Özgür Birey veya Teslim Olmuş Ruh

Gelişmiş toplumların yaşam çevresine ve canlı hayata olumsuz etkileri hakkında hemfikir olduğu kömür yakıtlı termik santrallar konusunda olumlu görüş ve dayatma tercihlerini anlamak kolay değil. Bu türden bir tesisin toprağa,...


Gelişmiş toplumların yaşam çevresine ve canlı hayata olumsuz etkileri hakkında hemfikir olduğu kömür yakıtlı termik santrallar konusunda olumlu görüş ve dayatma tercihlerini anlamak kolay değil. Bu türden bir tesisin toprağa, suya, havaya ve tüm canlılara vereceği zarardan kim kaçabilir? Bu kaçınılmazlığın dünyada ve ülkemizde örnekleri var. Bir yurttaş ve/veya hemşehri kalıcı zararlı etkileri olacak bir projeye hangi gerekçeye dayanarak destek verebilir? Bu işin anahtar gerekçesi, yukarıdan birilerinin söz konusu projenin yapımı konusunda emir ve talimat vermesi midir? Yaşam çevresi ve canlı hayat; bir yurttaş, hemşehri ve birey için siyasal talimata uyulmak için feda edilecek kadar 'ucuz' mudur? Bir bölgenin geleceği, teslim olmuş ruhların kararlarıyla mı belirlenecek?

Bugün karşımızda olan kömürlü termik santral gerginliğini –geçmişte yaşanana benzer bir dejavu olarak– muhtemelen Şeker Fabrikası konusunda da yaşayacağız. Şehir ekonomisinin kaybetmesine, çalışanların işsiz kalmasına, fabrika arazisine beton binalar dikilmesine, doğal şeker yerine genetiği değiştirilmiş ürünlerle yapılacak tatlandırıcılara gene yandaş olanlar çıkacak. Bir kez daha özgür olmayı tercih eden zihinlerle sorusuz – sorgusuz teslim olmuş ruhların karşılaşmasını izleyeceğiz.

Özgürlük
Özgürlük, herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir koşula bağlı olmama durumudur. Özgürlük, her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumudur. Ama bu kadar basit de değil.

Özgürlük kavramı, felsefi anlamda iki farklı tanımlama ile iki ayrı kategoride ele alınır: Negatif özgürlük, pozitif özgürlük. Negatif özgürlük; kişinin, ne yapmak istiyorsa onu yaparken başkaları tarafından engellenmemesidir. "Benim özgürlüğüm, senin özgürlüğünün başladığı yerde biter." Bireyi öne koyan bu anlayış, liberalizmin temelini oluşturur. Negatif özgürlük anlayışı insan hakkında iyimser bir bakışa sahiptir. Negatif özgürlük, gerçek anlamını devletin ve toplumun olmadığı ortamda bulur. Ancak bireye karşı tehditler oluşmaya başladığında; feragatler eşliğinde bir otoriteye ihtiyaç oluşur. Negatif özgürlük söylemi şunları dile getirir: Özgürlüğümüzün bir kısmından kendimiz vazgeçtik ve sosyal otoriteye devrettik. Bu feragatten dönebiliriz. Çünkü bizim bireysel irademiz özgürlüğümüzün yegâne kısıtlayıcısıdır. Eğer sosyal otorite, verdiğimizden daha fazlasına müdahale ediyorsa, onu sınırlarına geri çekmeliyiz.

Pozitif özgürlük, kamusal kararlara katılma ya da onları kontrol etme gücüdür. Kendini tanımlamaya "Eğer sosyal otorite olmasaydı ve özgürlüklerimiz sınırsız olsaydı, nasıl bir dünyada yaşardık?" sorusunu sorarak başlar. Bu soruya olumsuz sayılabilecek cevaplar verir. Pozitif özgürlük yaklaşımına göre "İnsan, insanın kurdu" olduğundan düzeni korumak için her şeyi denetim altında tutan bir otoriteye ihtiyaç vardır. Bu da devlettir. Cezalandırma korkusu, insanları 'haksız özgürlükleri' kullanarak suç işlemekten ve düzeni bozmaktan koruyacaktır. Özgür olmamanın daha iyi olacağını, 'işi' kanun ve sınırlamalara bırakmak gerektiğini söyler. Pozitif özgürlük açısından bakıldığında; otoritenin yurttaş veya birey karşısında ne kadar geriletilebildiği, özgürleşmenin düzeyi hakkında bir göstergedir. Devletin, toplumun odağını oluşturarak her şeyi tanımladığı örneklerde sivil toplum mücadelesi ile pozitif özgürlük arayışları çakışır.

Özgür Birey, Özgür Toplum
Özgürlüğün birey temelinde üç temel özelliği vardır: Kendisiyle yüzleşme, hayal kurma, düşünce üretme; karar verme ve harekete geçmeye hazırlanma; kararını eyleme dönüştürme ve uygulama. İnsanın özgürlüğünü üç farklı kategoride ele alabiliriz: Birey olarak, toplum olarak, kültür olarak. Özgürlüğü tanımlarken; "Dilediğinizi söyleyebilir, dilediğinizi yapabilirsiniz" denir. Ama bilinmeli ki; "Özgür bireyin ayak bağı da kendisidir."

Özgür birey için gerekli olan en önemli unsur, özgür toplumun varlığıdır. Özgür toplum, bireyi davranışları nedeniyle cezalandırmaz veya bireyi kısıtlamaz. Özgür toplumun bakış açısı, cezalandırma veya kısıtlama değildir. Ama ne yazık ki; özgür birey için bir önkoşul olan bu önerme 'gerekli' ama 'yeterli' değildir. Neden 'yeterli' değil? Bir konut edinme özgürlüğünüz olabilir ama konut edinecek maddi olanaklara veya haklara sahip değilseniz, konut edinmeniz mümkün olmaz. Özgürlüğü yaşamak için gerekli kaynaklar her zaman birey tarafından sağlanamayabilir. Dolayısıyla özgürlük vaadi, kaynak sağlamayı garantilemez.

Klasik tanımlamalar, özgürlüğü zamandan, mekândan ve koşullardan bağımsız olarak ele alır. Özgür davranış modelinin doğrudan bireyden kaynaklandığını, kaynağının bireyin kendisinde olduğu düşüncesini taşır. Bireyin özgürlüğü, gerçekten klasik tanımlamada yer aldığı gibi midir? Gerçekten özgürlüğün bütün sorumluluğu, kaynakları ve sahipliği bireye mi aittir? 'Özgür birey', insanlığın evrensel bir koşulu değildir. 'Özgür birey'; zamandan, mekândan veya sosyal koşullardan bağımsız değildir. 'Özgür birey' kavramı, tarihsel ve sosyal bir yaratıdır. Örneğin bugün yaygın olarak kullandığımız 'özgür birey' kavramı, modern çağda kapitalizmin yarattığı bir ayırımı işaret eder. Bu çağda özgürlüğün özü olan düşünme, karar verme, seçme ve uygulama genel anlamda piyasaya indirgenmiştir. Çünkü bu çağ, aşk dâhil her şeyi meta haline dönüştürüp ticarileştirir.

Modern dönemde özgürlüğün iki temel özelliği bulunmaktadır: Özgürlüğün bireycilikle yakın bağı; piyasa ekonomisi ve kapitalizm ile olan genetik ve kültürel bağlantısı. Özgür birey, kapitalist ekonomik sistemin 'olmazsa olmaz' ön koşuludur. Birey, sistemin kendine sunduğu tüketim ekonomisinde 'istediği' seçimleri yapabilmektedir. Dolayısıyla mevcut sistem, toplumu ve bireyi davranışlarının efendisi olduğu ve bu nedenle özgür olduğuna 'ikna etmektedir'. Çağdaş birey gerçekten özgür olma şansına sahip midir? Davranışları, başta medya olmak üzere değişik güçler tarafından denetim altına alınmış bireyin gerçekten özgür sayılması mümkün müdür? Bugün üretim, sadece mal ve hizmet üretilmesinden ibaret değil. İhtiyaçlar da yeniden üretiliyor. Sistem, bizim için sürekli yeni ihtiyaçlar yaratıyor ve bize 'özgürce seçebileceğimiz' sınırsız seçenekler sunuyor.

Son araştırmalar bireysel özgürlüğün temel değer olduğu ülkelerde; bireylerin toplumdan koptuklarını, komşularından dinsel cemaatlerine kadar pek çok toplulukla yabancılaştıklarını gösteriyor. Bu süreçte sosyal sermaye ve toplumsal güven göstergelerinin de düşüşe geçtiği anlaşılıyor. Dolayısıyla 'her şeye kendisi karar veren' devlet anlayışının özgür bireyin oluşmasına kolaylık sağlamadığı toplumlarda; özgürlük için yapılan mücadele kadar sosyal sermayenin (yani karşılıklı güvenin, işbirliğinin ve ortak payda arayışlarının) güçlendirilmesi çalışmalarına da özen göstermek gerekir. Hemşehrilik kurumu bunu sağlamanın yollarından birisidir.

Haberleri