Bazen uyku da yetmez, tatil de... Ne kadar dinlenseniz de geçmeyen bir yorgunluk vardır. Ne adı vardır bu yorgunluğun ne de yüzü… Ama ağır ağır çöker üzerinize. Sabah uyandığınızda, gülümsediğinizde, her şey yolundaymış gibi davrandığınızda daha da ağırlaşır. İçten içe bildiğiniz, ama adını koyamadığınız bir his gibi…
Bu, ruhun yıllardır fısıldadığı şeyin, artık beden tarafından haykırılmasıdır. Sessiz ama derin bir yorgunluk... Anlatması zor bir cesaret kırıklığı. Bu yazıyı okuyanlar arasında bu hissi yaşayanlar olduğuna eminim. Belki siz de defalarca “hayat böyle” diyerek, düşünmeden otomatik pilota aldınız kendinizi.
Ama bir düşünün… Kaç kez içinizdeki her şey “hayır” derken, siz “evet” dediniz? O çok beklediğiniz tatile gittiniz, vitaminlerinizi aldınız, beslenme düzeninizi değiştirdiniz. Ama yine de döndüğünüzde içinizde aynı bitkinlik, aynı tükenmişlik hâlâ oradaydı, değil mi?
Dışarıdan bakanlar için gayet normal, hatta güçlü biri gibi görünüyor olabilirsiniz. Ama siz bile bazen kendi bunalmışlığınıza anlam veremiyorsunuzdur. Zamanla sevinçleriniz ve acılarınız bile anlık hale gelir. Küçük şeylerden mutlu olma yetiniz yok olmuştur. Her şey yüzeysel, her şey geçici birer görüntü gibidir.
Bu hali bir lanet ya da bir zihinsel hastalık olarak yorumlayabilirsiniz. Ama belki de bu bir lütuftur. Ruhunuzun, zihninizin sizi eve —özünüze— çağırmasıdır.
Çok şey yaptığınız için değil; artık kim olduğunuzu desteklemeyen bir hayatı yaşadığınız için yoruldunuz belki. Bir rolü, bir ilişkiyi, bir imajı sürdürebilmek uğruna kendinizi yok saydınız. Sizi beslemeyen bir hayatı devam ettirmek için kaç parçanızı kaybettiniz, kim bilir?
Yorgun olduğunuzu kabul etmek, belki de çıkışın ilk adımıdır. Kendinize durma izni vermeniz gerekebilir. Çünkü bazen kendi isteğinizle durmazsanız, hayat sizi yorgunlukla durdurur. Her zaman güçlü olmanın yükü ağırdır. Ama bazen ruh sizi, acı aracılığıyla kendinize çağırır…
Belki daha fazla üretkenliğe değil, sadece kendinizi bulmaya ihtiyacınız vardır. Amaçsızca yaşamak, insanı en çok yoran şeylerden biridir. Bu, bir unvan ya da toplumsal bir konum değil; ruhunuzun huzur bulduğu yerle ilgilidir.
Kendinize bir mola verin. Sessizce içinize dönün.
Belki de sadece... gerçek benliğinizi yeniden hatırlama zamanı gelmiştir.
Ve unutmayın…
Yorgunluğunuz, uzakta bile olsanız özlemini duyduğunuz “gerçek evinize” dönmeniz gerektiğini fısıldayan yaşlı bir bilgedir. Yol gözünüzde büyüyebilir, ev uzaklarda gibi gelebilir… ama o bilge hep aynı şeyi söyler: “Sadece yola çık. Çünkü eve dönüş, aslında kendine dönüş yoludur.”