Rezil, aşağılık, iğrenç herifler!

Çok mutlu bir çocukluğu vardı.Ailesi öyle zengin falan değildi ama yokluk o güzelim çocukluk anılarına sahip olmaya da engel değildi.Her çocuk gibi önce sanatçı olmayı istedi.Ya da doktor…Okula gitmeye başlayınca her ikisi...

çok mutlu bir çocukluğu vardı.
Ailesi öyle zengin falan değildi ama yokluk o güzelim çocukluk anılarına sahip olmaya da engel değildi.
Her çocuk gibi önce sanatçı olmayı istedi.
Ya da doktor…
Okula gitmeye başlayınca her ikisi için de bir gayretinin olması gerektiğini fark etti…
Sanatçı olmak için yeteneğinin olması gerekiyordu.
Doktor olması için de çok çalışması…
O çok çalışma şıkkını seçti.
Yani doktorluğu…
Bu öyle hemen geçecek bir heves değildi asla…
Diğer arkadaşları gibi yıllar geçtiğinde isteğin de geçeceği kuralına asla izin vermeyecekti.
çalıştı. çok ama çok çalıştı.
Okuduğu her okulda parmakla gösterilen bir başarı ile anılıyordu ismi.
Sonunda hedefini gerçekleştireceği o sınav geldi çattı.
Yaptığı tercihler daha okula ilk adımını attığı günden itibaren istediği meslekle alakalıydı.
Bir süre sonra aldı müjdesini…
Kazandığı okul Tıp fakültesiydi.
Hem de ülkenin en iyi Tıp fakültelerinden biri.
Dünyalar onun oldu adeta.
Ailesi o güne kadar yaşadığı gururların en büyüğünü yaşadı.
Başarılı öğrenciliği fakültedeyken bile devam etti.
Daha henüz 4’ncü sınıfı okurken, bir kafede kahve içtiği sırada, hemen yan masada oturan bir ailenin küçük çocuğunun göz göre göre boğulmak üzere oluşuna şahit olmuştu.
Hemen çocuğu kaptığı gibi önce boğazına takılan cismi, ardından içine kaçan dilini çıkartmayı başarmıştı tıp öğrencisi bilgileriyle.
Daha doktor olmadan hayat kurtarmıştı anlayacağınız.
Başarıyla bitirdi fakülteyi.
Ardından uzmanlık ve başarılı bir cerrahlık geldi.
Bir yandan akademisyenlikte yükseliyor, bir candan baktığı ve ameliyat ettiği hastaların hayatlarını kurtarıyor, bir yandan da binlerce insanın hayatını kurtaran Tıp öğrencilerinin yetişmesi için dersler veriyordu.
Alanında gösterdiği başarılar ülkenin sınırlarını aştı.
Birçok ülkeden teklifler aldı.
İsmi tıp alanında otorite olmuştu artık.
Bilime katkılarından tutun da insan sağlığı konusunda yaptıkları dilden dile dolaşıyordu.
Belki de bu özellikleri sayesinde bir Nobel adaylığı hiç mi hiç sürpriz olmayacaktı.
Zira…
Sonuna kadar hak etmişti bu adaylığı…
üstelik, daha okula bile gitmeden vermiş olduğu kararın peşini  bıkıp usanmadan bırakmayarak hak etmişti…
***
Yukarıda yazdığımız hikaye de, kahramanı da hayalidir.
Belki yaşamı bu hikayeye benzer insanlar vardır ama yukarıdaki hikayeyi klavye başında biz uydurduk.
Niye mi?
çünkü:
Belki de bu hikaye gerçek olacak, biyografi şeklini alacaktı.
Belki de bu hikayenin kahramanı olacak çocuk, gözü dönmüş o cani tarafından daha 7 yaşında tecavüz edilerek öldürülen o güzel, o masum kız çocuğu Eylül olacaktı.
O şerefsiz o vicdansız, o ırz düşmanı cani olmasaydı, belki yukarıda yazdığımız hikayenin kahramanı gibi, 10-15 yıl sonra insanların yaşamını kurtaran, ülkenin göğsünü kabartan, 7’den 70’e gurur duyulan bir bilim insanına sahip olacaktık.
İçimizde yaşayan ruh hastaları tarafından katledilen pek çok masum çocuğumuz gibi, belki bu ülkenin geleceği de elinden alındı…
Milyonlarca kez lanet olsun!

Not-Polonya Adalet bakanlığının resmi sitesinde çocuklara yönelik cinsel suçları işleyen 800 kişinin isim ve fotoğrafları ile ikamet adresleri yayınlanıyor.
Bakanlığın gerekçesi “ çOCUKLARI KORUMA HAKKI, SUçLULARIN GİZLİLİK HAKKINDAN çOK DAHA öNEMLİDİR!


.....


 


İkna edilmeli,
geri gelmeli…


Daha önce böyle bir uygulama var mı bilemiyorum?
Şık olur mu? Bunu da bilemiyorum.
önereceğim uygulama yerine gelir mi? ondan da şüpheliyim.
İşin bir de diğer tarafı var elbette.
Muhatabı bu öneride bulunduğum durumu kabul eder mi? bilemiyorum.
Olması halinde hoş karşılanır mı? Ondan da emin değilim.
Bu önerinin olması halinde emsal teşkil eder mi? şüpheliyim…
Ancak…
Tüm bunlara rağmen, AK parti’nin Eskişehir’de Dündar ünlü’yü yeniden il başkanlığı görevine getirmesi gerektiğinin en mantıklı yol olduğunu düşünüyorum…
-“hiç kimse onun gibi il başkanlığı yapamaz” falan demiyorum…
-“süper bir il başkanıydı” falan iddiasında da değilim.
-“O olmadan parti çok zor duruma düşer” gibi bir değerlendirme yapmak da haddim değil ama…
Dündar ünlü’nün yeniden il başkanlığı için ikna edilmesinin, partinin ileride karşılaşabileceği ve oluşabilecek pek çok sorunu şimdiden çözebileceğini düşünüyorum…
Benimki sadece bir düşünce, bir öneri…
çoğu yazımızın sonunda belirtiyoruz ya “bizden söylemesi” diye.
İşte bu da öyle bir şey!


.....


 


Herkes hiçbir şey olmamış havasında ya…


Bir seçim gezisinden Ankara’ya dönerken yolda bir köy kahvesine uğrarlar;
Turan Güneş, bir kahve içmek ister, kahveci kahveyi var olan fincana koyup getirir.
Turan Hoca bakar ki fincanın kulpu yok, kahveciye sorar:
- Sen CHP’li misin?
Kahveci, beni tanıdı diye sevinir.
- Evet hocam, tabii CHP’liyim.
Turan Hoca:
- Hayret! Şimdiye kadar buna bir kulp takman lazımdı. Takamamışsın demek. Madem sen takamadın bu fincanı al Ankara’ya, genel merkeze götür, bizimkiler nasıl olsa bir kulp bulup takarlar.
***

Siyasete zorla giren Erdal İnönü, çoğu konuda partinin yöneticileriyle çoğu konuda anlaşamıyormuş.

Sık sık söylenenlere karşı çıkıyor ve “bu böyle olmalı” diye müdahalede bulunuyor ama yöneticilerin de direnci ile karşılaşıyormuş.
çoğu zaman tartışmalarda sesler yükseliyor, neredeyse kavgaya ramak kalıyormuş.

Bir gün yine böyle bir toplantı arasında partililerle birlikte, Ankara’da bir lokantaya gitmiş.

Garson masaya gelerek: Ne emredersiniz efendim?, diye sormuş.

İnönü tereddütsüz: Hiçbir şey. “Biz birbirimizi yiyeceğiz”
***

-Eşber Yağmurdereli:
Yaşamının büyük bir bölümünü hapishanede geçirmiş, ülkenin Entelektüel solcularından.
Küçük yaşta geçirdiği bir hastalık yüzünden görme yeteneğini tamamen kaybetmiş.
-Edip Akbayram:
Sol düşüncenin en çok değer verdiği, solcu bir yaşam tarzını benimsemiş bir müzisyen.
Dokuz aylıkken çocuk felcine yakalanmış ve bu durum onun aksak yürümesine neden olmuş.
-Can Yücel:
Efsane Milli Eğitim bakanı Hasan Ali Yücel'in oğlu.
Türk şiirine farklı bir tarz getirmiş önemli bir sanatçı.
Ağzına geleni, geldiği şekliyle söyleyen ve yazan son derece değerli bir şair…
Düzenlenen bir festivalde üçünün yolları kesişiyor.
Festival alanına erken giden Can Yücel, arkadaşlarıyla otururken, uzaktan Eşber Yağmurdereli ile Edip Akbayram'ın kol kola girmiş bir şekilde, kendilerine doğru geldiğini görüyor ve yanındakilere dönüp:
-“İşte Türk solunun hali karşıdan geliyor beyler! Hem ama hem de aksak” diyor.
Demesiyle birlikte kahkaha yükseliyor masada.
HHH

CHP'nin kuruluş yıldönümü törenleri sırasında bir ihtiyar taşıdığı pankartla ilgi çekmiş, pankart şöyleymiş;
"çocukluğumuzu bize bağışlayan Kılıçdaroğlu'na teşekkürler!"
Hemen ihtiyarı sorguya çekmişler...
 "Sen kiminle alay ediyorsun? Sen çocukken Kılıçdaroğlu henüz doğmamıştı bile.." demişler.
İhtiyar da; "işte onun için teşekkür ediyorum ya!..."
***

Seçimlerin ardından ikide bir CHP’yi yazmak hoşumuza gitmiyor elbette…
Ancak…
Seçim sonuçlarının ardından hem Kılıçdaroğlu’nun tavrı, hem kaderini ve geleceğini Kılıçdaroğlu’na bağlayanların tavırları hem de Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin sergilemiş olduğu davranışları görünce, insan yazmadan edemiyor…
Şöyle bir baksanıza CHP çevresinde neler olup bittiğine?
İstifa yok, sorgulama yok, kurultay yok…
Herkes hiçbir şey olmamış havasında…
Hal böyle olunca, CHP yukarıda anlattığımız fıkraları adeta doğru çıkartırcasına bir görüntü sergiliyor…

Haberleri