Ne yazık ki; bizim toplumumuzda farklı güç alanlarının tanımı ve anlamı yeterince kavranamamıştır. Bu nedenle siyaset, bu tür kuralsızlıklardan en çok nasibini alan kategoridir.
Pek çok kentte sosyal ve ekonomik aktörlerin halkın hayrına olan işlerde bir araya gelemediğinden sıklıkla şikâyet edilir. Yaşadıkları kentin sosyal göstergelerini bilenler, o yörenin ‘aklı evvel veya hali vakti yerinde’ takımının bir araya gelerek iş yapmayı bilmediğini ifade ederler. Gerçekten ortak iş yapmama, birlikte hareket etmeyi bilmemekten mi kaynaklanmaktadır, yoksa bunun arkasında başka faktörler mi yer almaktadır?
Değişik kişi veya kuruluşların bir araya gelerek bir ortak proje yapacakları bir durumu düşünelim. Doğal olarak burada amaç, bu proje aracılığı ile halka ve çevreye yararlı üretimlerde bulunmaktır. Bu nedenle birlikte iş yapmayı engelleyen herhangi biri durumun olmaması gerekir. Ama genelde birlikte çalışma mümkün olmadığından ortada ortak iş yapmayı engelleyen bir durum var demektir. Nedir bu gerçeklik?
Kanımca işin aslı şudur: İnsanlar, bir uzlaşma ortamı olan sivil toplum çalışmalarında bile siyasi ceketlerini çıkarmak istememektedirler. İki farklı siyasi görüşe veya partiye mensup iki kişi, birbirlerine siyasal prim kazandıracakları duygusuyla uzak durmayı tercih etmektedirler. Hatta karalama girişimleri, bu sürecin olağan unsurlarından birisidir.
Örneğin iki sivil toplum kuruluşunun (STK) bir araya gelmeleri gereken bir durumu hayal edelim. Her iki örgütün başkan veya yönetimleri, biraraya gelişleri kendi siyasi görüşlerine göre belirlemektedirler. Eğer karşı taraf, onaylamadıkları bir siyasi görüşe sahip ise uzak durmayı ve yapılacak işi karalamayı tercih etmektedirler. Hâlbuki sivil toplum çalışması ve siyaset ayrı kategorilerdir. Sivil toplu örgütleri, siyaset alanının dışında, ilgili tüm bireyleri içine alacak biçimde kurulur, yapılanır ve çalışırlar. Ama siyasi tarafların, sivil örgütü ele geçirme ve kendi çıkarlarına kullanma amaçları ‘sivil olanı’, ‘siyasi olan’ haline getirmektedir. Bu durumu genel çerçevede tanımlamak için “artık her siyasetin kendi sivil toplumu var” demeyi tercih ediyorum.
İşte; bu nedenle STK’ların birarada bulunup iş yapmaya çalıştıkları platformlarda ‘siyaset dinozorları’ sayesinde hızla tek taraflı ve monolitik hale dönüşmektedir. Buradaki çözüm STK plaformlarının tek sesli, tek yönlü, tek siyasetli olması değil; sivil toplum çalışmalarının ‘siyasette ikbal arayanlardan’ kurtulmasıdır. Çünkü anlaşılıyor ki; bu ‘rehabilitesi olanaksız türün’; siyasette başka, STK’da başka ceket giyme alışkanlığı edinmesi mümkün değildir.
Bu ‘malum türün’ neden oluştuğuna da yakından bakmak gerekir. Bir özdeyiş halinde; “Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir” denir. Ama dünyanın bugün vardığı noktada fark ediyoruz ki; bir anlamda değişimin kendisi de değişiyor. Böyle bir dünya durumuna uyum sağlamak kolay değil. Hele ki; okumaz, yazmaz, hareketsiz bir tür için hiç mümkün değil.
Gün, kişinin at gözlüklerinden kurtularak dünyaya tarafsız sorularla bakabilmenin zamanıdır. Soruları doğru sorup doğru cevapları edinebilmek için yaygın ve sürekli eğitim gereklidir. Geçtiğimiz yüzyılda 15 yıl içinde tamamlanan eğitim süreci, bugün yaşamın tamamına yayılmıştır. Artık okumak, araştırmak, sorgulamak, öğrenmek yaşamımızın vazgeçilmez bir parçasıdır.
Türkiye’de öyle kesimler var ki; kendileri çalıp kendileri oynuyorlar. Farklı düşüncede olan insanların bu ortama katılmalarına tahammülleri olmadığı gibi, ortak düşünce ve eylem için de adım atma niyetinde değiller.
Bu ülkenin gerçekleri ve sorunları, içinde yaşadığımız dünyayı ve sosyal koşulları doğru anlamayı gerektirmektedir. Kapıları birbirine kapatarak sorunları, ne anlamak ne de çözmek mümkündür.
Sivil Olanla Siyasi Olanı Ayırt Etmek
Ne yazık ki; bizim toplumumuzda farklı güç alanlarının tanımı ve anlamı yeterince kavranamamıştır. Bu nedenle siyaset, bu tür kuralsızlıklardan en çok nasibini alan kategoridir.Pek çok kentte sosyal ve ekonomik aktörlerin halkın...