Sıra siyasete gelmezse...

Kimse kimseyi kandırmasın.kimse kimsenin zekasıyla alay eder gibi pozlara girmesin.Kimse tüm bu olup bitenler sonrasında hayretler içine düşmüş pozlarına falan da bürünmesin.Herkes biliyordu bu örgüt mensuplarının Türk silahlı...

Kimse kimseyi kandırmasın.
kimse kimsenin zekasıyla alay eder gibi pozlara girmesin.
Kimse tüm bu olup bitenler sonrasında hayretler içine düşmüş pozlarına falan da bürünmesin.
Herkes biliyordu bu örgüt mensuplarının Türk silahlı Kuvvetleri içinde etkin bir yeri olduğunu.
Herkes biliyordu MİT ve Polis içinde bu terör örgütünün konuşlandığını.
Herkes ama herkes yargının bu örgüt mensupları tarafından ele geçirildiğini de biliyordu.
Milli Eğitimden sağlığa, tapu'dan nüfus müdürlüklerine kadar bu örgütün etkin olmadığı hiçbir devlet kurkumu kalmadığının herkes farkındaydı.
Üniversitelerin, bilimsel kuruluşların, hastanenin postanenin içinde ve yönetimlerinde bu örgütün sözünün geçtiği herkesin malumuydu.
Yapılan son derece doğru bir tespitte de olduğu gibi, 17-25 Aralık sürecine kadar bunun böyle olduğunu söyleyenler iktidar partisine inandıramadı bunu, 17-25 Aralık sürecinden sonra da iktidar partisinin söyledikleri inandırıcı bulunmadı.
Neticede her iki taraf da, ülkede yaşayan herkes de biliyordu bu örgütlenmenin ne denli büyük olduğunu.
Ülkenin en önemli, büyük ve hayati kurumlarından tutun da, en önemsiz, etkisiz ve küçük kurumlarına kadar tepeden tırnağa örümcek ağı gibi örgütlenen söz konusu bu örgütün siyaset içinde olmaması mümkün değil.
Belki de en etkili örgüt alanının siyaset olduğu biliniyor.
Hatta.
Kurumlardaki örgütlenmenin, siyaset içindeki unsurlar tarafından sağlandığı da herkesin bildiği bir durum.
Hal böyleyken, kamu kurumlarında yapılan örgüt temizliğinin siyaset içinde yapılması bugüne kadar geç bile kalınmış bir durumu arz ediyor.
Bu ayıklama siyaset içinde yapılırsa ne ala...
Ancak...
Siyaseten zarar görüleceği düşüncesi ile siyaset içindeki bu ayıklama yapılmaz ise, işte o zaman insanların kafasında 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili en büyük soru mutlaka oluşacaktır.
50 binin üzerinde kamu görevlisinin işine son verildiği, yüzlerce tutuklamanın olduğu ve binlerce gözaltının yaşandı bir ortamda sıra siyaset içindeki unsurlara bir türlü gelmez ise, bu durum aynı zamanda güvensizliği ve bu işin içinde başka hesapların olduğu ihtimalini akla getirecektir.
Bizden söylemesi...
.....
Bu çok tehlikeli bir oyun!
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Fetö terör örgütü mensuplarına yönelik başlatılan "Temizleme" çalışması var.
Memuriyetle ilişkileri kesilenler, tutuklananlar ve gözaltında olanlar.

Söz konusu "Temizleme" çalışması son hızıyla devam ediyor.
Örgütle ilişkisi olduğu belirlenenler üzerinde çeşitli işlemler yapılıyor.
Bu arada ilginç yöntemler de ortaya çıkıyor.
Söylenilenlere bakılırsa, Fetö örgütüyle ilişkisi olduğu gerekçesiyle ihbarlar yağıyormuş.
İnsanlar "Şunun Fetöcü olduğunu biliyorum", "Bunun çocuğu Fetö oklarlında okuyor", "Şu şahıs geçenlerde Amerika'ya giderek Fetö ile görüşmüş" ve benzeri ihbarlarda bulunmaya başlamış.
Devletin elinde mutlaka bu konu ile ilgili sağlam bilgiler vardır.
Devlet mutlaka söz konusu örgüt ile alakası olan ile olmayanı ayıracaktır.
Ancak...
Yine de böylesine bir ortamda yapılan böylesi ihbarların son derece tehlike içerdiğini söylemek lazım.
Zira...
Bu durum, kafası kızan insanların, kafasının kızdığı insanları "Fetöcü" diye ihbar etmesi boyutuna taşınabilir ve yine bu durum ileride telafisi mümkün olmayan sonuçların doğmasına neden olabilir.
Bizden söylemesi...
.....
Bu bayramı inadına kutlamalıyız...
-30 Ağustos Zafer Bayramı, 1922 yılında 26 Ağustos'ta başlayıp, 30 Ağustos'ta Dumlupınar'da Mustafa Kemal'in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi'ni (Büyük Taarruz) anmak için kutlanan bayramdır.
-İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder.
-İşgalin sona erdiği gündür 30 Ağustos.
-Ülkenin bağımsızlığının sembolüdür 30 Ağustos.
-Her ne şartta olursa olsun, kutlanması gereken bir gündür.
Bu yıl, 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle 30 ağustos Bayramının kutlanılmaması kararı alındı.
Bu karar alınırken belli ki güvenlik ön planda tutuldu.
Ancak...
Yukarıda da söyledik.
Her ne şart altında olursa olsun bu bayramın kutlanılması düşüncesindeyiz.
Kutlamama kararını alanların da bu karardan vaz geçerek inadına kutlama kararı alması gerektiğini düşyünüyoruz.
En azından.
15 Temmuz gecesi sözde askerlere karşı ülkesini ve demokrasisini koruyan ve bu uğurda can veren gerçek Türk Askerleri ile, Doğu'da yine vatan sınırlarını koruma uğruna şehit olan gerçek Askerlerimiz için bu bayramın kutlanılması gerektiğini düşünüyoruz.
.....
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
İki Türk Fransa'ya geyik avına gitmiş. Av da av yani... Deniz uçağıyla bir krater gölüne inecekler, dağlarda avlanacaklar sonra dönecekler... Şimdi onlara katılalım... Pilot: Beyler göle indik, size iyi avlar. Bir hafta sonra tekrar bu göle sizi almak üzere iniyorum. Ancak şunu peşin peşin söyleyeyim, adam başı bir geyik taşıma hakkınız var. Deniz uçağı daha fazlasını kaldırmıyor. Bizimkiler: Tamam, biz zaten seri avı düşünüyor değiliz, asıl kafamız dağılsın diye buradayız.
Pilot: Harika, iyi avlar. Rastgele!
Bir hafta sonra deniz uçağı göle iner... Pilot bir bakar ki... Bizimkilerin yanında, adam başı iki geyik!
Pilot: Bravo da, adam başı tek geyik demiştik. Bu uçak, bu ağırlığı taşımaz.
Bizimkiler: Taşır taşır.
Pilot: Taşımaz.
Bizimkiler: Taşır taşır.
Pilot: Beyler bakın! Burası Avrupa Birliği, her şeyin bir kuralı var. Nizam var intizam var! Dört geyikle binerseniz bu uçak havalanamaz.
Bizimkiler: Havalanır havalanır.
Pilot: Olmaz!
Bizimkiler: Geçen yılki pilot havalandı ama...
Pilot: Havalandı mı? Dört geyikle mi? Buradan mı?
Bizimkiler: Evet tastamam öyle. Geçen yılki pilot, dört geyikle havalandı! Pilot: Madem o pilot yaptı, ben de yaparım. Hayatımda ilk defa böyle bir şey yapıyor olacağım ama kanıma girdiniz. Hadi yükleyin geyikleri, binin, bağlayın kemerlerinizi, kalkalım.
Pilot gazı verir... Deniz uçağı göl üzerinde süratlenir... Süratlenir... Kızaklar sudan kesilir ama uçak bir türlü ağırlığı kaldırıp yükselemez.... Ve sonuçta burun üstü ormanın içine çakılır, bin parçaya ayrılır. Şans eseri kimsenin burnu kanamadan herkes kurtulur. Ormanda, yarı baygın, paramparça olmuş uçağın yanında, bizim avcılardan biri kendine gelir, kafayı kaldırır... Arkadaşı da gözlerini açmıştır...

Gözlerini açan sorar:
- Len Ahmet, neredeyiz biz?
Bizimki şöyle bir etrafa bakar...
- Hemen hemen.... Geçen yıl düştüğümüz yerin 200 metre kadar gerisinde!

Haberleri