O kadar ilginç bir şehirde yaşıyoruz ki…
Şehri ilginç yapan, şehirde yaşayanların ta kendisi aslında…
Herkes bir hava bir poyraz içinde ki bu şehirde, sormayın gitsin…
Şehirde iyi kazanan bir mekan sahibi olanından tutun da, kıytırık bir market sahibine…
Büyük bir oda’nın başkanından, varlığıyla yokluğu anlaşılamayan bir derneğin başkanına…
Şehirde bir şekilde tanınmış, küçük bir çevre yapmış olanından, siyasi partileri yönetenlere kadar hemen herkes şehri adeta aklınca dizayn etmeye çalışıyor…
Şehir üzerinde o kadar etkili olduklarına inandırmışlar ki kendilerini, sanırsınız ki mahalle muhtarından Milletvekillerine, Oda ve dernek başkanlarından belediye başkanlarına kadar herkesi onlar belirliyor…
Kimin nereyi yöneteceğine, kimin nereyi yönetmeyeceğine adeta onlar karar veriyor.
Onlar onay vermeden bırakın kimin nereyi yönetip, nerede duracağını, şehirde yaprak dahi kıpırdamıyor…
Şöyle bir konuşmalarına ve tavırlarına bakın uzaktan…
Her biri “Bu şehir benden sorulur” havasında…
Her biri “Bu şehirde ben ne istersem o olacak” sevdasında…
Dahası…
Her biri “Benim dediğim yapılmazsa kendileri bilir” rüyasında…
Zannedersiniz ki, onlar olmadan önce bu şehir Dorlion’du, onlarla birlikte şehir direkt Eskişehir oldu.
Zannedersiniz ki:
O elini ayağını çektiğinde bu şehir Eskişehir olmaktan çıkıp, direkt Frigya’ya dönecek…
Egoları öylesine tavan yapmış ki, kendileri olmasa bu şehrin saçma sapan bir şehir olacağını falan düşünüyorlar resmen.
İşin hem komik hem de tuhaf tarafı, şehre düzen verdiklerine inanan ve kendilerini şehrin önemli bir aktörü, bir kanaat önderi olduğuna inandıran bu kişilerin yıllardır kendilerine bir çeki-düzen vermekten aciz olmaları…
Evini, işini, başında bulunduğu kuruluşu adam akıllı yönetmeyenlerin, şehrin yönetimini dizayn etmeye çalışmaları…
Bu sözünü ettiğimiz insanlardan pek çok var bu şehirde.
Hepsi sabah kalktığında “Bu şehri bugün nasıl dizayn etsem” diye güne başlıyor…
Zaman zaman şehrin bazı düzensizliklerinden bahsediyoruz ya…
Herhalde arkadaşlar kendilerini bu işe tam anlamıyla veremiyor olsa gerek!
Yoksa bu şehir, bu kadar düzen meraklısına rağmen, bu kadar düzensizliklerin yaşandığı bir şehir hiç olur muydu!
öyle değil mi?
.....
Hiçbir açıklama bu kadar etkili değildi…
-“Ben AK Partinin 2 Eylül Caddesinde, 4 sandalye ile kurulduğunu bilirim.”
-“Partiye en çok üye yapan da benim”
-“Firmamın ismi bile ‘AK Tarım’ inanmıyorsanız getirip göstereyim”
-“Bu parti meselesi falan değil. Bu halkımızın ekmek yediği bir mesele”
-“Biz istemiyoruz kömürlü termik santralı. Bizim ovamızın o kadar güzel suları var ki: iki üç çeşit ürün alıyoruz. Ama eğer bu olursa kolumuz kanadımız kırılır”
-Bu iş Ak Parti, kara parti işi değil. Bu iş bizim geleceğimiz için. Termik santral yapmaya gelirlerse ben kendimi yakacağım. Vallahi yakacağım. önlerine yatacağım kepçelerin”
Bu sözler Gündüzlerli çiftçi Fehime Babadağ’a ait.
Geçtiğimiz Cumartesi günü yapılan termik santral karşıtı gösteride topluluğa hitaben söylediği sözler…
Doğrusunu söylemek gerekirse, bugüne kadar, hiçbir uzmanın, hiçbir siyasetçinin, hiçbir sivil toplum örgütünün söylemi bu kadar etkili olmadı.
Yapılmak istenilen Termik santral ile ilgili hiçbir açıklama, bu kadar anlam içermedi.
Hiçbir söz bu denli gideceği yere böylesine düzgün bir şekilde gitmedi…
.....
CHP’de umut ve umutsuzluk…
“CHP’nin kaçıncı kurultayıydı?
İçimde ne belleğimi zorlama isteği ne de eski defterleri, arşivleri kurcalayıp bulma merakı var.
Şimdi düşünüyorum da hiç mi hiç önemi yok. Kaçıncı olursa olsun.
16. mı, 17.mi, yoksa 18.mi? Bunlar değil de 15. Kurultay olsa ne yazar.
CHP kurultayları önemini yitireli o kadar çok zaman oldu ki…
İsmet paşa’nın yerini Ecevit’in aldığı dönemin bir kurultayıydı. Yani 70’lerden sonraki kurultaylardan biri.
CHP muhalefetteydi.
Ecevit de umuttu.
Ecevit’e karşı çıkmak, bırakın uygulanması bir yana, düşünülmesi bile parti suçu sayılabilecek bir dönemdi.
Ecevit tepede donulmazlık tahtında bir umut heykeli gibi oturuyor ama altında tıpkı bugünlerde olduğu gibi hır-gür, sen-ben kavgaları sürüp gidiyordu. Ve birbirlerini yiyip duruyorlardı.”
çetin Altan’ın bir kitabı geçti elimize…
Yıllar önce yazdığı kitapta, yıllar öncesinin CHP’sini bu sözlerle anlatmış.
Söyledikleri, yıllar öncensin CHP’sinin, bugünün CHP’siyle birebir örtüştüğünü gösteriyor.
Tek bir şey hariç…
O dönemin CHP’sinin başında umut olan bir genel başkan vardı, bu günün CHP’nin başında bulunan genel başkan, pek çok “iyi” diyebileceğimiz özelliğine rağmen bir türlü umut olamıyor…