sapan fikirler çıkıyor ortaya.
İşin kötüsü…
Bu fikirler, aynı cenah tarafından da sürekli dillendirilerek, bir kamuoyu oluşturma çabası taşıyor.
Söyledikleri şu:
-“Ey Almanya! Madem sen böyle yapıyorsun, biz de Mercedtes ve BMV araçlarını protesto edelim de gör aynayı Konyayı”
Cahilliğin dibe vurmuş hali anlayacağınız.
Yahu!
Almanya 400 Bin liralık bir otomobil üretip, bundan 150-200 Bin lira para kazanıyor. Sen devlet olarak o aracın üzerine bir 400 bin lira vergi koyup, otomobili üreten firmadan daha çok para kazanıyorsun. Bir de bunun üzerinden o otomobili bu ülkede satan kendi firmaların para kazanıyor. Türkiye’deki vatandaş da 400 bin liralık otomobili, 900 bin liraya alıyor.
Tablo böyleyken, sen o otomobilleri protesto edince kimi cezalandırıyorsun Allah aşkına?
Almanya’yı mı?
Otomobil fiyatı kadar vergi alıp, otomobili üreten firmadan daha fazla kazanan kendi devletini mi?
Söz konusu otomobili Türkiye’de satan kendi firmalarını mı?
Yoksa…
Kendini mi?
Hep söylerler ya “Eğitim şart” diye…
Aslında…
Eğitimden önce beyin şart galiba…
Durum onu gösteriyor…


.....


Biraz da gülmek lazım


D elikanlının biri bir restoranda kız arkadaşını beklerken, birkaç masa ileride Kadir İnanır'ı görmüş, hemen yanına gitmiş:
- Kadir abi, bir imza alabilir miyim?
- Tabi, adın ne delikanlı?
- Haydar.
Kadir İnanır da "Haydar kardeşime sevgilerimle" diye yazıp bir resmini imzalamış ve delikanlıya vermiş. Kadir İnanır'dan imzalı bir resmini alan delikanlı, gidip yerine oturmuş, ama sevinçten yerinde duramıyormuş, yine gelmiş ünlü aktörün yanına:
- Kadir abi, birazdan kız arkadaşım gelecek, geçerken bir selam verir misin? Sayende çok sağlam karizma yaparız abi.
- Tamam, olur.
Sevinçle masasına giden delikanlı, yerinde duramamış, yine gelmiş Kadir İnanır'ın yanına:
- Kadir abi be, yanımızdan geçerken, selam verip iki muhabbet eder misin? Sayede kız arkadaşım bana bayılacak abi.
- İyi, tamam, hadi geç otur yerine, ben giderken uğrarım sizin masaya.
Delikanlının kız arkadaşı gelmiş, oturmuşlar muhabbet ederlerken, yanlarına Kadir İnanır gelmiş:
- N'aber Haydar abi?
Delikanlı, kız arkadaşına hava atacak ya; Kadir İnanır'a ters ters bakarak şöyle demiş:
- Kadir, git işine yahu!..

Haberleri