İnsan yaşadıkça nelerle karışlaşıyor, nelerle de karşılaşacak!
Bunlar arasında bizi şaşırtan, yadırgatan, hatta, "Yok, daha neler, hiç olur muymuş canım..." dedirtecek, nice nice şeyler vardır.
Aşağıdaki saralamada yer alanlar "en garip gariplikler" olarak seçildiler.
Rastlantı: 5 Aralık 1664 günü, tarihin ilk ve en büyük rastlantılar zinciri oluşuyordu. O tarihte, Gallerin kuzeyindeki Menai Boğazında bir gemi 81 yolcusuyla battı, içlerinden bir tek kişi kurtuldu. Adı, Hught Willamstı.
1785 yılının aynı 5 Aralık günü 60 yolcu taşıyan bir başka gemi daha sulara gömüldü, yine bir tek kişi kurtuldu. Adı... yine Hugh Willamstı.
1860 yılında ve yine aynı tarihte yani, 5 Aralık günü, 25 yolcu taşıyan bir başka gemi battı, bir tek kişi kurtuldu. Adı... yine Hugh Williamstı.
Tarihin en gerçekçi filmi: Yalnız tarihin değil, sinemanın ve Hollywoodun en gerçekçi filmidir. 1914 yılında bir Hollywood yapım şirketi, Meksikalı devrimci Pancho Villaya gitti, bir sözleşme imzalattı. Fiyat tam 25,000 ABD dolarıydı.
Elde Meksika Devrimini anlatan bir senaryo vardı ve ABD li sinemacılar filmi çekmek üzere Meksikaya geldiler. Villa, kendi devrimci kuv vetleri ile yönetmenin gösterdiği yerde, eskiden yaptığı savaşları yeniden, bu kez film için, canlardırmaya girişti (Parası ile değil miydi? Tabii, yapacaktı)
Filmin fotoğraf direktörü yalnız gündüzleri çekim yaptığından, Villa her gün sabah saat dokuzda savaşa tutuşuyor, öğleden sonra saat dörtte de savaşı bırakıyordu. Günlerce ve günlerce çalıştı. Sonunda filmciler, pıllarını pırtılarını toplayıp Hollywooda geri döndüler.
Kurgu masasına oturduklarında yapımcı da yönetmen de apışıp kaldılar. Çekilen sahneler o kadar gerçekçi o kadar gerçekçiydi ki seyirci buna inanmaz, uydurmadır diye tepki gösterir korkusuyla aynı sahneleri bu kez platoda uydurma olarak çektiler. Eldekileri hiçbir filmde parça olarak bile kullanmadılar.
- Abyssinian elektrikli sandalyesi: 6 Ağustos 1900 de tarihin ilk elektrikli sandalyesi, New York taki Auburn cezaevinde uygulamaya konuldu. Adı bugün Etiyopya olan çok uzaklardaki Abyssinia da imparator II. Menelik (1844-1913) olayı duydu ve ülkesinin çağdaşlaşması konusunda bu yeni icadın gerekliliğine inandı, hemen bunlardan üç tane sipariş verdi.
Siparişler yerine getirildi. ABD den yollandı. İmparator çocukcu bir sevinç içinde sandaleyeri paketlerinden çıkarttı, fakat... düş kırıklığına uğradı o an. Çünkü sandalyeler çalışmıyordu, çünkü imparatorun ülkesinde elektrik yoktu.
- Öldürülmeden önce ölen ganster: Bu "1 numaları halk düşmanı" ilan edilen John Dillinger"di. Başına 10,000 ABD doları ödül konmuştu. 22 Temmuz 1934 günü FBI ajanlarınca kıstırılıp öldürüldü. Öldürüldü ama, gerçekte Dillinğer, bu tarihten 26 gün önce ölmüştü. Aranma, kovalanma ve öldürülme korkusu içindeyken Doktor Loeser diye birine gitmiş 5,000 ABD doları karşılığında yüzünün ve parmak izlerinin değiştirilmesini istemişti. Ameliyat sırasında fazla eter verildiğinden, Dillinger masada ölüverdi. FBI Başkanı Hoover ın sonradan açıkladığına göre, "Bereket, doktor Loeser hemen harekete geçmişti de Dillinger ı yeniden diriltmişti."
- -Kendi vücuduna sahip olmayan adam: Yıl, 1890 dı ve İsveç soylularından biri çok para sıkıştığından Stockholm Caroline Enstitüsü ile bir sözleşme imzaladı. Buna göre öldükten sonra vücudu istenildiği gibi parçalanabilecekti. Enstitü, adama beklediği parayı verdi. 1910 yılında, adamımıza piyango vurur gibi beklemediği bir miras kaldı, o da buna güvenerek enstitüye gidip bu işten vazgeçtiğini bildirdi, anlaşmayı bozmak istedi. Enstitü, karşı çıktı, kabul etmedi. Mahkemeye düştüler. Adamcağız hem davayı, hem vücudunun geleceğini kaybetti. Üstelik bir de para cezasına çarptırıldı. Çünkü bu arada enstitünün izni olmadan 2 dişini çektirmişti.
- Atlas Okyanusu nu kürek çekerek geçenler: 6 Haziran 1897 günü Frank Samuelson (yaşı 36) ile George Harvo (yaşı 31) adlarındaki iki kafa dengi arkadaş New York limanından küçük bir sandalla yola çıkıp Atlas Okyanusu nu kürek çekerek tam 55 gün git babam gittiler ve sahiden koca okyanusu aştılar.
- Donanma ele geçiren süveriler: 20 Ocak 1795 te o sıralar Fransız ordusu, Hollanda, İngiltere ve Avusturya karşısında çetin bir savaşa tutuşmuştu. Süvari birliği komutanı Charles Pichegru, adamlarıyla birlikte Amsterdama gitti. O sırada Hollanda donanması Texel Adası açıklarındaydı. Çok soğuk bir kış günüydü ve deniz donmuş, gemiler de adeta buzlar arasına hapsolmuştu. Pichegru hemer birliğine emir verdi, kılıçlar çekildi, atlar topuklandı ve gemilere saldırdı. Hollandalı gemiciler ne yapacaklarını bilemediler teslim oldular.
RASTLANTININ BÖYLESİ-1
İnsan yaşadıkça nelerle karışlaşıyor, nelerle de karşılaşacak!Bunlar arasında bizi şaşırtan, yadırgatan, hatta, "Yok, daha neler, hiç olur muymuş canım
" dedirtecek, nice nice şeyler vardır.Aşağıdaki saralamada yer alanlar...