ÖZELLEŞTİRME VE İŞÇİLER

Ülkemizde, 4/C kapsamına geçmek istemeyen, Tekel İşçileri tarafından başlatılan eylemler ve sonrası yaşananlar, ibret verici ve düşündürücüdür. Bir tarafta kurdukları çadırlar altında ateş yakarak ısınmaya çalışan...

Ülkemizde, 4/C kapsamına geçmek istemeyen, Tekel İşçileri tarafından başlatılan eylemler ve sonrası yaşananlar, ibret verici ve düşündürücüdür. Bir tarafta kurdukları çadırlar altında ateş yakarak ısınmaya çalışan işçiler, diğer tarafta, eylemin yasa dışı olduğunu, gerekçe göstererek, su ve biber gazı ile müdahale eden polisler. Hâlbuki tekel işçileri ve polis, bu tablonun, öncelikli sorumlusu değildir. Tek bir sorumlu, Siyasi İktidarlardır.
Türkiye' de, siyasi iktidarlar " özelleştirme olsun da nasıl olursa olsun" veya " PARA GELSİN DE NASIL GELİRSE GELSİN" anlayışı ve mantığı ile hareket ettiler. En karlı işletmeler satıldı. Sonuçta da siyasiler, kendi çıkarları ve gelecekleri uğruna, ülke kaynaklarını ve halkı parasını ve torunlarımızın geleceğini istismar ve çar-çur ettiler.
Nitekim Tekel'in yenilenmiş 17 fabrikası, kıdem tazminatları sıfırlanmış, yetişmiş, çok kalifiye işçileri, 100 milyon dolarlık hammadde stoku, 30 milyon dolarlık içki stoku, toplam 292 milyon dolara satılmıştı. Satın alanlar, bir kaç ay sonra, onu Amerikan firmasına 950 milyon dolara sattılar. Mağdur tekel işçisine, su ve biber gazı sıkan ve sıktıranlar, devleti zarara sokan bu uygulamayı seyrettiler.
Oysa Türkiye' de, siyasi iktidarların özelleştirme de üç hedefi vardı. İlki ekonomik amaçlıdır. Verimliliği artırmak, serbest piyasa ekonomisini geliştirmek ve güçlendirmek, döviz girdilerini artırmaktı. İkinci amaç ise, malidir. Özelleştirme ile devlete gelir sağlamaktı. Ancak özelleştirme paraları, bütçelere yama yapıldı veya devletin borçları ödendi. Yeni istihdam sahaları açılmadı. Sonuçta da tekel işçileri gibi, binlerce özelleştirme mağduru gündeme geldi. Şeker Fabrikalarındaki işçileri de aynı akıbet bekliyor. Özelleştirme de, son hedef ise toplumsal amaçlı idi. Burada temel hedef sermayeyi tabana yaymak, özelleştirmeden elde edilen kaynakla istihdam yaratmaktı. Ancak hiçbiri gerçekleştirilemedi.
Dünyada pek çok ülkede, özelleştirme bir plan ve strateji doğrultusunda yapıldı ve yapılıyor. Amaç ise verimlilik artışının sağlanmak, kamu sektörünün borçlanmasını azaltmak, üretken kurumların, karar verme sürecine devletin müdahalesini ortanda kaldırmak, özelleştirme hisse senedi mülkiyetini tabana yaymak, üretici kamu kurumunda çalışanların, hisse senedi mülkiyetini artırmaktır.
Ülkemizde, kurumlar özelleştirilirken, Devlet 657 ye tabi personeli yatay geçiş hakkı tanıyarak, çalışanları mağduriyetten kurtarıyor, aynı şartlarda çalışan, tekel işçileri gibi, SSK ya tabi personelin, yatay geçiş hakkı olmadığından, çalışanlar mağdur ediliyor. Mağduriyetin farkına varıp, 657 4/c kapsamında tekrar kamuda iş veriyor. Ancak bu sefer de ücret ve sosyal haklarda ayrımcılığa uğruyorlar. Mağdur edilmiş bu şekilde çalıştırılmaları da iş barışını bozuyor. Aldıkları ücretle aile, geçimini sağlayamıyor. Geçimin sağlamak için de ya birikimini eritiyor ya da borçlanmak suretiyle yaşam mücadelesi veriyorlar.
Yine 657 4/c çalışanları hariç, komple çalışanlara, seyyanen iyileştirme yapılarak hükümet tarafından ayrımcılık yapıldı. Binlerce geçici kamu emekçisine, kadro verildiği halde, 4/c çalışanları ayrı tutuldu. Özelleştirme mağduru, 4/C liler, kamuda istihdamına başlanıldığı yıldan itibaren üvey evlat muamelesine tabi tutuldular. Kamuda istihdam edilen 4/C lilerin bir sonraki yıl görevine devam edebilmesi için, her yıl, yeni bir Bakanlar Kurulu kararı yayımlanması gerekmektedir.
Öte yandan özelleştirme strateji ve politikaları, gündeme geldiği günlerde, kimsenin mağdur edilmeyeceği, herkesin iş güvencesinin olduğu ve haklarının korunacağı, hatta özelleştirme parları ile yeni istihdam sahları yaratılacağı söyledi. Ancak kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi sonucu bu söylenen vaatlerin, zaman geçtikçe bir işe yaramadığı ve boş söylemden başka bir şey olmadığı görüldü.
Hâlbuki devlette, süreklilik esastır. Dün verilen sözleri, bugün yerine getirilmek zorundadır. Ancak Türkiye için, bu kural geçerli değildir. Ayrıca uluslararası insan hakları belgeleri, herkesin çalışma ve temel ihtiyaçlarını karşılayacak bir ücret almasını bir hak olarak görmektedir. Türkiye'nin de imzaladığı İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 23.Mad; BM Ekonomik, Toplumsal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi ve İLO asgari standartları iş güvencesini temel bir hak olarak öngörür. Ancak neo liberal politikalar sonucu, sosyal devlet anlayışı terk edilmekte ve bunun sonucunda kamu hizmetleri tasfiye edilmektedir.
Özelleştirme mağduru tekel işçileri ve diğerlerinin, devlet memurlarıyla aynı haklara sahip olması için, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4/C maddesinde gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı, DPB İŞKUR yönetmeliğine benzer bir yönetmelik düzenlenerek de bu sorun çözülmeli, işçilerin mağduriyetleri de bir an önce giderilmelidir. Ancak demokrasilerde, her türlü sorunun çözüm, iktidarlarda değil, seçmenin elindedir.

Haberleri