REJİMİN GÜVENCESİ!

Son yıllarda siyasi liderler, sözlerinin ülke, kurum/kuruluşlar ve rejim için, ne ifade etiğini düşünmeden konuşuyorlar. Oysa Liderlerin, her hareketi ve sözü, halkımız açısından bir eğitimdir. Sözlerine dikkat etmek ve halkımıza...

Son yıllarda siyasi liderler, sözlerinin ülke, kurum/kuruluşlar ve rejim için, ne ifade etiğini düşünmeden konuşuyorlar. Oysa Liderlerin, her hareketi ve sözü, halkımız açısından bir eğitimdir. Sözlerine dikkat etmek ve halkımıza da örnek olmak zorundadırlar.
Ne var ki yıllardır, çok partili dönemde liderler, ülkenin tek hakimi gibi hareket etti. Bazen de yargıyı, güvenlik güçlerini, askeri, yasama organını, zor duruma bırakacak veya tartışma ortamına çekecek, sözler söylediler.
Nitekim İstanbul Emniyet Müdürlüğü Polis Eğitim ve Kongre Merkezi'nin (PEKOM) açılışında konuşan, Başbakan Sayın Erdoğan, "Emniyet teşkilatımız, hem hukuk sisteminin, hem demokrasinin, hem de daha genel anlamda rejimin, sarsılmaz bir güvencesidir. Adeta bir sigortasıdır" sözleri ile yıllardır, Türk Silahlı Kuvvetlerin güvencesinde olan rejim, Emniyet teşkilatı ile yeni bir güvenceye kavuştu. Bu sözü bilerek veya bilmeyerek mi söyledi bilinmez ama kamuoyunda tartışma yarattı.
Başbakan Sayın Erdoğan, bu konuşmayı, polis kongre merkezinin açılışında söyledi. Belki de polisi onura edecek veya gururunu okşayacak, bir şeyler söylemek istemiş olabilir. Bu açıdan da gelişmeyi değerlendirmek gerekir. Bu amaçla da söylemiş olsa, bazı kesimlerde asker korumalı demokrasiden, polisin koruyup kolladığı bir demokrasiye geçiş mi var; kanısı oluşken, "Ordu, rejimin güvencesidir" atasözü ile büyüyenler için de, "Polis, rejimin güvencesidir" sözü şaşkınlık yarattı.
Oysa "DEMOKRASİ" halkın rejimidir. Ancak halk yönetimde varsa, demokrasi vardır. Halkın olmadığı yerde, demokrasi yoktur. Ayrıca 21. yüzyılda, halka rağmen ne demokrasi korunur, ne de güvenlik güçler rejimi korur. Bu nedenle de demokrasi ile yönetilen ülkelerde, rejimin teminatı, yasama, yürütme ve yargıdır. Bu unsurların ve halkın dışında, çözüm aramak rejim açısından felakettir.
Öte yandan demokrasi ile idare edilen ülkemizde, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Teşkilatı, rejimin, hukukun ve halkın emrindedir. Hal böyle iken liderlerin, yeni bir arayış içine girmesi veya yeni kurtarıcılar belirlemesi de gerek yoktur.
Ayrıca "YASAMA", "YÜRÜTME" ve "YARGI" nın, dışında çözüm aramakla, demokrasi ve mevcut rejim korunmaz, bilakis bu unsurlara zarar verir ve rejim de ortadan kalkar, arzu edilemeyen, rejimlere de yol açar. Geri dönüşte çok zordur.
Diğer yandan güvenlik güçlerini, rejimin güvencesi olarak gösterme, halkın zihninde," polis devleti" oluşturur. Hem güvenlik güçleri, hem de siyasi iktidar, zan altında kalır. Çünkü "Polis devleti," yöneticilerin, halka karşı, hiçbir hukuk kuralıyla bağlı olmadığı yönetim biçiminin adıdır. Hukuk Devleti, kavramının da tam karşıtıdır. Tarihte Hitler dönemini Almanya'sı ve Musolli dönemi İtalya'sı, buna en güzel örnektir.
21. yüzyıl siyasal terminolojisinde, polis devleti terimi monarşi olmayan siyasal biçimler için de kullanılır. Bu bakımdan askeri, ya da sivil diktatörlerin ve otoriter rejimlerin hukuk karşısındaki konumu değerlendirilirken, polis devleti nitelemesi kullanılır. Özellikle klasik faşist rejimler, polis devletinin tipik örnekleri sayılır
Türkiye, bir hukuk devletidir. O nedenle de hukuk kurallarına ve Anayasaya uygun davranmak, bütün eylem ve işlemleri de yargı denetimine bağlı olarak yerine getirmek zorundadır. Yasama, yürütme ve devletin tüm Kurum/kuruluşları da hukukun ve Anayasa' nın egemenliği altındadır.
Hülasa rejimin güvencesi, yasama, yürütme, yargı ve bunların uyum içinde çalışmasıdır. Aksi her davranış veya hiçbir unsur, rejimin teminatı olamaz. Ayrıca demokrasi ile yönetilen tüm ülkelerde, sorunların çözümü, halkın elindedir. Halk isterse seçimle, pek çok sorunu çözebilir.
Öte yandan ülkemizde, çok partili dönemde, siyasi iktidarlar, sorunları unutturmak ve gündemde de düşürmek için, yeni gündemler yarattılar. Özelliklede halk için, olmazsa olmaz konumda olan, sosyal ve ekonomik sorunlar, bu gündemlerle üstü örtüldü. Veya Bütün sorunların ekonomik yapının düzeltilmesiyle ortadan kalkacağı kanısı, topluma mal edilmeye çalışıldı. Sonuç ise ortadadır. Şu bir gerçek ki ülkemizde, insanımız ve politikacılar, düşüncede saplandıkları kalıplaşmadan, çok zor kurtulurlar. Çünkü düşüncenin, insan yaşayışında, hemen uygulanarak sonuç vermesi beklenemez. İnsan yaradılışı itibariyle şüpheci olduğundan, yaşayarak veya uygulamada alacağı sonuçla, düşüncenin doğruluğuna veya yanlışlığına inanabilir. Ancak bu süre içinde de iş işten geçmiş, faturada önüne gelmiş olur.

Haberleri