Şehrin kimliği dolu... Olmayan Eskişehirlilik kimliği aslında...

İYİ Parti il başkanı Ramis Tunca “Şehrin öne çıkan bir kimliği yok. Bu aslında büyük bir eksiklik” demiş…Kabul edersiniz, etmezsiniz bilemeyiz…Sonuçta bir tespittir söylediği…Bize göre Eskişehir’in sahip olduğu...

İYİ Parti il başkanı Ramis Tunca “Şehrin öne çıkan bir kimliği yok. Bu aslında büyük bir eksiklik” demiş…
Kabul edersiniz, etmezsiniz bilemeyiz…
Sonuçta bir tespittir söylediği…
Bize göre Eskişehir’in sahip olduğu kimlik bir hayli fazla…
Olmayan ise “Eskişehirlilik kimliği” dir…
örneğin:
-"Eskişehir’i bize anlatır mısınız?" dediklerinde arka arkaya birçok kimliğini sıralarız bu şehrin…
öncelikle; Eğitim öğretim kenti ve öğrenci kenti olduğunu söyleriz.
Ardından…
-"Havacılık kenti" deriz gururla.
Bu da yetmez…
-"Sanayi-Ticaret ve Tarım kenti" olduğunu söyleriz Eskişehir’in…
Gücenmesinler diye;
-"Memur-İşçi ve Emekli kenti" diye tanımladığımız da olur.
“Demiryolu kenti” deriz örneğin…
“Hamamlar şehri” deriz mesela…
En son "Turizm kenti" olduğunu söyleriz Eskişehir’in göğsümüzü kabarta kabarta.
Anlayacağınız…
Eskişehir’in sahip olduğu kimlikleri saymaya bir başlarız ki, sonu adeta gelmez.
çünkü…
Eskişehir’in hemen her kimliği üzerinde barındıran bir kent olduğunu anlatmaya çalışırız.
Aslında…
Eskişehir’in sahip olduğu kimlikleri anlatırken yalan da söylemeyiz hani.
Tamamen doğrudur tüm bu saydığımız özellikler.
zira, hemen her kimliği taşır üzerinde Eskişehir.
Ancak…
Bu kadar çeşitli kimliği olmasına rağmen bir tek "Eskişehirlilik" kimliği yoktur bu şehrin…
Aslına bakarsanız en önemlisi de budur.
"Eskişehirlilik" kimliği olmadan, diğer sahip olduğu kimlikler hiçbir işe yaramaz.
Sahipsiz olduğu için kimliksiz olduğu izlenimi yaratır.
İşte o yüzden…
“Eğitim ve öğrenci kentiyiz” deriz ama öğrencilere kazanç kapısı diye bakarız.
-"Havacılık kentiyiz” deriz ama  uçak seferlerimizin olmasını bile sağlayamayız.
-"Turizm kentiyiz" deriz ama gelen turistleri ağırlayacak mekânların, önce dışarıdan gelenlere kendi ellerimizle bırakır, ardından dedikodusunu yaparız.
-“Tarım kentiyiz” deriz ama en verimli tarım arazileri üzerine termik santral yapılmasına engel olamayız.
-“sanayi kentiyiz”, “Demiryolu kentiyiz”  deriz ama Eskişehir’i demiryolu ile bir limana bağlamayı yıllar boyu başaramayız.
çoğu zaman "Kentin sahibiyiz" deriz ama kentin hiçbir değerine hiçbir zaman sahip çıkamayız.
Yunus Emre’yi Karaman’a, Nasreddin hoca’yı Akşehir’e kaptırırız…
Paye birilerinin olacak diye, kendi yaşadığımız şehri övmekten korkarız çoğu zaman.
Kısacası…
Sözde Eskişehirliyizdir hepimiz ama "Eskişehirlilik" kimliğimiz hiç olmamıştır.
Hiçbir zaman da bu olsun diye çaba harcamayız.
Sonuç olarak…
Bu şehirde birçok kimlik, birçok özellik var.
Fakat…
Eskişehirlilik kimliği olmadığı müddetçe şehrin sahip olduğumuz hiçbir kimlik hiçbir işe yaramıyor…
Kimliksiz bir şehir gibi duruyor!


....


 


Doğrudan 2020 yılına mı geçsek acaba?


Ekonomistler 2019 yılı için:
-2018'in dördüncü çeyreğinden 2019'un ikinci yarısına kadar devam edecek olan ekonomik daralmaya işaret ediyor.
-Enflasyon rakamlarında önümüzdeki 6 ay boyunca büyük bir gerileme beklenmezken, dış borç ödemelerinin finansmanı için yabancı yatırımcıya ihtiyaç olacağını söylüyor.
-2019'un ilk yarısında enflasyonun yüzde 20 üzerinde seyretmesini bekliyor. Yılın ikinci yarısında düşüş görülebilir ancak enflasyon çift haneli rakamlarda kalmaya devam edeceğini söylüyor.
-"İşçi ücretlerine zamlar gelecek, özel sektör de bir miktar ayarlama yapacak ve kira artışları söz konusu olacak. Hepsi enflasyona dayalı olacağı için önümüzdeki dönemin işini epeyce bir zorlaştıracak gibi görünüyor" diyor…
-İşsizlik artabilir, işten çıkartmalar çoğalabilir.
-Piyasalardaki daralma can yakabilir.
-Dış piyasalardaki gelişmeler TL’deki değer kaybına neden olabilir deniliyor…
Umarız ekonomideki bu öngörüler, bugün ilk gününü yaşayacağımız 2019 yılında doğru çıkmaz…
Eğer doğru çıkacaksa, direkt 2020 yılına mı geçsek acaba?


.....


çeyrek partinin son şansı…


-CHP son derece kötü bir seçim kampanyası yapar, yüzde 25 oy alır.
Aynı CHP muhteşem bir seçim kampanyası yapar, yine yüzde 25 oy alır…

-CHP’nin başına iyi bir genel başkan gelir, yüzde 25 oy alır.
Aynı CHP’nin başına kötü bir genel başkan gelir, yine yüzde 25 oy alır.

-CHP milletvekilleri mecliste esip gürler, parti yüzde 25 oy alır…
CHP milletvekillerinin mecliste varlığı bile fark edilmez, parti yine yüzde 25 oy alır…

-CHP, hükümetin almış olduğu çoğu sıkıntılı yasaları anayasa mahkemesinden iptal ettirir, parti yüzde 25 oy alır.
Aynı CHP, hükümetin almış olduğu sıkıntılı kararlar karşısında etkisiz kalır, yine alınan oy oranı yüzde 25’i geçmez…

-CHP içten içe kaynar, alınan oy oranı yüzde 25’dir...
Aynı parti tarihinin en huzurlu dönemini yaşar, oy oranı yüzde 25’i aşmaz...

-Partide adaylar, genel merkezde ve masa başında belirlenir, alınan oy yüzde 25.
Aynı parti ülkenin yüzde 70’e varan şehirlerinde adaylarını ön seçimle belirler, oy oranı değişmez. Yine yüzde 25.

-CHP seçim öncesi muhteşem vaatlerde bulunur, oy oranı yüzde 25 çıkar.
Hiçbir vaatte bulunmadığı seçimler olur, alınan oy yine yüzde 25.

-CHP doğruları söyler, yüzde 25 oy alır.
Aynı CHP hiçbir şey söylemez, oyu yine yüzde 25’de kalır…

-CHP her söylediğinde haklı çıkar, bunun seçime yansıması yüzde 25 ile sınırlı kalır.
Aynı CHP haksız çıkar yine en az yüzde 25 oy alır.
Sonuç olarak…
CHP doğru söylese de, yanlış söylese de…
Haklı olsa da, haksız çıksa da…
Ilımlı ya da hırçın siyaset yapsa da yapmasa da…
Ve hatta…
Genel başkanı olsa da olmasa da, yapılan her seçimde yüzde 25 oya çakılı kalır.
İşin tuhaf tarafı, her seçim CHP oyları başka partilere gitmesine rağmen CHP’nin oyu yüzde 25 olur.
Şimdi önümüzde bir seçim var…
Bir dahaki milletvekili genel seçimi 4, mahalli seçim ise 5 yıl sonra yapılacak.
Yani…
En az 4-5 yıl bir daha seçim yok…
O yüzden…
önümüzdeki mahalli seçimler CHP için son şans, köprüden önceki son çıkış…
31 Mart tarihi’nde yapılacak seçimde:
Yüzde 25 oyu aşıp, şeytanın bacağını kırmak da var, yüzde 25 oy ile devam edip, çeyrek parti olmayı tescillemek de…
Bakacağız…Göreceğiz…


.....


Biraz da
gülmek lazım


Amerika’da zencinin biri, pasaportunu kaybetmiş. Aksilik işte o gün de mutlaka Türkiye’ye uçması gerekiyormuş. "Ne yapıcam" diye düşünürken yolda bir pasaport bulmuş. Hemen almış yerden, bir de bakmış Leanardo Di Caprio’nun pasaportu. "Napalım" deyip şansını denemeye karar vermiş. Leonardo’nun fotoğrafını çıkartıp kendi fotoğrafını yapıştırmış. Uçmuş Türkiye’ye. Havalimanında görevli gümrük memuru Temel’in karşısına geçmiş. Temel, pasaportu almış adamın ismine bakmış, “Leonardo Di Caprio” yazıyor, fotoğrafa bakmış bir zenci, adama bakmış aynı zenci. Birkaç şaşkın bakıştan sonra öbür masada oturan Dursun’a seslenmiş:
- Ula Dursun, Titanik batmış mıydı, yanmış mıydı?

Haberleri