RÜZGAR EKEN FIRTINA BİÇER

OYLAT Kaplıcalarında, Kürt kökenli vatandaşlarla, konuşma fırsatı bulduk. Hepsi de mevcut durumdan kaygılı olduklarını, bir iç çatışmanın kaçınılmaz olduğunu vurguladılar. Nereden bu kanıya vardılar, en iyi kendileri...

OYLAT Kaplıcalarında, Kürt kökenli vatandaşlarla, konuşma fırsatı bulduk. Hepsi de mevcut durumdan kaygılı olduklarını, bir iç çatışmanın kaçınılmaz olduğunu vurguladılar. Nereden bu kanıya vardılar, en iyi kendileri bilir ama bu tablonun, en büyük sorumlusu siyasilerdir. Özelliklede BDP 'nin, olaylar karşısındaki tutumudur.
Nitekim BDP, sivil itaatsizlik eylemleri ile devleti çıkartılacağını da göz ardı ediyor. Elbette sivil itaatsizlik, şiddete başvurulmayan bir protesto biçimidir. Ancak BDP Genel Başkanı DEMİRTAŞ, "kesintisiz isyana başlarsa, kimse bunu durduramaz" sözleri ile adeta Türk devleti ve kamuoyunu, tehdit ediyor.
Diğer yandan BDP Van Milletvekili Özdal Üçer, Diyabakır ' da, bir polis memuru ile Bingöl Milletvekili İdris Baluken arasında yaşanan diyalogu sert dille eleştirdikten sonra,: "Kim olduğu belli olmayan soytarı kılıklı biri, bir milletvekilinin yakasına yapışarak 'devlet benim' diyor. Eğer devlet senin gibi soytarılarsa, yerin dibine batsın bu devlet. Eğer senin gibi faşistlerse bu devlet, asla Kürt halkı bu devleti bu şekliyle kabul etmeyecektir. Ta ki Türkiye'de demokratik bir cumhuriyet, özerk Kürdistan kuruluncaya kadar Kürt halkının özgürlük mücadelesi devam edecektir. Yaşasın özgürlük, yaşasın demokratik özerklik yaşasın özerk Kürdistan, yaşasın Kürt halkının özgürlük mücadelesi." sözleri ile adeta meydan okudu.
Türk-Kürt çatışması" nı, PKK' nin metropollerdeki bazı yanlış eylemlerine dayandıranlar yanılmakta ve hedef şaşırtmaktadır. İşler halkın kapışması noktasını götürülürse, Kürtler, bundan büyük zarar görür. Elbette Türklerde, büyük zarar görecektir. Ve işler onarılmayacak noktalara gidecektir. Filistinliler ile İsrailliler nasıl halk olarak bir arada yaşayamıyorsa, işler o noktalar kadar gidebilir. Devlet, bunun farkındadır. Ancak BDP ve bazı siyasiler, hala bunun fakında değildir.
BDP' nin, " AKP, 8 yıllık iktidarı döneminde, kesinlikle hiçbir dönem barış konusunda samimi davranmamıştır. Sadece kendi oyunu arttırabilecek, kendi egemenliğini güçlendirebilecek bir zemin yaratmak için kullanmıştır." tespiti, AKP' ye karşı yapılmış haksızlıktır. Çünkü AKP iktidara geldiği günlerde, Abdullah Öcalan' a, "SAYIN" demek suçtu. bugün, hapiste olmasına rağmen, devletle pazarlı edebiliyor. Hatta etnik kahraman olarak tanımlanıyor.
Aslında Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde 40 civarında Kürt isyanı oldu. Ulusal Kurtuluş Savaşımızın başlangıcındaki Kürt isyanlarından, bugüne kadar Ankara'ya, Kürt sorununu tanıması için baskı yapıldı. 1920 yılından 1938'e kadar gerçekleşen ondokuz Kürt isyanının ve 1978'den bugüne yaşanan, PKK terörünün hedefi aynıdır: Türk Devletine, Kürt sorunu kabul ettirip, Türkiye Cumhuriyeti topraklarının parçalanmaktır. Bu senaryoların arkasında, hep batı ülkeleri oldu. Fatura ise Türk ve Kürtlere kesildi. Etnik nefret arttı, Güneydoğu bölgemizin kalkınmasının önünde, en büyük engel teşkil etti.
Nitekim Türkiye' nin, PKK terörüne verdiği para ile 10 GAP biterdi. Sırf terör olayı sebebiyle Türkiye'nin kaybı, asgari 300 milyar dolardır. Oysa GAP projesinin maliyeti 32 milyar dolardır. Türkiye 10 tane GAP projesini şimdiye kadar çoktan bitirmiş olurdu. 4 milyon insan iş bulabilirdi. Güneydoğu bölgesi, dünyanın, en zengin bölgesi olabilirdi.
1984 yılından, bugüne kadar, terörü önlemek için atılması gereken pek çok adım vardı. Ancak siyasi çıkar, bu adımların önünde en büyük engel teşkil etti. Bölgedeki feodal yapıya göz yumuldu. Bölge halkını kazanmak için sosyal, ekonomik ve psikolojik önlemlerin planlanıp, gerçekleştirilmesini gerekirdi; ancak yapılmadı. Ayrıca Askeri önlemleri geliştiren ve tüm ekonomik, sosyal ve psikolojik önlemlerin, uyumlu bir şekilde planlanıp uygulanmasını sağlayan, bir büyük strateji bir türlü gerçekleştirilemedi.
Şu bir gerçek ki Demokrasi ve demokratikleşme bahane edilerek veya kalkan yapılarak, "KİMLİĞE DAYALI KAMUSAL HAK TALEBİ" veya "DEVLET VATANDAŞ ARASINDA ETNİK KATEGORİLER KOYMAK" kabul edilemez. Çünkü ülkemizde böyle bir durumda kamplaşma ve çatışmalar kaçınılmaz olur.
Yine Anthony Birç ve Davit Miller, gibi isimler, "DEMOKRATİKLEŞME" nin, etnik kimlik etrafında, politik rekabet gibi anlaşılması halinde, bu gelişmenin de parçalanma ve felaket getireceğini yazmışlar ve uyarmışlardır.
Hülasa Türkiye'de, gözle görünen mücadelelerin arka planında, örtülü, can alıcı bir mücadele yaşanıyor. Bir yanda memleketi, 21. yüzyıla taşımak isteyenler; öte yanda, mevcut durumdan çıkarı olanlar ve vazife çıkaranlar; geçmişteki ezikliğin hesabını sormaya ve PKK terör ile çıkar sağlamaya çalışanlar, özellikle de yeni oluşumlar için, mücadele veren, hatta devleti yok sayan hainler var.
Oysa RÜZGAR EKEN FIRTINA BİÇER.

Haberleri