Seçime artık saatler kalmış. hala "Seçim ne olur?", "Belediyeleri kim kazanır" sorularının ardı arkası kesilmiyor.
Adam kendi geleceğini merak etmiyor ama kimin kazanacağı-kimin kaybedeceği konusunda adeta meraktan ölüyor.
öyle tahmin falan da istemiyor bizden iyi mi?
Resmen seçimlerin kesin soncunu talep ediyor.
Kendisinin ve ailesinin geleceği ile ilgili endişeyi adeta 1 Nisan sonrasına bırakmış vaziyette.
Varsa yoksa “kim kazanacak? Kim kaybedecek?” sorusuyla yatıp kalkıyor.
Seçime saatler kala hala seçimin ne olacağı sorularına kilitlenenlere son olarak şunu söylemek isteriz:
Bak güzel kardeşim!
Seçim iki seçeneği olan bir sonuçtur…
Birileri kazanır, birileri kaybeder…
Seçimi kazananlar belediye başkanlığı koltuğuna oturur ve 5 yıl belediyesini idare eder.
Seçimi kaybedenlere ne mi olur?
Hadi hemen onu da söyleyelim de biraz rahatla!
örneğin:
Yılmaz Büyükerşen seçilemezse döner evine oturur. Kitap yazar, ailesiyle vakit geçirir. Morali bozulur ama bir süre sonra normal yaşantısına döner.
Mesela:
Burhan Sakallı seçilemezse, o da döner evine. Kitap yazar, şiir yazar, ailesiyle ilgilenir. Elbette morali çok bozulur bozulmasına ama bir süre sonra normal bir yaşam sürmeye başlar.
öte yandan:
Kazım Kurt seçilemezse, alır milletvekili emekli maaşını, geçer avukatlık yazıhanesine. Morali çok bozulur bozulmasına ama bir süre sonra o da normal yaşantı içinde kendini bulur.
Diğer taraftan:
Volkan Doğan seçilemezse, dükkânlarının başına döner, aday olmadan önce ne yapıyorsa aynı şekilde işine devam eder gider. Tabii ki büyük bir moral bozukluğu yaşar ama o da neticede belli bir süre sonra normal yaşamına adapte olmuş olur.
Keza:
Salih Karabacak seçilemezse, biraz sıkılır, bunalır, morali bozulur ancak, bir süre sonra döner aday olmadan önceki yaşamına…
Farzı mahal:
Ahmet Ataç seçilemezse dişçi muayenehanesine döner ve her zaman özlem duyduğunu söylediği dişçilik mesleğini yapmaya devam eder. Ailesi ile vakit geçirir. Moral bozukluğu elbette olacaktır ama süreç bunu da unutturur.
Ve:
Hasan Tuç seçilemezse, aday olmadan önce yaptığı müteahhitlik işine döner. İşlerine kaldığı yerden devam eder. Morali tabii ki bozulacaktır ama zaman içinde sonuçta o da normal yaşamına döner.
Gördüğün gibi kaybeden, bir süre sonra ortadan kalkacak olan moral bozukluğundan başka bir zarar görmez.
Hepsi kötü olmayan eski yaşantısına kısa süre içinde adapte olur.
O yüzden bırak kazananın-kaybedenin ne olacağını…
Bak yukarıda anlattık "Kazananlar zaten belediye başkanı olacak. Kaybedenler de ya işlerine ya da evlerine dönecek.” Diye…
Sen onları niye bu denli ruh hastası olmuşçasına merak ediyorsun ki?
Sen kendinden haber ver!
Sen ne olacaksın? Seni nasıl bir hayat bekleyecek?
Bunu hiç düşündün mü?
Var mı bu konuda bir fikrin, bir endişen, bir korkun?
Sen kendine bak! Kendi derdine yan arkadaş!
.....
Ben samimi bulduğum
adaya oy vereceğim…
Her ne kadar son yıllarda para ve itibar öne geçmiş gibi görünse de insanlar yaşamları boyunca iki şey için mücadele verir.
Bunlardan biri sevilmektir…
Diğeri ise onaylanmak…
Yani…
Her insan, herkesin sevdiği ve sözüne güvenilip, itibar edilen biri olmak için uğraşır.
Bazıları bunu başaramaz…
çünkü…
Bu iki duyguya sahip olmak için birçok yanlış yapar…
Bazıları ise başarır…
Bunu başaranla başaramayan arasındaki tek fark samimiyettir…
Samimiyet duygusal bir ihtiyaçtır…
Samimiyet, hayatın ruhudur…
İnsanların sevilip-sevilmeyeceğini, güvenilip-güvenilmeyeceğini birbirinden ayıran en önemli ayıraçtır…
Gözünüzün önünde dünyanın en güzel rolünü de kesse, insanların görmek istediği samimiyeti hiç kimse veremez…
Yönetenlerin hiçbir meziyeti, samimiyet kadar etkili olamaz…
Samimiyetten daha etkili olmuş bir seçim çalışması yoktur mesela…
Atatürk’ün “Samimiyetin lisanı yoktur. O, gözlerden ve tavırlardan anlaşılır.”
Halide Edip’in “İnsanların en etkili silahı, samimiyet ve zekâdır.”
Mevlana’nın “Kalbinizle yaptığınız her şey size geri dönecektir.”
Ali Şeriati’nin “Gözün sözü, dilin sözünden daha samimi ve sadık değil midir…”
Ve…
Cenap Şahabettin’in “İnsan, düşmanının her faziletine inanabilir, samimiyetine asla!” sözleri boşuna söylenmiş ve tarihi mal olmuş sözler değildir…
O nedenle…
Samimiyet ölçüdür, samimiyet terazidir, samimiyet tercih nedenidir.
Yarın yapılacak olan seçimler nedeniyle bugüne kadar hangi adaya oy kullanacağıma dair birçok soru ile karşılaştım.
Hiçbir soruya “Şuna oy atacağım” cevabı vermedim.
Verdiğim tek cevap “En samimi bulduğum, bana en samimi gelen adaylara oy vereceğim” cevabı oldu…
Seçime bir gün kala aynı cevabı tekrarlıyorum:
-“Ben bu seçim süreci içinde en samimi gördüğüm ve bulduğum adaylara oy vereceğim”
Sizi bilmem!
.....
Madem şu güne kadar niye gelmedi o taşlar?
Yer Mahmudiye…
CHP’li belediyenin olduğu bir ilçe…
Seçime şunun şurasında kalmış 3 gün.
Devletin bir kamyon kilit taşı gelmiş ilçeye…
İsmet Paşa mahallesine indirilmiş taşlar.
AK Parti Mahmudiye Belediye Başkan adayı Mustafa Arslan, Eskişehir’deki partisinin diğer bir belediye başkan adayının yaptığı gibi dikilmiş kilit taşlarının önüne…
önünde durduğu taşlar yüzünden ayağında sarı çizmeleri var mı görünmüyor ama ellerine geçirmiş sarı eldivenleri.
Kilit Taşlarına elini bile sürmediği, sırf “Bakın bizzat ben de döşüyorum” ayağına yattığını göstermek ve fotoğraf çektirmek için sarı eldiven giydiği o kadar belli ki…
Neymiş?
İsmet Paşa Mahallesi’nin tüm yollarını kilit taşı yapıyormuş…
Soruyoruz şimdi: o ilçede yaşayanlar bunu yer mi?
-“Madem devletin böyle bir imkanı vardı, bugüne kadar gelmeyen kilit taşları seçime 3 gün kala niye geldi?” diye sormaz mı?
-“Madem istediğiniz zaman taşları getirtebiliyordunuz, o halde niçin bizleri çamura mahkum ettiniz?” demez mi?
.....
Birini anladım, diğerini anlamadım…
AK parti Büyükşehir belediye Başkan adayı Burhan Sakallı’nın “Termik santral konusunda, Sayın Cumhurbaşkanımız Eskişehir mitinginde söyledi. ‘Alpu, Günyüzü, Ayvalı ve İnönü, Ayvalı ovalarımızı tarımsal sit alanı olarak koruma altına aldık’ dedi. Alpu’da tarlamızı, tabanımızı koruyacağız. Benim de bu konudaki düşüncelerim belli, biliyorsunuz. Ben bu şehrin yararına olmayan hiçbir işin arkasında olmayacağımı, karşı çıkacağımı defalarca söyledim.”
Bu sözlere şöyle bir eleştiri geliyor:
-“Tamam bunu söylüyorsun da yarın yukarıdan “olacak” denilse ne yapabileceksin?”
Sakallı’nın en azından, şu ortamda bu çıkışı yapmasının bile önemli olduğunu, söylediklerinde de samimi olduğunu düşünüyorum…
Aynı Burhan Sakallı’nın BBC Türkçe’ye verdiği mülakatta “Mevcut yönetim yol yapmanın dışında, park yapmanın dışında, yeşil alan yapmanın dışında, kongre merkezi, sosyal tesis yapmanın dışında Eskişehirlilere hiçbir şey vadetmiyor.” Açıklamasına da doğrusu hiç bir anlam veremiyorum…