SELEFİLİK

                                                           Sivil Toplum Kuruluşları’nın, insan refahının iyileştirilmesine yönelik, aktif rolleri de bulunuyor. Toplum ve devlet...

                                            
              Sivil Toplum Kuruluşları’nın, insan refahının iyileştirilmesine yönelik, aktif rolleri de bulunuyor. Toplum ve devlet kuruluşlarını, belirli konularda buluşturan ve görüş alışverişi yapılmasını sağlayan STK’ lar, son yıllarda her alandaki etkinlikleri ile de dikkat çekiyorlar
              Bu örgütlerimizden, biri de Eskişehir Türk Ocağı Şubesidir. Başkan, Sayın Prof. Dr Nedim üNAL rehberliğinde, Perşembe ve Pazar günleri, alanlarında başarılı akademisyenler, davet edilerek, gerçekleştirilen sohbetlerle, halkımızı, her konuda aydınlatıyorlar.
               Türk Ocağı Eskişehir Şubesi’ nin, !7 Aralık 2017 Pazar günkü konuğu, Hitit üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi, Sayın Prof. Dr. Hilmi DEMİR’ di. Sohbet konusu ise “SELEFİLİK” di. Konu ile ilgili, ilginç olduğu kadar, dikkat çeken, hatta ezber bozan, açıklamalarda bulunuldu.
               Sayın Prof. Dr. DEMİR, “Selef, önceki demek olduğunu ve Istılahta Sahabe ve Tabiine Selef veya selef-i salihin denir “dedikten sonra, “Selef-i salihinin yolunda, bulunan Müslümanlara, (Ehl-i sünnet) denir.” dedi.
             Sayın Prof. Dr. DEMİR,  Selef-i salihinin yolu olarak savunanlara, Selefiye dendiği belirttikten sonra, “Selefiye mezhebi diye bir şey yoktur. Selefin mezhebi ise ehl-i sünnet vel cemaattir.” dedi. 
             Yine Sayın Prof. Dr. DEMİR,  Ehl-i sünnet vel cemaatin, kelam ilmindeki reisleri, iki zattır. Bunlardan biri Hanefi, diğeri Şafii'dir. Hanefi olanı, Ebu Mensur Matüridi, Şafii olanı ise Ebu'l Hasen el-Eşari'dir." Diyerek, bu alanda açıklamalarda da bulundu.
              Konferansta, anlatılanlar değerlendirildiğinde, Selefîlik, günümüzdeki anlamıyla bir nevi muhafazakârlık demektir. çünkü Araplar, İslâm dinini, kendi öz değerleri olarak gördükleri için, kendi geleneksel düşünce kalıplarını, zorlayan din yorumlarına, hiçbir şekilde müsamaha göstermemişlerdir.
              İslam mezheplerinin, teşekkül etmeye başladığı dönemlerde, özellikle Ebu Hanife vb. mevalinin re’y, yani akla dayalı yorumlarını, hep bid’at olarak değerlendirmişlerdir. O dönemde, Ashabu’l-Hadis adı altında oluşan, bu reaksiyoner tutumun günümüzde Selefilik olarak devam ettiğini görülüyor.
             Seleflik, ya da Vehhabîlik, Ehl-i Sünnet’in, bir parçasıdır. Her iki akımda mezhep değildir.Fakat Ehl-i Sünnet, çok geniş bir yapı olduğu için, günümüz İslam dünyasında, Şiîler dışındaki Müslümanların, tamamı Ehl-i Sünnet sayılmaktadır.
            Savaşlarından dolayı, Arabistan bölgesinde oluşan, otorite boşluğu neticesinde kontrolden çıkmış, sûfi hareketler ve Şiîlerin imam türbelerine, aşırı derecede saygılarına bir de Batının Müslüman topraklarını, işgal etmeye başlamaları da eklenince, bunlara karşı bir tepki olarak Vehhabilik hareketinin oluşumu, neredeyse kaçınılmaz hale gelmiştir.
            Geleneksel Selefi çizgi, hep şiddetten beslenmiştir. Zira tarihsel süreç içerisinde sürekli reaksiyoner olmaları ve özgüven duygusundan ziyade, yenilgi psikolojisi ile hareket ediyor olmaları, Selefî söylemlerin, ortak paydası olmuştur.
            Elbette Seleflilik, Vahhabilik değildir. çünkü Seleflilik 13. yüzyılda, Vahhabizm ise 18. yüzyılda ortaya çıktı. Selefilik, birkaç farklı İslam düşünürü tarafından ortaya atıldı. Selefilik Necid’te, Vahhabilik Irak’ta ortaya çıktı.
             Ayrıca ilk ortaya çıktıklarında, her iki akımda başlangıçta, kabul görmedi. Vahhabizm daha stratejik ve daha şiddete meyillidir. Selefilik ise şiddete, vahhabizme kıyasla, daha az meyillidir.  Ancak Vahhabizm, daha başarılı oldu.. Her vahhabi, bir selefidir. Ancak her selefi, bir vahabi değildir.
              Selef; türbelere, türbe ziyaretlerine, hoş bakmaz, bir ulu kişinin, adını anarak Allah’a, dua etmeyi, şirk olarak görür. El-Kaide, Taliban, üsame bin Ladin hareketleri Selefidir.
              Selefiler, özetle Müslümanların İslam’ı, daha iyi anlamaları ve uygulamaları için kaynaklara (Kuran, hadis, sahabeler) dönülmesi gerektiğini savunuyorlar. Ancak isimlerini özellikle SSCB’nin Afganistan’ı işgali sonrası, sırasıyla, Bosna, çeçenistan, Irak, Suriye gibi karışık yerlerde, savaşarak, duyurmaya çalışıyorlar.
              Selefilik, radikal İslamcı örgütlerin, ideolojik meşruiyet sağlamada, son derece uygun bir ekol.  Selefi ve Vehhabi çizgi, bugün El Kaide, IŞİD gibi, radikal ve terörle ilişkilendirilen örgütlerin, ideolojik altyapısını oluşturdu. Vehhabiler, sadece Şiîler için, değil, kendilerinden olmayan Sünnî gruplar için de tehlike oluşturmuşlardır.
              Emperyalizm, geçmişte olduğu gibi, bugün de Ortadoğu’daki çıkarlarını korumak için, İslami akımları kullanıyor. Emperyalizmin yararlandığı İslami ekollerin başında,  Selefilik geliyor. Bugün,  kendisini selefi ve İslam Devleti diyen İŞİD, terör estiriyor.
               Geçmişte de, kendilerini, “selefi” olarak tanımlayan,akımlar ve bugünde İŞİD ve El-Kaide gibi, terör örgütleri, şiddet içren icraatları ile İslamiyet’e, büyük zarar veriyorlar. Oysa İslamiyet, sevgi, barış ve hoşgörü dinidir.

Haberleri