Haziran Genel Seçimlerinde, AK Parti, yüzde 40,83 ile birinci olsa da milletvekili sayısı 326'dan 258'e düştü, tek başına iktidar olamadı.. HDP yüzde 12,85 ile Meclis'e girmeyi başarırken, CHP yüzde 25,13, MHP ise yüzde 16,42 oya ulaşmış durumda. Şu anki sonuçlara göre, AK Parti, her partiyle, ikili koalisyon kurabiliyordu. Bunun dışınd,a tek ihtimal ise diğer 3 partinin koalisyonuydu. Ancak hiçbiri gerçekleşmedi.
Oysa siyasi partiler, ülke için, koalisyonu gerçekleştirmek zorundaydı. Çünkü Türkiye, ateş çemberi içindedir. PKK terörü devam ediyor. Suriye'deki rejimi, "değiştirmek" için yola çıkan, ABD, İsrail, Katar, Suudi Arabistan ve iktidarının, Esad' ı devirme stratejisi, arzu ettikleri hedeflere ulaşamadı ama İskenderun'dan başlayıp, Cizre'ye kadar uzanan 911 kilometrelik sınırlarımızda, terör örgütlerinin, bayrakları dalgalanmaktadır. Suriye'deki gelişmeler ise Türk-Rus ilişkilerinin ötesinde, Rusya-NATO gerilimine dönüştü...
Bütün bu tehlikeli gelişmelere rağmen, Türkiye' de, siyasetçiler kişisel çıkar peşindedir. Terör olaylarının, önlenmesinde bile bir araya gelemiyorlar. Koalisyonla kurmaktan kaçıyorlar. Çünkü Türkiye'de, çok partili dönemde, siyasetçi, Türkiye'nin, gelişmesinin ve sorunlarının çözümünün önünde, ciddi bir engel olduğu gibi, sorun yaratan taraftır da. Oysa tüm dünyada, siyaset ve siyasetçi, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarındandır. Demokrasi de, partilerin ve siyasetçilerin varlıklarının nedenidir. Siyaset ise sorun çözme sanatıdır.
Çok partili dönemde, bazı politikacılar, milletten çok, yandaşlarına, akraba, dost ve dava arkadaşlarına hizmet etti. Kamu kurum/kuruluşlarının, imkân ve olanaklarını, yakınlarının ve dava arkadaşlarının hizmetine sundu. Ya da haksız ve yanlış politikalarla, devletin imkânlarını, çar-çur ettiler.
Her iktidar değişikliğinde, bürokrat atamalarında etkili oldular. Devlet makamlarına, kariyer sahibi insanları değil de, kendi davalarına hizmet eden veya edecek kişi/kişileri atadılar. Dürüst, çalışkan, başarılı, girişimci ve yatırımcı, gibi kriterlere sahip insanları da görevden alarak, adeta cezalandırıldı.
Çok partili dönemde, her iktidar, üretimden çok dış ve iç borçlanmayı tercih etti. Bütçe, dış ticaret ve cari açıklar sürekli arttı. Siyasi çıkarları için, gereksiz yatırımlar yapıldı. Sonuçta da hepsi atıl kaldı. Devletin katrilyonlarca lirası da çar-çur edildi.
Her gelen iktidar, eğitim sistemini değiştirdi. Konsolide bütçede eğitime ayrılan pay sürekli azaldı. Öğretmen okulları kapatıldı. Her meslekten, öğretmen ataması yapıldı. .Öğretmenlerin, sosyal kültürel, ekonomik ve özlük hakları üzerinde, pek çok vaat yapıldı ama hiçbiri de gerçekleşmedi. Hatta siyaset ve ideoloji okullara kadar girdi. Sonuçta da eğitim sistemi ve uygulanan programlar, yaz-boz tahtasına dönüştü.
Politikacılar, seçimler öncesi kırsal kesime de, pek çok vaatte bulundu ama hiçbiri gerçekleşmedi. Tarım, her geçen gün kan kaybetti. Köylünün ürününe, Ankara'dan taban fiyatı verildi. Maalesef, politikacılar, siyasi çıkarı için, maliyet ve fiyat ilişkisini, hiç dikkate almaksızın, köylünün ürettiği ürünün fiyatını, sürekli baskı altında tuttu. Son yıllarda bazı ürünlere konan kotalar ise, kötü gidişin tuzu biberi oldu.
Ülkede, yasalar ve yönetmelikler varken, icraata, uygulamalara ve yatırımlara "POLİTİK" ve "ELİT" güçler hâkim oldu. Milletvekilleri görevlerini, yasama organında icra etmesi gerekirken, devletle ilgili, her türlü icraat, uygulama ve hizmetin, içinde veya müdahalede bulundular. Devlette çalışan personelin, her türlü icraatının önünde engel teşkil ettiler. Dava arkadaşları ve yakınlarının, kanunsuz işlerini yapmaları için, bürokratları zorlandılar, yapmayanları ise ya görevden aldılar ya da sürgün ettiler.
Çok partili dönemde, siyasi iktidarın atadığı bürokrat, iktidarın verdiği güçle, görevini yasa ve yönetmeliklere göre değil de ekseriyetle, istediği şekilde gerçekleştirdi. Görevden alınan bürokrat ise, moral çöküntüsü içinde görevinde, ya başarılı olamadı; ya da yapması gerekenleri, bilerek aksattı. Kurumlara da, güvensizlik hâkim oldu.
Velhasıl yıllardır, Türkiye'de politikacı, mevcut düzene zarar verdiği gibi, sorunların çözümünde ve gelişmelerin önünde de engel teşkil etti. Devlete, siyasete, partiler ve demokrasiye de itibar ve güven kaybettirdiler.
Eskişehir'de de yıllardır, tablo aynı oldu. Siyasi parti il teşkilatları, kentin sorunları ile ilgilenmediği gibi, genel merkezler gibi çalıştı. Eskişehir'i, temsil eden milletvekilleri ise kendi aralarında, takım ruhu yaratamadılar. Hatta aynı partinin milletvekilleri olmalarına rağmen, birlikte hareket etmediler. Daha da kötüsü, bir dönem boyu kırgın olanlar bile oldu.
Türkiye ve Eskişehir'de, icraat ve uygulamalarda, başarı bekleniyor, üretimin ve yatırımların ivme kazanılması ve mevcut sorunların çözü isteniyorsa, İsteniyor. Partiler ve milletvekilleri, yani herkes, mevcut yasa ve yönetmeliklerle, kendine verilen görevlerini, XXI. yüzyılda ,slogan haline gelen "TAKIM RUHU" bütünlüğü içinde, gerçekleştirmek zorunda.
SİYASET SORUN ÇÖZME SANATIDIR
Haziran Genel Seçimlerinde, AK Parti, yüzde 40,83 ile birinci olsa da milletvekili sayısı 326’dan 258’e düştü, tek başına iktidar olamadı.. HDP yüzde 12,85 ile Meclis’e girmeyi başarırken, CHP yüzde 25,13, MHP ise yüzde...