Ülkede yaşayan insanlar, herhangi bir düşünce üretmiyor.
Bunun yerine...
Kendilerini yönetmeye talip partilerin ortaya koyduğu düşünceleri desteklemek ya da bu düşüncelere karşı çıkma gibi bir konum üstleniyor her birey.
Halbuki...
İnsanların düşünmesi, bu düşüncelerini yönetenlere dikte ettirmesi ve böylece kendi kendini, yine kendi düşüncesi doğrultusunda yönetmesi gerekiyor.
Bu olmadığı için...
Yani...
İnsanlar herhangi bir düşünce üretmedikleri ya da düşünce üretebilecekleri bir ortam bulamadıkları için, genelde kendilerini yönetenlerin yönetim tarzlarını pek beğenmiyor.
Çoğunluğu ABD de ve Avrupa'da olmak üzere, tamamı sivil inisiyatif, yani bireylerin bir araya gelerek oluşturdukları Think Tank kuruluşları var.
Bu kuruluşlar, siyasetten tutun da, çevreciliğe, Aktivistlere ve hatta strateji belirlemeye kadar pek çok konuda düşünce üreten kuruluşlar.
Bütçeleri hatta binaları var.
Bir araya gelip, düşünce üretiyorlar.
Ürettikleri düşünceleri rapor haline getirip, ülkeyi yönetenlere sunuyorlar.
Ülke yönetimleri, rapor haline getirilen bu düşünceleri ciddiye alıyor.
Uygulanabilir olup olmadığının tahlilini yaptıktan sonra da, ya uygulamaya geçiriyorlar bu düşünceleri, ya da uygulanamaz olduğunun gerekçileriyle birlikte, eksikliklerinin tamamlanması için geri gönderiyorlar.
Öylesine ciddi kurumlar haline gelmişler ki sözünü ettiğimiz bu Think Tank kuruluşları...
Yeni göreve gelen başkanlar bile, ülkeyi yönetecek olan kadroları bu Think Tank kuruluşları içindeki uzmanlardan seçiyorlar.
Sözünü ettiğimiz bu kuruluşların bir amacı da, sayfalar dolusu kâğıtlarla meseleyi ortaya koymak yerine, karmaşık ve can alıcı sorunlara parlak ve pratik çözümler üretmek.
Kısacası.
Sözünü ettiğimiz düşünce kuruluşları son derece etkili.
Yönetmiyorlar ama yönetimde bir hayli etkililer.
Çünkü onların düşüncelerini hayata geçirmek zorunda olduğunu hisseden yönetimlere sahipler.
Bizde ise bu kuruluşların görevlerini aslında Sivil Toplum Örgütleri üstlenmiş durumda.
Bütçeleri yok. Binaları kira. Üyeleri ise pek ilgili değil.
Doru dürüst dününce ürettikleri söylenemez.
Sadece kendi alanlarında olması gerekenleri söylüyorlar.
En önemlisi de...
Düşünce üretseler dahi, onları ciddiye alacak, onların düşüncelerini hayata geçirebilecek daha doğrusu onları yönetimin içine katabilecek bir yönetim anlayışı ve tarsı yok ülkede.
Bu olmayınca, bizim ülkemizde sivil otoriteden bahsedebilmek de olmuyor.
.....
Bu hikayenin siyasetçiyle falan ilgisi yoktur
Dağda özgürce yaşayan bir inek, bir beygir, bir eşek, dağılıp insanların arasına karışarak ne yaptıklarını öğrenmeye ve beş yıl sonra buluşmaya karar verdiler.
Her biri başka yöne yola çıktılar.
Beş yıl sonra buluşma yerine önce inek ile beygir geldi.
İkisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış, adeta çökmüşlerdi.
Beygir sordu: "Nedir bu halin inek?."
İnek iç çekerek anlattı:
"Bu insanlar merhametsiz. Beni durmadan birbirlerine sattılar.
Alan sütümü sağdı. Bir inek daha varmış, onu yanıma koyup çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım be kardeş. "
Sonra beygir anlattı:
"Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım.
Üzerime bindiler. O indi öbürü bindi, o indi öbürü bindi...
Binmedikleri zamanlar zincire vurdular...
Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğimde arkama kocaman
bir araba bağladılar, bu sefer bir çoğunu birden taşımaya başladım.
Ben onları taşıdıkça kırbaçladılar. Canımı zor kurtardım yav inek kardeş..."
Ve uzaktan eşek gözüktü.
Eşek; ıslık çala çala, taşlara tekme ata ata geldi. Mutluydu.
Şişmanlamıştı, tüyleri parlıyordu, gözlerinin içi gülüyordu, üzerinde lacivert takımlar vardı.
Inek ile beygir, "Nedir bu halin, neler oldu" diye merakla sordular, eşek anlattı:
"Bir memlekete vardım, birisi bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu.
Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım.
Benim bağırmamı bilirsiniz, duyan benim yanıma koştu, duyan koştu.
Onlar geldikçe ben daha çok bağırdım..."
"Sonra?.."
"Sonra beni başkan seçtiler..."
"Yani sen başkan mı oldun?.."
"Evet... Bir şey yapmama gerek kalmıyordu, ben bağırdıkça onlar
'Memleket seninle gurur duyuyor' diye alkışladılar.
Yiyecek birçok şey vardı.
Ben ise yedim ve bağırdım, yedim ve bağırdım..."
"Pekiii... Senin eşek olduğunu anlamadılar mı?..."
Eşek yanıtladı: "Anladılar anlamasına da iş işten geçmişti...Ben yapacağımı yapmıştım artık..."
Not-Kimse alınganlık gösterip üzerine alınmasın. Bu sadece bir hikaye...
Yine yanlış anlamayın ne olur?
Bu hikayenin siyaset ve siyasetçiyle de ilgisi yok.
......
Karşınızda Sivrihisar türküleri...
Sivrihisar Belediye Başkanı Hamid Yüzügüllü müthiş bir Sivrihisar tanıtımı başlattı.
Bir yandan Nasreddin hoca doğum şenliklerine hazırlıyor ilçeyi, bir yandan ilçe tarihini yazılı belgelere dönüştürme çabasında.
İşt bu arada, Sivrihisar'a ait olan ve süreç içinde unutulmaya yüz tutan Türküleri de biraya getiren bir CD hazırlatmış Hamid yüzügüllü.
Dün, ünlü sanatçı Mithat Körler'den öğrendik.
CD içinde yer alan 10 Sivrihisar türküsünden birisini de kendisi seslendirmiş.
CD içindeki türküler arasında "yol üstünde dikili taş" gibi çok bilindik türkülerin yanı sıra, ilk kez duyduğumuz, duyar duymaz da beğendiğimiz Sivrihisar türküleri mevcut.
Güzel bir çalışma olmuş Sivrihisar türküleri CD'si.
İyi düşünülmüş,iyi hazırlanmış.
Yukarıda da dedik ye "Hamid Yüzügüllü son günlerde Sivrihisar ile ilgili büyük bir tanıtım atağı başlattı" diye.
Bu CD de,bu tanıtım atağı projesi içinde önemli bir çalışma olmuş...
Sivil inisiyatifin "s" si bile yok bu ülkede...
Ülkede yaşayan insanlar, herhangi bir düşünce üretmiyor.Bunun yerine
Kendilerini yönetmeye talip partilerin ortaya koyduğu düşünceleri desteklemek ya da bu düşüncelere karşı çıkma gibi bir konum üstleniyor her birey.Halbuki
İnsanların...