Küreselleşme; ekonomik, sosyal, teknolojik, kültürel, politik ve ekolojik açılardan dünya ölçeğinde bütünleşme ve dayanışmanın artması olarak tanımlanıyor. Ekonomik ve sosyal yaşamın farklı yönleri üzerinde değişik etkileri var.Küreselleşme kavramı ile öncelikle her an daha fazla bilginin üretimi kastediliyor. Diğer yandan bilginin gelişen medya organları ve İnternet de dâhil olmak üzere bilişim ve iletişim araçları ile daha hızlı yayılımı ifade ediliyor. Küreselleşmenin bir diğer önemli boyutu ise farklı ülkeler arasında ekonomik ilişkilerin yoğunlaşması ve bu uluslararası bağımlılık ilişkisi ile adeta yeni bir dünya ekonomisi yaratılmasını anlatıyor. Adeta ulusal sınırlardan vareste bir bütünleşik dünya pazarından söz ediliyor. 20’nci yüzyılın son çeyreğinden başlayarak uluslararası ekonomik ilişkilerin ve dış ticaretin önemindeki artışın birincil nedenlerinden birisi budur.
Küreselleşme, bir yandan bilginin dünya üzerindeki yayılımını hızlandırıyor. Diğer yandan bu süreci daha etkin ve verimli kullanan ülkelerin kültürlerinin daha iyi bilinir ve kolay benimsenir hale gelmesini de sağlıyor. Böylece hızla gelişen bir kültür aynılaşması süreci yaşanıyor. Yerel ve özgün kültür öğeleri, yaygınlaşan küresel kültürün etkisiyle asimile olmaya başladı. Kentler; giderek küresel fast-fooddükkânları, başta yabancı dilde reklâm tabelaları ve birbirine benzer giyim-kuşam örnekleri ve kozmetik aksesuarlar taşıyan figürlerle dolmaya başladı.
Küreselleşmeden küreselleşmenin unsurlarını etkin ve verimli kullanarakolumlu etkilenenülkeler olduğu gibi; bu süreçten olumsuz etkilenenler de var. Küreselleşmenin etkileri, ele alınan ülkenin ekonomik ve sosyal yönden gelişmişliği ile çok yakından ilgili. Ama gözden kaçmaması gereken bir önemli nokta daha var. Eğer söz konusu ülkede ekonomik, sosyal veya kültürel iç dinamikler, küreselleşmenin etkilerini özümseyip değerlendirebilecek olgunluk ve güce sahip iseler, bu süreçten etkilenme biçimi de olumlu ve yararlı oluyor.
Zayıf iç dinamiklere sahip ülkeler ise küreselleşmenin baskısı altında eziliyor; güç ve kimlik kaybına uğruyorlar. özetle; iç ve dış dinamikler arasındaki etkileşme ve denge durumu, küreselleşmenin etkilerinin ne yönde oluşacağını ciddi anlamda belirliyor. Aynı tezi, küreselleşme ile birlikte ön plana çıkmaya başlayan kentsel yerleşimler için de söyleyebiliriz. Küreselleşmenin doğrudan veya dolaylı etkileri, bazı kentlerde kaldıraç görevi yaparken, kimilerinin içini boşaltıp ölmeye terk ediyor.
Gerçekten küreselleşme sürecini dikkatle incelediğimizde; 1970’li yıllardan başlayarak kentlerin görünürlük açısından ülkelerin önüne geçmeye başladığını fark ediyoruz. Son yıllarda ulusal ekonomiler bir anlamda gölgede kalmaya başlarken, kent ekonomileri daha fazla seçilir ve ayırt edilir hale gelmeye başladı. Kent turizmi gibi kentin tamamını bir ürün ve hizmet karması olarak pazarlamayı hedefleyen yaklaşımların, son yıllarda popüler olmasının arkasındaki neden de budur. Zihninizi yokladığınızda; pek çok ünlü kenti en azından ismen bildiğinizi, fakat bu kentin hangi ülkede olduğunu hatırlamayabildiğinizi fark edeceksiniz. özetle; kentler, küresel ekonomik ve sosyal yaşamın derhal fark edilen uç noktaları olmaya başladı.
Küreselleşmenin sonuçlarından birisi, kentlerin başta ekonomik olmak üzere mekânsal, sosyal ve kültürel yönlerden ön plana çıkmalarıdır. Bu gerçek, yeni bir mücadele biçimini de gündeme getirdi. Söz konusu mücadele, dünyada ve ilgili bölgede oluşan pastadan daha fazla pay almayı hedefleyen rekabetçi yarıştır. Bu nedenle yerel aktörler, merkezî hükümetlerden daha fazla kaynak elde etme yarışı yanında kendi bölgelerine yatırım çekme konusunda da ciddi bir koşuşturma içindeler. Bu konuda büyük sermaye topluluklarına önemli ikramlarda bulunuluyor ve ciddi ödünler veriliyor.
(Devamı var)