İnsanlar arasındaki ilişkilerde dikkate alınması gereken dört ayrı unsur olması gerektiğini düşünürüm: Saygı, hoşgörü, empati ve iyi niyet... Muhtemelen her üçü de birbiri çok yakından ilintili bu kavramlara bir göz atmak istiyorum.
Saygı, üstünlüğü veya farklı bir özelliği nedeniyle bir kimseye karşı çok özenli veya ölçülü davranmayı aşılayan duygudur. Karşıdaki insana verilen değerin, bir anlamın ifadesidir. Saygı bu insani değerin anlaşılmasını ve koşulsuz korunmasını ifade eder.
İki insan arasındaki ilişkide saygının önde olması gereğini söyleyen düşünce, karşılıklı bireylerin insani değerlerine ilişkin farkındalığın yok olmamasını işaret eder.
Saygı konusundan söz ettiğimde bir arkadaşım şöyle demişti: “Benim eski kayınvalidem işaret parmağını kaldırıp insanın gözünün içine batırırcasına önce ‘saygı’ derdi.” Saygıyı zorbalık şeklinde ele alan bu cümle, aklıma Erich Fromm’un bir yaklaşımını getirdi, kitap karıştırıp buldum: “Saygı, ancak özgürlüğün bulunduğu yerde vardır. Sevgi ise özgürlüğün çocuğudur; hiçbir zaman zorbalığın çocuğu olmamıştır.” Anlaşılıyor ki, Fromm’un da ifade ettiği gibi saygı ve sevgi arasında çok açık bir ilişki var. Sevgi için doğru iklimi saygı oluşturuyor.
Bir ilişkide karşımızdaki insanın görüşleri, duyguları bizimkilerle uyuşmayabilir, hatta çatışabilir de. Bu görüş ve duyguları sabırla ve anlayışla karşılayabilmektir hoşgörü. Hoşgörüyü “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” biçiminde anlamamak gerekir.
Hoşgörü konusunda en sevdiğim yaklaşımlardan bir tanesi Bernard Shaw’a ait olandır. Şöyle der: “Bana karşı anlayışlı davranan tek kişi terzimdir. Her gördüğünde, yeniden alırdı ölçülerimi. Ondan başka herkes, önceki ölçülerin bana uyacağını sandı.” Ne kadar ustaca bir ifade, değil mi?
Hoşgörü bir büyüklük, bir bilgelik ifadesidir. “Yüz bin kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel” diyen (onun söylediği kuşkulu olsa da) Mevlana’nın bilgeliğini takdir etmemek mümkün mü?
Şirazlı Sadi’nin şu sözlerini de pek severim: “Ya gülden ayrı yaşamalı, yahut dikenin acılarını hoş görmeli.”
Basit olarak empati, “kendini bir başkasının yerine koyabilmek” demek… Bir anlamıyla kendini başkalarının gözüyle görebilme yatkınlığı, bir diğer anlamıyla başkalarını başka insanların gözüyle görme yatkınlığı ve son olarak, başkalarına onların gözüyle bakabilme yatkınlığı… Şimdilerde “eşduyum” veya “duygudaşlık” sözcüğü de kullanılıyor.
Empati becerisi, bir insana veya bir olaya farklı bakış açılarından bakabilme yetisi veriyor kişiye. Böylece bir olgu hakkında daha objektif olma şansı tanıyor. Tabii ki, daha adil olma fırsatı da doğuyor.
Empatinin yüksek duygusal zekâ gerektirdiğini düşünüyorum. Bu nedenle empatik olmayı becerebilen insanları değerli ve anlamlı bulurken bu yaklaşımlarının büyüklüğünü saygı ile karşılıyorum Bir başka insanın hukukuna saygılı olmanın ön koşullarından birisi empati olmalı.
İyi niyeti ise Pollyanna’nın Mutluluk Oyunu olarak anlamamak lazım. Burada ele alındığı şekliyle iyi niyet bir işe, girişime veya ilişkiye pozitif enerji ile başlamak anlamına geliyor. “Olsun” diye başladığımız bir işin başarıya ulaşmak daha kolay gerçekleşiyor.
Söylemesi ve yazması kolay… Bu dört unsuru yaşamımızın birer ilkesi haline getirmek ise sözcükleri yan yana dizmek kadar kolay olmuyor. Unutmamalı; her işimizde bu dört ilke yanında akıl ve emek de bize eşlik etmeli.
Saygı, Hoşgörü, Empati, İyi Niyet
İnsanlar arasındaki ilişkilerde dikkate alınması gereken dört ayrı unsur olması gerektiğini düşünürüm: Saygı, hoşgörü, empati ve iyi niyet... Muhtemelen her üçü de birbiri çok yakından ilintili bu kavramlara bir göz atmak...