PARAN KADAR TEDAVİ...

Türk Eczacılar Birliği 9. Bölge Eskişehir Bilecik Eczacı Odası Başkanı Yücel Eğilmez, eczacıların sorunlarının giderek arttığını belirterek, "eczacılar, dayanma noktasının sınırında" dedi. REUTERS’ ın haberine göre...

Türk Eczacılar Birliği 9. Bölge Eskişehir Bilecik Eczacı Odası Başkanı Yücel Eğilmez, eczacıların sorunlarının giderek arttığını belirterek, "eczacılar, dayanma noktasının sınırında" dedi. REUTERS' ın haberine göre de, IMF' ile yapılan anlaşma gereği, Sosyal güvenlik açığının daraltılması öngörülüyor ve bu kapsamda sağlık harcamalarında kesintiye gidilmesi gündeme gelebilir,
Hülasa AKP 'nin, sağlık hizmetlerine yönelik almış olduğu kararlar ve IMF' nin direktifleri, halkımız sağlık alanında güç durumda bırakacaktır. Ancak tüm dünyada, sağlık hizmetlerine insanlar, eşit bir şekilde ulaşabilirken, Türkiye'de sağlık giderlerinin kısılması,"paran kadar sağlık ve tedavi " politikalarının benimsenmesi kabul edilemez.
Ayrıca sağlık hizmetlerine, yalnız tedavi edici hekimlik perspektifinden bakmak da yanlıştır. Bu politika ve stratejiler, sağlık alanındaki sorunları çözmediği gibi, daha artıracaktır. Oysa koruyucu hekimli ön planda tutulsa, insanımız hasta olmadan gerekli tedbirler alınsa, hem devlet hem de vatandaşımız daha karlı çıkacaktır. En önemlisi de devletin sağlık harcamaları azalacak, insanımız da daha sağlıklı olacaktır.
Tüm dünyada sağlık hizmetlerinin odak noktası, tedavi hekimlik değil, koruyucu hekimliktir. Ayrıca sağlık, genel bakımın, sadece bir parçası olarak algılanıyor ve beslenme, eğitim barınma ve temiz içme ve kullanma suyu gibi öğelerin, sağlığın minimum ön şartları olarak kabul görüyor.
Türkiye'de sağlık hizmetlerine, politik ve ideolojik yaklaşım, siyasi iradenin ve IMF' nin arzu ettiği şekilde oldu. Bilimsel veriler ve ülke ve insanımızın ihtiyaçları, sürekli göz ardı edildi. Dünyada sağlık literatüründeki gelişim ve değişimlere ise itibar edilmedi.
Ülkemize, sağlık hizmetlerinde, odak nokta, tedavi edici hekimlik oldu. Sağlığı koruyucu ve geliştirici hizmetle ise, arka planda tutuldu. Türk insanı, kendi sağlığı ile ilgili kararlarda aktif rol alamadı. Siyasi iradenin isteklerine, razı olmak zorunda bırakıldı.
Hülasa siyasi irade, sağlık sektöründe işine geldiği ve siyasi çıkarına göre hareket etti. Toplum olarak da tedavi edici ve ileri teknoloji gerektiren tedavi yöntemleri tercih ettik. Sağlık sistemindeki yanlışlıklardan dolayı da, bu hizmetlere kolayca ulaşıldı. Sonuçta da hem hasta insanımız, hem de sağlık kurum/kuruluşlarını güç durumda bırakıldı.
Öte yandan siyasi irade, Temel Sağlık Hizmetleri, temiz içme ve kullanma suyu eğitim ve benzer hizmetlerde bulunan, tıp mesleği dışındaki mesleklerle işbirliğine açık olmamıştır. Bu yaklaşımın doğal sonucu olarak kaynaklar, koruyucu hekimlikten çok tedavi edici hekimliğe, kırsal alandan çok, kentsel alana yoğunlaşmış, bu durumdan en çok faydalanan, grup ise, sosyal, politik ve ekonomik gücü elinde bulunduran elit olmuştur.
Ayrıca kırsal kesime yönelen ve sağlık sektöründeki, yanlışlıkları ortadan kaldırmak için uğraş veren yöneticilerde, bilerek veya bilmeyerek, bazı kesimlerden eleştiri aldı. Nitekim sağlık müdürleri, taşraya gönderdiği hekimlerden dolayı tepki ve eleştiri aldı. Oysa bu hekimlerimizin, ilçelere gönderilmesi, halkımızın sağlığı açısında bir zorunluluktu.
Ülkemizde ve Eskişehir'de, sağlık problemlerinin altında yatan temel neden genelde tüm kaynakların dengesiz dağılımıdır. Bu durum düzeltilmeden, yani toplumdaki genel eşitsizlik öğeleri, yok edilmeden, sağlık alanında hiçbir gelişmenin, olumlu sonuç vermesi de mümkün değildir.
Diğer bir gerçekte, her alanda olduğu gibi, sağlık sektöründe de icraata yıllardır, "politik" ve "elit" güçler egemendir. Yasalar, yönetmelikler, hatta yöneticilerin ilkeleri vardır. Ancak, bunları uygulamak ve tavizsiz gündemde tutmak veya sağlık sektöründe işleri, hakkaniyet ve eşitlik içinde yürütmekte de çok zordur.
Görevini, mevzuata uygun ve hakkaniyet ve eşitlik içinde yürüten yöneticiler, "politik" ve "elit" güçleri karşısında bulur. Bu güçler karşısında, fazlada bir seçeneği de yoktur. Ya isteklerini yaparak görevde kalacak, ya da doğru bildiklerinde taviz vermeyerek, görevden alınmayı göze alacaktır.
Türkiye' de, sosyal adalet, eşitlik, toplum katılımı gibi, ilkelere ve "KORUYUCU HEKİMLİĞE" önem veren, IMF' ye, muhtaç etmeyen, bir görüşün egemen olması durumunda, toplum sağlık statüsünün yükseltilmesi ve sağlık harcamalarını azaltılması konusunda, ciddi adımlar atılmış olacaktır. Aksi halde sağlık sektörüne, paran kadar tedavi ve sağlık felsefesi, hakim olacaktır.

Haberleri